Blog
2020 Yılında Türkiye’deki En Önemli 10 Arkeolojik Keşif
2020 Yılında Türkiye’deki En Önemli 10 Arkeolojik Keşif
Covid-19 pandemisinin gölgesi altında geçen bir yılda arkeolojik çalışmalar büyük oranda hız kesmeden devam etti. Bu süre zarfında Türkiye’nin dört bir köşesinde gerek masa başında, gerekse arazide ter döken arkeologlar sayesinde birbirinden önemli keşifler yapıldı.
Arkeofili editörleri, 2020 yılında Türkiye’de öne çıkan en heyecan verici arkeolojik keşifleri seçti. Pandeminin yarattığı psikolojik gerilimden bir an olsun uzaklaşmak için sizi birbirinden önemli arkeolojik keşiflerle baş başa bırakıyoruz.
10- Haydarpaşa peronlarının altında gizemli bir yapı
Kadıköy’deki Haydarpaşa Garı kazılarında, tabanı büyük boy ince işçilikli mermer döşeli, dikdörtgen formlu özel bir yapı ve toplu mezar bulundu.
Yeni bulunduğu için henüz tam olarak ortaya çıkarılmayan Doğu – Batı doğrultulu yapının tabanı büyük boy mermerler ile döşeli. Gizemli yapı plan itibariyle bir kilise değil. Boyutuna oranla küçük olan apsis kısmının içerisinde toplu bir mezar tespit edildi. Bu toplu mezarda 38 kişiye ait çok sayıda kemik ortaya çıkarıldı. Mermer döşemenin altında ise ayrı bir mezar odası bulundu. Erken Bizans dönemine ait bu yapının yakın çevresinde de çok sayıda tekil mezar mevcut. Oldukça iyi işçiliğe sahip bu yapının önemli bir kişi veya kişilere ait anıt mezar olabileceği düşünülüyor.
Kazılar: İstanbul Arkeoloji Müzeleri
9- Mardin’de 386 yılına ait mozaikli kilise
Mardin’in Derik ilçesinde bir ihbar üzerine başlatılan kurtarma kazılarında, 386 yılında yapılmış bazilikal planlı bir kilise bulundu.
Mardin’deki Gola Yerleşim Yerinde, insan ve hayvan figürleri, geometrik ve bitkisel motifler yanı sıra Estrengelo stilinde kitabesi bulunan mozaikli bir yapı ortaya çıkarıldı. Erken Bizans Dönemine ait bazilikal planlı kilise ve vaftizhane olan yapının kitabesinden, MS 4. yüzyılın son çeyreğine ait olduğu tespit edildi. Mozaikli alanda biri omuzunda av hayvanı taşıyan, diğeri ise bir elinde kuş diğerinde horoz tutan iki insan figürünün arasındaki yazıda Nisan yazıyor. Söz konusu yazının olasılıkla nisan ayında avlanıldığını betimlemek amacıyla yazıldığı düşünülüyor. Bir elinde meyve sepeti taşıyan, diğerinde ise elinde orak tutan iki insan figürünün güneyindeki yazıda ise Haziran yazıyor. Bu da olasılıkla Haziran ayında hasat yapıldığını düşündürüyor.
Kurtarma kazısı başkanı: Mardin Müze Müdürü Abdulgani Tarkan
8- Van’da Urartulu bebeğin kolunda ejder başlı bilezikler
Van’ın Gürpınar ilçesinde yer alan Çavuştepe Kalesi’nde, kolunda ejder başlı iki bilezik olan bebek iskeleti bulundu.
Çavuştepe Kalesi’nde Urartu aristokratlarının gömüldüğü alan olduğu düşünülen 2.750 yıllık nekropolde, kolun pazu kemiği kısmında ejder başlı iki bilezik ve boyun kısmında takılar olan çocuk iskeleti ortaya çıktı. Yaklaşık 3 yaşındaki bebeğin boyun kısmında amulet denilen bir kum taşı ve boncuklardan kolye vardı. Baş kısmında konulan küçük bir kase ise, gömerken yanında yiyecek bırakıldığını işaret ediyor. Bebeğin bu şekilde gömülmesi, önemli bir şahsın bebeği olduğunu gösteriyor. Urartu aristokratlardan birinin çocuğuna ait olduğu tahmin edilen iskeletteki ejder başlı bronz bileziklere ise bölgede ilk kez rastlandı. Urartuların bebeklerini özenli bir şekilde süsleyerek öbür dünyaya uğurladıklarını gösteren bulgu, Urartu arkeolojisi açısından oldukça önem taşıyor.
Kazı başkanı: Prof. Dr. Rafet Çavuşoğlu
7- Eskişehir’de Eski Frigçe yazıtlı stel
Eskişehir’de gerçekleştirilen yüzey araştırmalarında, Frigçe yazıtlı idol şeklinde bir stel bulundu: “Benim anıtım bir sınır taşıdır”
100 cm yüksekliğinde, 50 cm genişliğindeki stel, yekpare tüf bloğa işlenmiş ve üzerine de kazıma tekniğiyle üç idol betimlenmiş. Daha önce literatürde benzeri bilinmeyen bir örnek olan stelde, idol üzerinde; üstte tek satır, altta ise üç satırdan oluşan Paleo-Frigçe bir yazıt yer alıyor. İdol şeklinde betimlenmiş tüf blok üzerine kazıma şeklinde yapılmış olan üç baş ve uzun gövdeler (?) Ana Tanrıça ve birlikte O’na eşlik eden tanrılarla birlikte gösterilmiş olduğuna işaret ediyor. Yazıttan anlaşıldığı üzere idol şeklindeki stel muhtemelen bir sınır taşı olarak kullanılıyordu. Yazıtın tercümesi ise şu şekilde: “Benim anıtım bir sınır taşıdır”.
Yüzey araştırması başkanı: Doç. Dr. Rahşan Tamsü Polat
6- Yesemek Heykel Atölyesi’nde bilinmeyen bir antik kent
UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’nde bulunan Yesemek Taş Ocağı ve Heykel Atölyesi ile bağlantılı ilk defa bir antik kentin kalıntıları keşfedildi.
Eski Önasya’nın bilinen en büyük ve en eski heykel atölyesi ve taş ocağı olma özelliğini taşıyan Yesemek’te, çoğu taslak halindeki yüzlerce heykeltıraşlık eseri ve çeşitli mimari öğeler yer alıyordu. Şimdi ise ilk defa, bu atölye ile ilişkili yaklaşık 200 hektarlık bir alana yayılan bir kentin kalıntıları bulundu. Yüzey bulgularına göre bu kentin tamamlanmadığı ve henüz ayağa kaldırılamadan yarım bırakıldığı düşünülüyor. Yüzlerce heykel taslağı ve ortostat gibi mimari öğenin taşınamadan atölyede bırakılmış olması da bu durumu açıklıyor. Görünen o ki, Hitit İmparatorluğu burada Amanoslar ve Kurt dağları arasındaki “Kuzey Levant Koridoru”nu kontrol eden istihkamlı büyük bir kent projesine girişmişti. Yesemek Heykel Atölyesi ve Taş Ocağı ile bağlantılı olduğu anlaşılan kent, henüz yeni ve çok önemli bir keşif. Yapılacak çalışmalarla daha fazla bilgi edinilmesi umuluyor. Yesemek’teki araştırmalarla ilgili sonuçların yayın çalışmaları yakın zaman içinde yayınlanacak.
Yüzey araştırması başkanı: Prof. Dr. Atilla Engin
5- Hatay’da 3.400 yıllık Akadça çivi yazılı tablet
Aççana Höyük, eski Alalah kentinde yürütülen kazı çalışmalarında, MÖ 14. yüzyılın ilk yarısına tarihlenen, idari nitelikli Akadça çivi yazılı bir tablet bulundu.
Mitanni hakimiyetinin sonu ve Hitit yönetiminin bölgeyi kontrolü altına alması arasındaki zaman dilimine tarihlenen tablette, metinde adı verilmeyen bir “kraldan” da bahsediliyor. Mitanni’nin çöküşünden Hititlerin I. Şuppiluliuama döneminde bölgenin hâkimiyetini kazanmasına uzanan zaman dilimi içerisinde (yak. MÖ 1400-1350) yaşananlara dair veri sunan yazılı belgeler oldukça eksik. Aççana Höyük 2020 yılı kazılarında bulunan bu tablet ise, söz konusu döneme ait olması nedeniyle son derece önemli bir bulgu. 3.400 yıllık tablette bir krala yapılan ödemeler ile ilgili bilgiler yer alıyor, ancak bu kralın kim olduğu ve ismi bilinmiyor. Filolog Doç. Dr. Jacob Lauinger tarafından okunan tabletin stratigrafik, bağlamsal ve kronolojik göstergelerini kapsayan yayınların yakın zaman içinde tamamlanması bekleniyor.
Kazı başkanı: Doç. Dr. Murat Akar
4- Karahan Tepe’de ana kayaya oyulmuş heykel başı
Göbeklitepe gibi Şanlıurfa’da yer alan Karahan Tepe’de, ana kayaya oyulmuş heykel başı ve ritüel alanları keşfedildi.
Şanlıurfa’da, Göbeklitepe’ye yaklaşık 35 kilometre mesafede yer alan ve şimdiye kadar 250’den fazla dikilitaşın tespit edildiği Karahan Tepe’de bu yıl yapılan kazılarda, ana kayaya oyulmuş yapılar bulundu. Bu yapılardan birinin içinde ise yine ana kayaya oyulmuş 50 cm çapında bir heykel başı bulundu. 2020 yılı kazı çalışmalarında ortaya çıkan buluntular arasında başka insan imgeleri de yer alıyor. Karahan Tepe bu yönleriyle Göbeklitepe’den aşina olmadığımız, çok bilinmeyen bu dönemin başka yönlerini de yansıtan önemli bir yer olmaya aday. Burada yapılacak kazıların, çevredeki Göbeklitepe ve benzeri yerleşmelere dair bazı soruları da yanıtlaması bekleniyor.
Kazı başkanı: Prof. Dr. Necmi Karul
3- Kuzey Kıbrıs kıyılarında gizemli Antik Mısır çapası
Kıbrıs’ın kuzey kıyı şeridinde, üzerinde Antik Mısır hiyeroglifleri bulunan 3.200 yıllık bir çapa gün yüzüne çıkarıldı.
Bir stelden çapaya dönüştürülme işlemi, hieroglif yazıların koruma ve apotropaic güce sahip olduğuna inanıldığından, bu dönemin bir uygulamasıydı. Üzerinde bulunan yunus, kuş, skarabe ve benzeri işaretler, herhangi bir fırtınada mürettebatı ve gemiyi koruyucu güce olan inancı temsil etmekteydi. Suriye Tipi tek delikli taş çapa olan bu çapa, Geç Tunç çağına yani yaklaşık olarak MÖ 1200’lere tarihlendiriliyor. Çeviriyi yapmaya başlayan bilim insanları, ilk incelemelerde Mısır Firavunu II. Thutmose’nin ismini, Girit, Levant ve Nubia gibi yerlerin yanı sıra “Büyük Mavi” yani Akdeniz’den bahsedildiğini açıkladı. II. Thutmose hanedanı, kısa sürmesinden dolayı çok az bilgi sahibi olduğumuz bir firavundu. Detaylı belgeleme, tercüme ve konservasyon çalışmaları büyük bir heyecanla devam ediyor.
Proje ve bilimsel başkan: Doç. Dr. Müge Şevketoğlu
2- Aydın’da Anadolu’nun en iyi korunmuş amfitiyatrosu
Aydın’ın Nazilli ilçesinde yürütülen yüzey araştırmalarında, sık ağaçlarla kaplı bir alanda, gözlerden uzak bir amfitiyatro keşfedildi.
Mastaura Antik Kenti’nde, oldukça sağlam şekilde toprak altında duran yapı, Anadolu arkeolojisi için büyük bir önem arz ediyor. Çünkü Anadolu’da bu tarz iyi korunmuş bir amfitiyatro binası şimdiye kadar bilinmiyor. Gladyatör dövüşleri, vahşi hayvan dövüşleri gibi kanlı gösteriler yapılan amfitiyatrolar eski çağda çok az kentte inşa edilmiş anıtsal yapılardı. Günümüzden yaklaşık 1800 yıl önce, Roma İmparatorluk Dönemi’nde inşa edilen Mastaura Amfitiyatrosunun temizlenip, ortaya çıkarılması için çalışmalar başlatıldı. Halen devam eden çalışmalarda ağaçlar ve çalılar temizlendikçe 100 metre genişliğe, 20 metre yüksekliğe sahip anıtsal bina ortaya çıkıyor.
Yüzey araştırması başkanı: Doktor Öğretim Üyesi Sedat Akkurnaz
1- Konya’da bilinmeyen bir Demir Çağı krallığı
Konya’da yapılan yüzey araştırmalarında, şimdiye kadar bilinmeyen bir Demir Çağı krallığı keşfedildi: “Ben büyük kral Hartapu!”
Konya’daki Türkmen-Karahöyük’te sürdürülen yüzey araştırması sırasında, sulama kanalında MÖ 8. yüzyıla ait Luvice yazılar olan büyük bir taş bulundu. Yazıtta, “Ben büyük kral Hartapu, Muska ülkesini işgal ettiğim zaman başka krallar tarafından saldırıya uğradım. Fırtına tanrısı ve diğer tanrıların yardımıyla diğer bütün kralları yendim!” yazıyor. Aslında Hartapu, daha önce yedi farklı yazıttan da adını bildiğimiz bir kral. Ancak hangi krallığı yönettiği tam olarak bilinmiyor. Henüz krallığın adını bilmesek de, bu keşif büyük bir önem taşıyor. Bugüne kadar Hartapu’nun, Tarhuntassa’nın kralı olduğu düşünülüyordu, ama Konya’daki bu yeni keşifle birlikte, bunun artık mümkün olmadığı anlaşıldı.
Yüzey araştırması direktörü: Dr. Michele Massa ve Dr. Christoph Bachhuber
www.arkeofili.com
Bu yazı hakkında yorum bulunamamıştır. İlk yorumu siz ekleyebilirsiniz >