Blog
Antik Dünyanın Penisleri: Antalya’daki Fallus Türünün İlk Örneği Değil
Antik Dünyanın Penisleri: Antalya’daki Fallus Türünün İlk Örneği Değil...
Geçtiğimiz tarihlerde Antalya’daki Roma tuvaletinde erekte olmuş penisini tutan genç erkek mozaiği bulundu. Ancak bu yeni bir şey değil; erkeklik organını resmetme insanlık tarihinin çok daha eski dönemlerine uzanan bir gelenek.
Roma dönemine ait kanatlı aslan fallusu. Zincirlerinin ucuna küçük ziller bağlanarak rüzgar çanı olarak kullanılan bu fallusun iyi şans getireceğine inanılıyordu. C: British Museum
18. yüzyılda, Antik Roma şehri Pompeii’deki kazıların başlamasıyla, alanın penislerle dolu olduğu ortaya çıktı. MS 79’da Vezüv Yanardağı’nın patlamasıyla etrafa saçılan küllerin altında korunagelmiş antik sanat, penis figürü açısından öylesine zengindi ki İngiliz antikacı Richard Payne Knight burada bir antik bereket kültünün var olabileceğini iddia etti. Ne de olsa, kazıların yapıldığı dönemde İtalya’nın güneyinde hali hazırda etkisini sürdürmekte olan bir bereket kültü vardı. 1786’da yayımlanan Priapos Tapınımının Kalıntılarına Bir Bakış adlı kitabının oymalı iç kapağında, o döneme ait, adak olarak yapılmış, balmumundan bir dizi fallusu görmek mümkün.
Antalya’daki Antik Roma tuvaletinin tabanını süsleyen mozaikte, Narcissus ve erekte olmuş penisi görülüyor. C: ad Cragum
Söz konusu tarihten 200’ü aşkın yıl sonra, antik dünyanın priapizmi bizi hala şaşırtabiliyor. Arkeologlar Antalya’da bulunan Roma dönemine ait umumi bir tuvalette birtakım komik ve müstehcen taban mozaikleri keşfetti. Bu erkekler tuvaletini kullananlar, togalarını yukarı sıyırıp, bir sopaya tutturulmuş süngere uzandıklarında penisini tutan genç adam mozaiğini görebiliyordu.
Mozaikte resmedilen genç erkeğin Yunan mitolojisinde kendi yansımasına âşık olan ve bu yansımaya bakarken öylece yitip giden Narkissos olduğu belirlendi. Mozaikte, dikkati kendi yansımasına değil, erekte olmuş penisine yönelmişti. Bir yandan elindeki penisiyle oynarken diğer yandan fallik bir görüntüye sahip gülünç burnunu göstermek için yana bakıyordu.
Richard Payne Knight’ın Priapus Tapınımının Kalıntılarına Bir Bakış adlı kitabının iç kapağında adak olarak yapılmış balmumu falluslar görülüyor.
Bu ilginç keşif, 18. yüzyıl beyefendisi Payne Knight’ın antik erotik sanattan etkilendiği gibi bizlerin de tüm modern entelektüelliğimize rağmen bundan hala etkilendiğini gösteriyor. Hatta konu hakkında yazılan makalelerden birinde şöyle soruluyor: “Bu tarihteki ilk penis resmi mi?” Bu sorunun (kısa veya uzun) cevabı hayır. Pompeii’de karşımıza çıkan sanat eserleri arasında bağ, bahçe ve bolluk, bereket tanrısı Priapus’u bir dizi teraziyle abartılı boyutlardaki erkeklik organının ağırlığını ölçerken betimleyen bir fresk de bulunuyor. Tüm Pompeii boyunca yer alan antre ve bahçeler zil takılmış bronz falluslarla dekore edilmiş. Tintinabula adı verilen bu erotik rüzgâr çanları Roma İmparatorluğu boyunca birçok yerde karşımıza çıkıyor.
Sokak tabelalarını, kapıları, bahçeleri ve yeni öğrendiğimiz kadarıyla, umumi tuvaletleri süsleyen bu devasa penislerin tümünün Roma emperyalizminin fallokratik küstahlığının somutlaştırılmış hali olduğu çıkarımında bulunmadan önce biraz durup daha derin düşünmek gerekiyor. Roma’daki fallik sanat köklerini antik Yunan’daki örneklerinden almaktaydı. Yunan vazoları “penis figürleri”yle doluydu. Ressam Douris’in imzasını taşıyan ve MÖ yaklaşık 480’e tarihlenen, kırmızı figür tekniğiyle yapılmış bir vazoda çılgınca eğlenen satirler görülüyor. İçlerinden biri erekte olmuş penisinin üzerindeki içki kabını dengelemek için ellerini yere koyup gövdesiyle yay şeklini alıyor. Bu son derece gerçekçi betim akıllara Yunanların gerçekte böyle bir hareket yapıp yapmadığı sorusunu getiriyor.
Genital organları tümüyle betimlenen yalnızca satirler değildi elbette. Atlet ve tanrı heykellerinde de bunları görmek mümkün. Bronzdan yapılmış meşhur Zeus (veya Poseidon) heykelinde güçlü vücudunun geri kalanı kadar kusursuz betimlenmiş penisi ve testisleri tüm açıklığıyla görülüyor.
Yukarıda belirtilen örneklerle karşılaştırıldığında, Mısır sanatı daha usturuplu görülebilir, ancak bu yalnızca bir yanılgıdan ibaret, zira daha sonraki dönemlerde yaşanılan Vandalizm birçok Mısır heykelinin hadım edilmesine yol açmış. Gerçekte, Mısır’ın en erken tanrılarından biri olan Min de elinde erekte olmuş devasa organını tutarken betimlenen Priapus gibi “itifallik” bir figürdü. Dünyanın en eski ayaklı heykellerinden ikisi tanrı Min’i betimlemekte. Günümüzde Oxford Ashmolean Müzesi’nde bulunan bu heykellerde normalde fallusun bulunduğu kısmın kasten zedelendiği görülebiliyor.
MÖ 3300’e ait Mısır tanrısı Min heykeli. Penisin olduğu yer kasten zedelenmiş. C: Heritage Image Partnership/Alamy
Zamanda biraz daha geriye, Neolitik Çağ’a gidelim. Şu an British Museum’da muhafaza edilen 11.000 yıllık bir heykelde birbirlerine dolaşık iki sevgili betimlendiğini görüyoruz. Aynı taştan oyulmuş borumsu bedenleri ve yuvarlaklaştırılmış kafaları yanılgıya mahal vermeyecek kadar fallik bir şekle sahip. İkisi de erkek mi diye sorabilirsiniz. Cevap, evet. Günümüzde, bu ilginç heykeli müzenin düzenlediği LGBTQ turlarında görmek mümkün.
C: British Museum
Bu noktada sorulması gereken asıl soru tüm bunların ne anlama geldiği. Antalya’da bulunan tuvalet mozaiği Yunan ve Romalıların kendi mitleriyle alay ettiği ve ortama homoerotik bir atmosferin hâkim olduğu şeklinde yorumlanabilir zira yine aynı umumi tuvalette, yıkanan Ganymedes’i betimleyen bir mozaik daha bulundu.
Ya da belki Payne Knight’ın penisin dini bir kült olduğu fikri görüldüğünden daha mantıklıdır. Mozaikteki Narkissos penisini, tıpkı Mısır tanrısı Min’in betimlerinde olduğu gibi sol elinde tutuyor. British Museum’daki fallik heykel gerçekte Orta Doğu’da, tarımın evrimi sırasında, yapılmıştı. Belki de tüm bu priapik nesne ve imgeler yeryüzünün ekilip bereketlenmesini vurguluyordu.
Pompeii’de bir fırının dış yüzeyinde yine böylesi bir rölyef bulundu. Günümüz fırınlarının penis ve testis şeklinde bir logo kullandığını hayal bile edemeyiz. Antik dünyanın bu figürleri neredeyse her yerde böylesine apaçık bir şekilde kullanıyor oluşu biz modern dünya insanları için anlaşılmaz bir durum. Antalya’da bulunan mozaikleri modern tuvaletlerde görülen grafitilerle karşılaştırmak cazip gelebilir ancak bu tür bir eşleştirme hepten yanlış olurdu, zira söz konusu betimlemeler özensizce yapılmış kaçak çizimler değil tuvaleti inşa ettirmiş veya işletmiş kişiler tarafından özenle yaptırılmış sanat eserleri.
Anlaşılan o ki en mahrem imgeleri dışında hiçbir şey geçmişin farklılıklarını bu denli keskin bir şekilde görmemizi sağlayamıyor. Erotik sanat, tarihin ta kendisi hatta daha da fazlası.
The Guardian. Jonathan Jones. 14 Kasım 2018.-www.arkeofili.com
Bu yazı hakkında yorum bulunamamıştır. İlk yorumu siz ekleyebilirsiniz >