Blog
ABD’li Misyonerin Ölümü Kabileyi Tehlikeye Soktu
ABD’li Misyonerin Ölümü Kabileyi Tehlikeye Soktu...
Hint Okyanusu’ndaki uzak bir adada Amerikalı misyonerin vahşi ölümü, dokunulmamış ve izole kalmış kabilelerin hayatta kalması ve onların dış dünyadan uzak kalma hakları hakkında yeni ve acil soruları gündeme getiriyor.
Kuzey Sentinel Adası’ndaki Sentinelese kabileleri, yabancıların temaslarına şiddetle karşı çıkıyor. Bu fotoğraf 1974 yılında National Geographic keşif gezisi sırasında çekildi. C: National Geographic
Kendisini bir “maceracı” olarak tanımlayan misyoner John Allen Chau, Kuzey Sentinel Adası’na izinsiz girerek bir kabileyi Hıristiyan yapmayı amaçladı.
Dışarısı için kesinlikle yasak bölge olan mercan saçaklı ada, gezegenin en izole avcı-toplayıcı topluluklarından biri olan Sentinelese kabilesini barındırıyor. Kuzey Sentinel, Hindistan’ın güney ucu ile Myanmar’ın batı kıyısı arasında uzanan geniş bir takımada olan Andaman ve Nicobar Adaları’nın bir parçası.
Hiç kimse Sentinelese kabilesinin (demografik olarak bozulmamış, temas kurulmamış son Andaman kabilesi) orada ne kadar zamandır yaşadığını bilmiyor. Ancak bazı çalışmalar kabilenin on binlerce yıl önce Afrika’dan göç etmiş olabileceğini gösteriyor.
Dünyanın başka yerlerinde, özellikle de Amazon yağmur ormanlarında, dokunulmamış ve izole kalmış kabileler gibi, Sentinelese kabilesi de, hiç bağışıklıkları olmadığı için bulaşıcı hastalıklara karşı yüksek risk altında.
Sentinelese kabilesi üyeleri, anavatanlarının sadık savunucuları olarak korkunç bir üne sahip olan okçulardır. Sayılarının yüzden fazla olmadığına inanılan bu kabile, yoğun ormanlık adanın tek sakinleri. Önceki temas girişimleri, mızrak ve ok yağmuruyla karşılandı.
Andaman’larla ilgili bir National Geographic belgeseli çeken bir yönetmen, 1974’te bir gemiden Sentinelese’yi filme alırken fırlatılan bir mızrakla yaralandı. Bugün bile fotoğrafçı Raghubir Singh tarafından yapılan bu keşif seferinde çekilen adanın beyaz kumlu plajları boyunca ok ve yaylarla dolanan savaşçıların ikonik görüntüleri, kabilenin dış dünyaya meydan okumasının bir kanıtı olmaya devam ediyor.
Hindistan tarafından yönetilen ve dışarıdan gelenlere kesinlikle sınır tanımayan mercan saçaklı Kuzey Sentinel Adası, binlerce yıl boyunca Sentinelese kabilesine ev sahipliği yaptı.
Ada sakinlerinin bu kötü şöhreti, iki balıkçı botlarında uyurken adaya sürüklendiğinde ve kabile tarafından öldürüldüğünde iyice pekişti. Okçuların helikoptere saldırmasından sonra cesetleri kurtarma çabalarından vazgeçildi.
ABD’li misyoner Chau’nun ölümü, 15 Kasım’da ilk karaya çıkma denemesinden sonra bir dergide yazdığı notlarla özellikle dokunaklıydı. Bir ok, İncil’in su geçirmez bir kopyasını deldiğinde, bu ilk yaklaşım başarısız olmuştu. Chau, kabileyi ehlileştirme arayışında havada duruyordu. Diğer iki kabile üyesinin oklarını yaya sürdüğünü gören Chau aceleyle kayığına geri bindi. Kendisini adaya getirmesi ve beklemesi için 350 dolar ödediği balıkçılara geri döndü.
“Şeytanın son kalesi”?
Chau dergisinde, North Sentinel Adası’nın “Şeytan’ın son kalesi” olup olamayacağını merak ettiğini ve hoş karşılanmadığını hayal kırıklığına uğradığını söyledi. “Onları bu derece savunmacı ve düşman kılan nedir?” diye yazdı.
Korkularını bir kenara koyup, o gece geri dönmeye karar verdi. Balıkçılara bu sefer onu beklememelerini ve notlarını Andaman Adaları’nın idari başkenti Port Blair’de bir arkadaşa teslim etmelerini emretti.
17 Kasım’da balıkçılar sahile yanaştı. Daha sonra polis sorgulamasıyla anlattıklarına göre, kabilenin bir vücudu sürüklediğini ve onu sahile gömdüğünü gördüler. Giysilerden ve vücudun silüetinden bu kişinin Chau olduğu sonucuna vardılar.
Hindistan, yedi kişiyi (Chau’nun gezisini planlamasına yardım ettiği iddia edilen “Alexander” olarak tanımlanan bir misyoner, bir balıkçı ve yerel mühendis dahil) “cinayet suçu” ve adaya ziyaretleri kesinlikle yasaklayan yasaları ihlal etmekle suçladı.
Kabile tarafından öldürülen ABD’li misyoner John Allen Chau.
Andaman kabileleri arasında geçirdiği kendi deneyimleri hakkında bir kitap olan ‘Çıplak İnsanlar Diyarı’ adlı kitabın yazarı Madmanree Mukerjee, “Ölme ihtimalinin yüksek olduğunu biliyordu. Hıristiyan bir şehit olmak istiyordu ve öyle oldu. Muhtemelen farkında olmadığı şey, harekete geçmesinin doğuracağı bir dizi gelişmenin kabilenin zararına yol açacağıydı. Mukerjee, uluslararası alanda yapılan baskının, Chau’nun cesedini, öngörülemeyen ve muhtemelen yıkıcı sonuçlarıyla kurtarma girişimi ile sonuçlanabileceğinden korkuyor: “Bu, kabilenin tarihinde bir dönüm noktası.”
Chau’nın ortadan kaybolmasının ardından, yetkililer, bir çift balıkçıyla birlikte, cesedin yerini belirlemek için üç keşif gezisi düzenlediler (biri havadan ve ikisi botla). İkinci tekne gezisinde polis, ellerinde ok ve yaylarla bekleyen beş ya da altı kabile üyesi gördü.
Andaman Polis müdürü Dependra Pathak, “Şu an için, onlarla yüzleşmek veya oraya inmek için hiçbir planımız yok, ki bu kesinlikle aralarında çok fazla sıkıntı yaratır.” diyor. Pathak, yasaya göre, polisin bile adanın etrafında tampon alana girmesine izin verilmediğini söylüyor. Pathak, antropologların ve hatta psikologların, olayın kendilerini travma geçiren adalılar üzerindeki olası etkilerini daha iyi anlamak için danışmanlık yaptığını söyledi.
Hem Pathak hem de ABD Dışişleri Bakanlığı, olayların nasıl ilerleyeceğine dair yakın bir danışma içinde olduklarını kabul ediyor. Port Blair’deki kaynaklar, konsolosluk görevlilerinin Chau’nun eşyalarını, dergisini ve ölüm belgesinin gönderilmesini istediklerini bildiriyor. Normalde, Hindistan’da bir ölüm belgesi, belirlenecek bir vücut olmadan verilemez. Pathak, ülkesinin standart uygulamalarını kabul ederek “İdeal durumda evet.” diyor. “Ama burada gerçeği düşünmek zorundayız.”
Kabile üyesinin bir fotoğrafı. C: Hindistan Sahil Güvenlik
Amazon ile paralellikler
1960’larda, 70’lerde ve 80’lerde, Hint makamlarının, Sentinelese de dahil olmak üzere, Andaman’ın aborjin kabilelerini “pasifleştirmeye” çalıştıkları bir zaman vardı. Sahile yakın bir şekilde “hediye bırakma” seferleri düzenleniyor ve yerlilerin alması için hindistan cevizi, muz ve plastik oyuncaklar atılıyordu. 1991 yılında, bir kaç düzine Sentinelese üyesi sahile inerek, hediyeler almak için sulara girip selamlayarak karşılamıştı.
Bu çabalar, Amazon’da 20. yüzyılın büyük bir bölümünde yapılan keşiflere benziyordu. Orada da, Brezilyalı izciler (Amerikalı misyonerler de dahil), ormandan gelen avcı-toplayıcıları tavlamak için endüstriyel malların cazibesini ve ekili ürünleri kullandı. Antropolog Glenn Shepard, “Geçmişte misyonerler, Amazon boyunca izole kalmış yerli halkın teması, pasifleştirilmesinde büyük bir güçtü ve bu, çoğu zaman demografik çöküntü ve kültürel erozyona yol açıyordu.” diyor.
Ve Güney Amerika’nın pasifleştirilmiş kabileleri gibi, Andaman’ın kabileleri de çok geçmeden bulaşıcı hastalıklara ve toptan sosyal çökmeye karşı koyamayacak. 1990’ların sonlarında Güney Andaman Adası’ndaki Jarawa kabilesi, yay ve oklarını bıraktıktan sonra, iki ölümcül salgın hastalığa yakalandı. Bir zamanların gururlu savaşçıları, uyuşukluk ve alkolizme indirgenmiş, çocukları “insan safarileri”ni yönlendiren vicdansız tur operatörleri tarafından sadaka için dans etmeye hazırlanıyordu. Bu insan safarileri, onların geleneksel topraklarını kesen bir modern yol sayesinde yapılıyordu. Diğer Andaman kabileleri de, onları yerleşik topluluklara zorlamak için gösterilen çabalar sonrasında demografik şok ve kültürel çöküş yaşadı.
Brezilya ve diğer Amazon ülkelerinden ortaya çıkan böylesi başarısızlıklardan haberdar olan Hint makamları, 1991 seferinden sonra Sentinelese’ye armağanlar vermeyi bıraktı.
Kabile yeniden tehlikede
Chau’nun ölümü, Sentinelese’nin kaderi hakkında yeni kaygılar doğurdu. Medyada 26 Kasım’da yayınlanan açık bir mektupta, önde gelen Hint antropologları ve aktivistlerden oluşan bir grup hükümeti misyonerlerin cesedini alma çabalarını kesin olarak iptal etmeye çağırdı. Mektupta şu sözlere yer verildi: “Sentinelese’nin haklarına ve arzularına saygı duyulmalıdır. Çatışmayı ve gerginliği tırmandırarak ve daha da kötüsü, daha fazla zarara neden olan bir durum yaratarak hiçbir şey elde edilemez.”
Andaman kabileleri uzmanı olan Sophie Grig, “Sentinelese’nin (kendi adalarında yaşayan dünyadaki tek dokunulmamış kabile) kendilerine özgü durumu, onları dışarıdan gelenler tarafından taşınan hastalıklar için istisnai derecede savunmasız hale getiriyor.” diyor. “Bu temassız kalma hakkına saygı duymamızın temel sebebidir. Bu olay olmadan önce bile, istedikleri şeyin bu olduğunu açıkça belirttiler.”
Sentinelese, onları çevreleyen bu yabancı dünyaya karşı çok dikkatli olmalı. Uçaklar gökyüzünden geçiyor. Okyanus gemileri düzenli olarak ufku koyulaştırıyor. Keskin ok uçları, gemi enkazlarından dönüştürüldüğüne inanılan metalden yapılmış. Ara sıra, Chau’nun yaptığı gibi, adaya yaklaşmak için balıkçılara ödeme yapan turistlerin meraklı lenslerine maruz kalıyorlar.
Grig, Hindistan hükümetinin Kuzey Sentinel Adası’nı (ve Sentinelese) koruma çabalarını iki katına çıkaracağını umuyor. “Bu devriyelerin hızlandırılması ve etrafındaki suların uygun şekilde dışarıdan gelen herhangi bir kişiden korunması çok önemli.”
Kabile dışında hiç kimse, onların neden dış dünyaya karşı böyle bir düşmanlık taşıdığını tam olarak bilemez. Bunun nedeni belki de 1880’lerde İngiliz sömürgecilerin adayı ziyaret ettiği, birkaç yerliyi kaçırdığı ve daha sonra gözaltında tuttuğu zamana uzanıyor. Belki de içgüdüsel olarak dışarıdakilerin açık ve mevcut bir tehlike oluşturduğunu hissediyorlar.
Sebep ne olursa olsun, Sentinelese kabilesi, direnişlerinde gördükleri birçok kişinin hayranlığını, bir sorun deniziyle çevrili küçük bir yeşil ada üzerinde istedikleri gibi yaşamaya kararlılık kazanmışlar.
National Geographic. Scott Wallace. 28 Kasım 2018.-www.arkeofili.com
Bu yazı hakkında yorum bulunamamıştır. İlk yorumu siz ekleyebilirsiniz >