Blog

Oca31


2025 Ocak Ayında Öne Çıkan 10 Arkeoloji Haberi

Kaçırmış olanlar için Ocak ayında Türkiye’de ve dünyada dikkat çeken arkeolojik keşifleri bu listede derledik.

 

www.arkeofili.com

 

10- II. Dünya Savaşı’nda Saklanan Orta Çağ Kraliyet Eserleri Bulundu

II. Dünya Savaşı’ndan beri katedral duvarında saklı olan Doğu Avrupa kraliyetine ait Orta Çağ taçları nihayet bulundu.


Vilnius Katedrali duvarının içinden çıkarılan Orta Çağ altın taç. C: Aiste Karpyte, Vilnius Archdiocese

Litvanya’nın Vilnius Katedrali’nde bir merdivenin altındaki nişte neredeyse bir yüzyıldır gizlenmiş olan 16. yüzyıl kraliyet defin eşyaları ortaya çıkarıldı. Altın taçlar, yüzükler ve diğer aksesuarlar, II. Dünya Savaşı’nın başında, 1939 yılında saklandıklarından beri kayıptı. Şimdi ise bir uzman ekibi, katedralin yer altı odalarının duvarlarındaki deliklere, çatlaklara ve boşluklara endoskopik kamera ile bakarken bu nesneleri buldu. Kraliyet sembolleri — defin amaçlı yapılmış ve hükümdarların defin zamanında tabutlarına yerleştirilmiş — birkaç taç, yüzük, zincir, bir asa, bir küre ve tabut plakalarını içeriyordu. 

9- Moğolistan’daki Anıtın İlteriş Kutlug Kağan’a Ait Olduğu Doğrulandı

Moğolistan’da keşfedilen 7. yüzyıla ait anıtın, İlteriş Kutlug Kağan’a adına yapıldığı ve yazıtında ‘Türk’ adının geçtiği doğrulandı.


İlteriş Kağan Anıtı MS 7. yüzyıla tarihleniyor. C: Türk Akademisi ve Moğolistan Bilimler Akademisi Arkeoloji Enstitüsü

Moğolistan’ın Arhangay bölgesindeki Nomgon Vadisi’nde bulunan Nomgon-2 Anıt Külliyesi, Göktürk dönemine ait olduğu doğrulanan ve İkinci Türk Kağanlığı’nın kurucusu İlteriş Kutlug Kağan’a (682-692) ithaf edilen önemli bir yapı olarak öne çıkıyor. Yazıtın alt kısmında 15 satır Göktürk yazısı tespit edilmesine rağmen, bu bölüm önemli ölçüde tahrip olmuş ve okunamaz durumdaydı. Ancak, yazıtın arka yüzünde bulunan ve Çince hiyerogliflerle yazılmış metin büyük ölçüde korunmuştu. Yazıtın alt kısmında toplam 15 satır bulunuyor ve her satırda yaklaşık 24 hiyeroglif yer alıyor (toplamda yaklaşık 290 ila 300 hiyeroglif). 2024 yılı itibarıyla, Çince metnin 3. ila 8. satırları kısmen okunabildi. Çince metnin düzeni, yukarıdan aşağıya doğru yazılmış ve sağdan sola doğru sıralanmış hiyerogliflerden oluşuyordu.

8- Ünlü Büyük İskender Mozaiğinin Parçaları Nereden Geldi?

Pompeii’de bulunan ünlü Büyük İskender mozaiğinin yaklaşık iki milyon parçasının çok uzaktaki taş ocaklarından geldiği ortaya çıktı.


Yaklaşık MÖ 100 tarihli İskender mozaiğinin parçası. Bu antik Roma taban mozaiği, MS 79’daki Vezüv Yanardağı patlaması sırasında yıkılan Pompeii’deki Faun Evi’nde bulundu. (C: Andreas Wolochow/Shutterstock)

Pompeii’de bulunan ikonik Büyük İskender mozaiğinin yaklaşık iki milyon taş ve mineral parçası, Büyük İskender’in antik krallığının ötesine uzanan taş ocaklarından elde edildi. Yeni bir çalışmaya göre bu parçalar, İtalya ve İber Yarımadası da dahil olmak üzere Avrupa’nın çeşitli yerlerindeki ve Tunus’taki taş ocaklarından gelmiş olabilir. Bazı beyaz taşlar, MÖ 1. yüzyıldan başlayarak İtalya’nın Apuan Alpleri’ndeki taş ocaklarından çıkarılan ve MS 3. yüzyıldan itibaren kullanılmayan Marmor Lunensis (beyaz kristalli kireçtaşı) ile ilişkilendirilebilir. Ayrıca, yoğun pembe taşların Portekiz’den, bazı sarı blokların ise günümüzde Tunus’ta bulunan Roma şehri Simitthus’tan, koyu kırmızı parçaların ise Yunanistan’daki Matapan Burnu’ndan gelmiş olabileceği belirtildi.

7- Kafkas Dağlarında 3.000 Yıllık Devasa Bir Kale Yerleşimi Bulundu

Havadan görüntüleme teknikleri ile, Kafkas Dağları’nda tahmin edilenden çok daha büyük bir Tunç Çağı kale yerleşimi ortaya çıkarıldı.


1 km uzunluğunda dış sur duvarı. C: Nathaniel Erb-Satullo

Kafkas Dağları’nda ortaya çıkarılan devasa bir Tunç Çağı “mega kalesi,” Avrupa ve Asya’nın kesişim noktasında yer alan bu büyük tarihöncesi yapının işlevine dair araştırmacıların kafasını karıştırıyor. Dmanisis Gora olarak bilinen bu büyük tahkimat yerleşimi, yakınlardaki diğer kalelerin tümünü gölgede bırakıyor; fakat kimler tarafından iskan edildiğine dair çok az ipucu barındırıyor. 2018 yılında Gürcistan’daki sitede yapılan ilk kazılar sonrasında arkeologlar, ertesi yıl geri döndüklerinde iç kaleyi çevreleyen ikinci bir tahkimat duvarının kalıntılarını keşfederek, yerleşimin çok daha büyük olduğunu gördüler. “Bu araştırmanın sonuçları, sitenin başlangıçta düşünüldüğünden 40 kat daha büyük olduğunu ve 1 kilometre uzunluğundaki bir tahkimat duvarıyla korunan büyük bir dış yerleşimi içerdiğini gösterdi”

6- Sutton Hoo’daki Mezarlar, Bizans için Savaşan Kişilere Ait Olabilir

Yeni bir araştırma, Sutton Hoo’daki ünlü mezarların Bizans İmparatorluğu için savaşan Britanyalı erkeklere ait olabileceğini öne sürüyor.


Sutton Hoo gemi mezarından bir miğferin replikası. C: Wikimedia Commons

Oxford Üniversitesi’nden yapılan yeni bir araştırma, MS 575 yılında Britanya’dan askerlerin Bizans ordusuna alındığını ve modern Ermenistan ile Suriye’de Sasani İmparatorluğu’na karşı savaştıklarını öne sürüyor. Araştırmaya göre, savaştan dönen bu askerler, normal ticaret ağlarının bir parçası olmayan, dönemin doğu Akdeniz’e özgü metal işçiliği ve diğer eşyalarını İngiltere’ye getirdiler. Bu, erken Orta Çağ Britanya tarihine dair şaşırtıcı yeni bir bakış açısı sunuyor. 575 yılında Bizans ordusu, Sasani İmparatorluğu ile yeniden başlayan savaş nedeniyle acilen daha fazla askere ihtiyaç duyuyordu. İmparator II. Justinus (565-578), Batı Avrupa’dan asker toplamak için büyük bir kampanya yürüttü. Bu kampanya Britanya’dan da macera ve ödül cazibesiyle erkekleri çekti.

5- Efes’teki Kafatasının, Kleopatra’nın Kardeşi Olmadığı Ortaya Çıktı

Efes Antik Kenti’nde bulunan ve ünlü Kleopatra’nın kız kardeşi olduğu düşünülen kafatasının, bir erkek çocuğa ait olduğu ortaya çıktı.


Daha sonra çıkan birinci küçük azı dişi (premolar) yanak tarafındaki çıkıntısında belirgin aşınma gösterirken, birinci azı dişi (molar) hiçbir kullanım izi göstermiyor. Ayrıca, küçük azı dişinin dil tarafına doğru eğimli konumuna da dikkat edin. C: Gerhard W. Weber et al. 2025.

Disiplinlerarası bir araştırma ekibi, 1929’da Efes’in kalıntılarında bulunan bir kafatasını analiz etti. Bu kafatasının, ünlü Kleopatra’nın kız kardeşi IV. Arsione’ye ait olabileceği uzun yıllardır spekülasyon konusu olmuştu. Ancak son antropolojik analizler, kalıntıların patolojik gelişim bozuklukları yaşayan 11-14 yaşları arasında bir erkek çocuğa ait olduğunu ortaya koydu. Genetik analizler, çocuğun İtalya veya Sardinya kökenli olduğunu işaret ediyor.

4- Pompeii’de Bir Villanın İçinde Özel Hamam Kompleksi Bulundu

Pompeii’de ortaya çıkarılan özel hamam, sahibinin sosyal statüsünü göstermek ve hatta seçimlerde adaylığını desteklemek için kullanılmıştı.


Bu ev hamamı, Pompeii’de keşfedilen en büyüklerden biri. C: SV_Pap_Pompeii/Pompeii archaeological park

Bu hamam kompleksi, MS 79’da Vezüv Yanardağı’nın patlamasıyla yok olan şehrin zengin bir bölgesi olan Regio IX’taki Via di Nola üzerinde yer alan bir evin kazıları sırasında ortaya çıkarıldı. Kompleks, geçen yıl ortaya çıkarılan ve Troya Savaşı’ndan esinlenen karakterlerin tasvir edildiği fresklerle süslü muhteşem bir ziyafet odasına bağlıydı. Bu bağlantı, uzmanların, Pompeii’nin elit kesiminden birine ait olduğu düşünülen bu evin, sahibinin sosyal statüsünü göstermek ve hatta seçimlerde adaylığını desteklemek için kullanıldığı sonucuna varmasına neden oldu.

3- Büyük İskender’in Perslerle Savaştığı Alan Çanakkale’de Bulundu

Araştırmacılar, Büyük İskender’in Pers İmparatorluğu’na karşı yaptığı ünlü Granikos Savaşı’nın yerini bulmuş olabileceklerini düşünüyor.


Büyük İskender’in Granikos Savaşı’ndan önce kamp kurduğu son yer olan Hermaion kentinin kalıntıları.

Prof. Dr. Reyhan Körpe ve ekibi, Büyük İskender’in Pers İmparatorluğu’na karşı kazandığı Granikos Savaşı’nın gerçekleştiği alanı Çanakkale’nin Biga ilçesi yakınlarında tespit etmiş olabilir! MÖ 334 yılında, Biga Çayı kıyısında yaşanan bu savaş, İskender’in “Büyük” sıfatını almasını sağlayan en önemli zaferlerden biri olarak kabul ediliyor. Bu zafer, sadece İskender’in hayatında değil, dünya tarihinde de bir dönüm noktası. Kazılar ve jeomorfolojik analizler, antik kayıtlarla uyumlu olarak savaş alanını yeniden haritalandırmayı başardı.

2- Mısır’da Firavun Doktorunun 4.100 Yıllık Mezarı Keşfedildi

Mısır’daki Sakkara’da çalışan arkeologlar, 4.100 yıl öncesine tarihlenen ve bir doktorun gömüldüğü mezarı ortaya çıkardı.


Mezarda bulunan ve doktorun kimliğini ortaya koyan hiyeroglif yazı. C: Egyptian Ministry of Tourism and Antiquities

Yapılan keşifte, mezarın “firavunu bizzat tedavi eden” bir doktora, Teti Neb Fu’ya ait olduğu belirlendi. Mezarın içindeki eserler yağmalanmış olsa da arkeologlar, doktorun pozisyonunu tanımlayan ve tıbbi tedavilerinde kullanılmış olabilecek çeşitli nesneleri betimleyen duvar resimlerini ve hiyeroglif yazıtları incelemeyi başardı. Doktor, akreplerle ilişkilendirilen ve onların sokmalarından koruma sağladığına inanılan tanrıça Serqet’in (Serket ya da Selket olarak da yazılır) “büyücüsü” unvanını taşıyordu. Bu unvan, onun zehirli ısırıklarda uzman olduğu anlamına geliyor. Yazıtlar ayrıca doktorun “tıbbi bitkilerin yöneticisi” olduğunu da belirtiyor. Buna ek olarak, yazıtlarda Teti Neb Fu’nun “baş diş hekimi” unvanını taşıdığı da belirtiliyor ki bu da nadiren karşılaşılan bir unvan.

1- Kelt Erkekleri, Evlerinden Ayrılarak Eşlerinin Ailelerine Katılıyordu

Yeni çalışma, Kelt Britanya’sında kadınların rolünü vurguluyor ve çoğu toplumun ataerkil olduğu varsayımına meydan okuyor.


Araştırma ekibi, genetik kanıtların ve modellemelerin, Dorset’teki Demir Çağı topluluğunun matrilokal olduğunu, yani kadınların yerlerinde kaldığını ve erkeklerin onlara katılmak için taşındığını gösterdiğini söylüyor. C: Bournemouth Üniversitesi

Yeni bir araştırma, Kelt Britanya’sında kadınların önemli bir role sahip olduğunu ve erkeklerin eşlerinin ailelerine taşındığını ortaya çıkardı. Bu uygulama, “matrilokalite” olarak adlandırılıyor ve kadınların toplum üzerindeki etkisine dair yeni bir bakış sunuyor. Dorset’teki Demir Çağı mezarlarında yapılan DNA analizleri, aynı mitokondriyal DNA’yı paylaşan bireylerin bir kadının soyundan geldiğini ortaya koydu. Kadınların olduğu yerde kaldığı, erkeklerin ise onların gruplarına katıldığı anlaşıldı. O dönemdeki kadınların gücüne dair bu keşif, Kelt topluluklarının dinamiklerini yeniden düşünmemizi sağlıyor.

 

Bu yazı hakkında yorum bulunamamıştır. İlk yorumu siz ekleyebilirsiniz >

Yazıya Yorum Ekleyin

* Takma ad kullanabilirsiniz

* Yorumunuzda görülmeyecektir

 Evet   Hayır* Her defasında yeniden girmemeniz için