Blog
Kanlıtaş, Anadolu’nun başka bir yüzünü ortaya çıkarıyor
Kanlıtaş, Anadolu'nun başka bir yüzünü ortaya çıkarıyor...
Eskişehir ve Kütahya sınırında yer alan İnönü İlçesi Aşağı Kuzfındık Vadisi'nde bulunan Kanlıtaş Höyüğü Kazısı çalışmaları, Frigya’nın dip tarihine ışık tutmaya devam ederken kazı başkanı Anadolu Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ali Umut Türkcan 2014 kazı sezonunu değerlendirdi.
“Frigya’nın en eski köyü”
“2008’de başlayan ve bugün artık daha kapsamlı bir kazı olarak devam eden Kanlıtaş Araştırma Projesi, Frigya Bölgesi merkezinde Orta Anadolu’nun Marmara ile birleştiği geçiş bölgesinin kültür tarihini araştırmayı hedefleyen bir kazı projesi olarak yola çıkmıştır." diyen Doç. Dr. Türkcan, "Kanlıtaş için bu seneki buluntuları itibari ile Frigya’nın en eski köyü diyebiliriz. Çünkü buluntularımız M.Ö. 6000'in en azından ikinci yarısını gösteriyor. 2014’te başlayan kazılarda Kanlıtaş Höyük’ün tepe kesimindeki yerleşmenin planını ortaya çıkardık. Kanlıtaş, Anadolu’daki birçok yerleşmeden farklı olarak, vadi içinde bağımsız büyük bir ana kaya yükseltisinin üzerine oturmaktadır. Etrafının yer yer kalın teras duvarları ile çevrelenmesi, yerleşmenin beklediğimizden daha derin bir yerleşme olduğunu göstermektedir. Yapıların içinde ve önünde büyük fırınlar ve ocaklar tespit ettik. Yeni açılan alanlarda yapılan çalışmalar bize yerleşmenin üstteki mimariden farklı ikinci bir evresi olduğunu göstermiştir. Sürpriz olan; taş temelsiz, kerpiç tuğla duvarlı, dörtgen mekânlardan oluşan bu mimarinin, M.Ö. 7000'de Neolitik Dönem Çatalhöyük yerleşmesinde olgunlaşan Orta Anadolu geleneğinden etkilendiğini göstermesidir.” şeklinde konuştu.
Doç. Dr. Tükcan, "Kanlıtaş 2014 yılı çalışmalarında yan yana bulunan ve birbirine yakın büyüklükteki iki kerpiç yapının, daha büyük bir yapının mekânsal bölümleri olduğu düşünülmektedir.” diyerek şunları dile getirdi: “Bu mekânların içerisinde tahıl kalıntılarının bulunduğu küçük depolama alanları ve küçük ocaklar bulunuyor. 2013’deki kazılarda ortaya çıkarılan yerleşmenin genel görünümünde tespit edilen, yerleşmenin son iskân evresinin yangınla sona erdiğini tespit etmiştik. Bu yılki kazılarda da bu yangına ait küllü dolgunun aynı şekilde devam ettiğini gördük.”
“İyi kalitede yapılmış mermer bilezikler dikkat çekici”
Diğer önemli bir konunun kazıyı yapmadan önce yüzey araştırmalarında birçok buluntu grubuna rastlamak olduğunu belirten Doç. Dr. Türkcan, en dikkat çekici olanın ise iyi kalitede yapılmış mermer bileziklerin olduğunu söyledi. Bu bulgulara dayanarak Anadolu’da aletleri ile ortaya çıkarılan en eski mermer bilezik atölyesinin Eskişehir Kanlıtaş’ta olduğunu aktaran Doç. Dr. Türkcan, bunun ilk sonuçlarını 2015 yılında Oxford Journal of Archaeology’de bilim dünyasına sunacaklarını açıkladı.
Doç. Dr. Türkcan: “Yerleşmenin tarihi itibari ile tarımcı yerleşme karakterine sahip olduğunu düşünürken çok fazla ok ucunun bulunması bir taraftan da avcılığın hala devam ettiğini göstermektedir. Bunun haricinde, yerleşmede bazalttan yapılan düzinelerce öğütme taşının yanı sıra çeşitli havanelleri ve derin havanlar höyükte tahıl işleme ve boya üretimi ile ilgili zengin bir sürtme taş grubunun varlığını da ortaya koymuştur. İki örnek üzerinde görülen aşı boyası izleri ve bir kabın içindeki boya katmanı, yerleşmede boya üretiminin de olduğunu ortaya koymaktadır. Bir diğer yandan, peynir basılması için yapılmış kevgir çanaklardan oluşan kaplar Anadolu’nun erken örneklerindendir. Bu da bize Kanlıtaş’ın M.Ö. 6000'in sonunda Balkanlar’la birlikte eş zamanlı süt üretimi yapıldığını ve sütün yan ürünlerini kullanıldığını gösteren önemli bir yerleşme olabileceğini göstermektedir. Lipit analizinden sonra bu görüş ile ilgili daha detaylı bilgiler elde edebileceğiz.” şeklinde konuştu.
“Başları koparılmış beş kadın heykelciği bulundu”
2014’ deki kazı çalışmalarında beş adet kadın heykelciğin bulunduğu bilgisini paylaşan Doç. Dr. Türkcan, bunlardan en az üç tanesinin Trakya ve Balkanlar’daki heykelciklere benzemekte olduğunu ve bulunan bütün heykelciklerin başlarının koparılmış olmasının, Neolitik Dönem’den başlayan ve Anadolu’da süren bir geleneğin devamı olduğunu söyledi. Doç. Dr. Türkcan, “Bu sıra dışı örneklerin mekân içlerinde ele geçmeleri, bunların yapılar terkedilirken bir adak şeklinde bırakıldıklarını akıllara getirmektedir.” dedi.
Anadolu Üniversitesi Rektörlüğü’nden maddi desteğin yanı sıra manevi ve teknik anlamda da çok büyük destek aldıklarını, bunun için çok teşekkür ettiğini ileten Doç. Dr. Ali Umut Türkcan, Eskişehir’e ve Anadolu Üniversitesi’ne bir kazı evi kazandırdıkları için memnuniyetini dile getirdi ve sözlerini şu şekilde sonlandırdı: “Okulumuzdan ve rektörümüzden aldığımız desteğin payı büyüktür ve bununla birlikte Atölyeler Müdürlüğü ve Ayniyat Müdürlüğü’nün de çok büyük desteğini gördük. 2013’de başlayan çalışmalarla, Eskişehir’e sabit bir laboratuvar ve arkeoloji belgeleme okulu olarak da işleyecek bir kazı evi kazandırdık. Türkiye’nin en saygın ve faal kurumlarından biri olan Anadolu Üniversitesi’nde, Anadolu Arkeolojisi ve Frigya Bölgesi’nde söz temsil eden bir kurum şeklinde çalışacak bir proje oluşturmanın gururu içindeyiz.”
Kaynak: http://e-gazete.anadolu.edu.tr/ayrinti.php?no=14462
Bu yazı hakkında yorum bulunamamıştır. İlk yorumu siz ekleyebilirsiniz >