Blog
Antik Mısır: Tarihi, Hanedanları, Dini ve Yazısı
Antik Mısır: Tarihi, Hanedanları, Dini ve Yazısı
Yaren Kırdök - www.arkeofili.com
Kuzey Afrika’da konumlanan Antik Mısır, MÖ yaklaşık 3.100 yılından MÖ 30 yılına kadar 3.000 yıldan uzun bir süre boyunca bölgedeki en güçlü ve en etkileyici uygarlıklardan biriydi. Ardında günümüzde bilim insanları tarafından incelenmeye devam eden sayısız anıt, belge ve sanat eseri bıraktı.
Bununla birlikte Mısır Uygarlığı bu dönemden çok uzun süre önce var oldu, hayata tutundu ve o zamandan itibaren gelişimini sürdürdü. Uygarlığın yöneticileri, dili, yazısı, iklimi, dini ve sınırları bin yıllık dönemler boyunca defalarca değişti; Mısır, modern zaman ülkesi olarak varlığını hala sürdürüyor.
Antik Mısır, dünyanın diğer kısmıyla yakın bir ilişki içerisindeydi; mallar, dinler, yiyecekler, insanlar ve fikirleri hem ithal hem ihraç ediyordu. Zaman zaman Antik Mısır; günümüzde Sudan, Kıbrıs, Lübnan, Suriye, İsrail ve Filistin olarak bilinen toprakları hakimiyeti altında tutarak modern zaman Mısır’ının dışındaki toprakları da yönetti.
Aynı zamanda ülke, antik zamanlardaki diğer güçler tarafından işgal edildi: Persler, Nübyeliler, Yunanlar ve Romalılar farklı noktalarda Mısır’ı fethettiler.
Mısır için birçok isim kullanıldı. Mısır için kullanılan popüler antik isimlerden biri, “kara toprak” anlamına gelen “Kemet”ti. Genellikle bilim insanları, bu ismin Nil Nehri sularının ağustos ayında çekilmesiyle geride kalan verimli topraktan türetildiğine inanıyorlar.
Nil Nehri her yıl haziran ve ağustos aylarında taşıyordu ve Nil’in oluşturduğu verimli toprak, Mısır dininde önemli bir rol oynayan doğurganlıkla bağlantılı olarak Antik Mısır’ın yaşaması için hayati önem taşıyordu. Penisi de mumyalanan Tutankamon’un defni, Antik Mısır’ın ritüelleri ve inançlarında doğurganlığın ne kadar önemli olduğunun yalnızca bir örneği.
Toronto Üniversitesi’nden Ejiptoloji Profesörü Ronald Leprohon,The Great Name: Ancient Egyptian Royal Titulary(Büyük İsim: Antik Mısır Kraliyet Unvanları) adlı kitabında, “Antik zamanlarda her biri kraliyet unvanının bir parçası olarak bir dizi isim kullanmış olsalar da ülkenin antik yöneticileri, günümüzde ‘firavunlar’ olarak anılıyorlar.” diye açıklıyor. “Firavun kelimesi, ‘büyük ev’ anlamına gelen bir Mısır terimi olan ‘per-aa’dan geliyor. Terim ilk kez III. Thutmose’un hükümdarlığı sırasında (tahminen MÖ 1479-1425 yılları arası) kraliyet unvanına dahil edilmiş.”
Tarih Öncesi Mısır
Erken hominidlerin Mısır’a ilk olarak ne zaman ulaştıkları belli değil. Hominidlerin Afrika dışına yaptıkları en eski göç, neredeyse 2 milyon yıl önce gerçekleşti; modern insanlar ise yaklaşık 100.000 yıl önce Afrika dışına yayıldılar. Mısır bu göçlerden bazılarında Asya’ya ulaşmak için kullanılmış olabilir.
Mısır’da tarıma dayalı köyler yaklaşık 7.000 yıl önce ortaya çıkmaya başladı. Uygarlığın en eski yazılı kayıtları hemen hemen 5.200 yıl önceye tarihleniyor ve Mısır’ın erken yöneticileri hakkında bilgiler taşıyor. Bu erken yöneticiler arasında yazıtlara göre tarihinin büyük bir kısmında Mısır’ın başkenti olma işlevini gören Memphis’i kuran Iry-Hor da yer alıyor. Ayrıca yazıtlar, Djer isimli genç bir firavunun naibi olarak hüküm süren Neith-Hotep adlı bir kraliçenin varlığını da belgeliyor.
Antik Mısır’ın ne zaman ve nasıl bir krallık altında birleştiği sorusu, arkeologlar ve tarihçiler arasında tartışma konusu. Bir ihtimale göre bir dizi küçük eyalet birleşerek iki krallık -Yukarı ve Aşağı Mısır- altında toplanmış ve daha sonra bu iki krallık da birleşmişti. Bu iki krallık birleştikten sonra firavunlar genellikle iki taç giyer şekilde tasvir edildi; taçlardan biri Aşağı Mısır ve diğeri Yukarı Mısır içindi.
Mısır’ın iklimi tarih öncesi zamanlarda, günümüzde olduğundan çok daha nemliydi ve şimdi çorak birer çöl olan bazı bölgeler bir zamanlar verimliydi. Bu durum, Güneybatı Mısır’daki Gilf Kebir Platosu’nda yer alan ve günümüzde “Yüzücüler Mağarası” olarak adlandırılan ünlü arkeolojik alanda görülebilir. Mağara şu an kilometrelerce çorak çölle çevrelenmiş durumda; bununla birlikte mağarada, bazı bilim insanlarının yüzen insanlar olduğunu düşündükleri tasvirlere sahip kaya resimleri yer alıyor. Kaya resimlerinin kesin tarihi bilinmiyor fakat bilim insanları bu resimlerin tarih öncesi dönemlerde oluşturulmuş olduğunu düşünüyorlar.
Mısır’ın 30 Hanedanı
Antik Mısır’ın tarihi geleneksel olarak 30 (bazen de 31) hanedana bölünüyor. Bu gelenek, MÖ 3. yüzyılda yaşayan Mısırlı rahip Manesto ile başladı. Antik Mısır tarihi hakkında tuttuğu kayıtlar Antik Yunan yazarları tarafından korundu ve 19. yüzyılda hiyeroglif yazısı deşifre edilene dek bilim insanlarının okuyabildiği birkaç tarihi kayıttan biri olma özelliğini korudu.
Modern dönem bilim insanları bu hanedanları genellikle birkaç dönem altında topluyorlar. Birinci ve İkinci Hanedanlar, yaklaşık 5.000 yıl önceye tarihleniyor ve sıklıkla “Hanedan Öncesi” ya da “Arkaik” Dönem olarak adlandırılıyor. Birinci Hanedan’ın ilk firavunu, Menes (ya da Yunanca şekliyle Narmer) adlı bir firavundu. Menes, 5.000 yıldan uzun bir süre önce yaşadı; antik yazarlar onu birleşmiş Mısır’ın ilk firavunu olarak kabul ederken arkeolojik araştırmalar bunun doğru olmadığını söylüyor. Yakın zamanda bulunan yazıtlar, Menes’ten daha önce hüküm sürmüş -Djer ile Iry-Hor gibi- yöneticilerden bahsediyor; ayrıca Menes birleşmiş Mısır’ı yönetmeden önce de firavunlar olduğu fikrini destekleyen başka bulgular da var. Bilim insanları bazen bu Menes öncesi yöneticileri “Hanedan 0”ın bir parçası olarak kabul ediyorlar.
Üçüncü Hanedan’dan Sekizinci Hanedan’a kadar olan hanedanlar MÖ yaklaşık 2650 ila 2150 arasına tarihleniyorlar ve genellikle modern bilim insanları tarafından “Eski Krallık” olarak adlandırılan zaman diliminde toplanıyorlar. Bu dönemde piramit inşa etme teknikleri geliştirildi ve Gize Piramitleri inşa edildi. Hala deşifre edilmeye devam eden papirüsler, -bazen “iş çeteleri” olarak da adlandırılan- profesyonel işçilerden oluşan grupların diğer yapılarda olduğu kadar piramitlerin yapımında da önemli bir rol oynadıklarını gösteriyor.
MÖ 2150’den 2130’a dek (Yedinci Hanedan ila Onuncu Hanedan’ı ve On Birinci Hanedan’ın bir kısmını kapsayan zaman dilimi) Mısır’ın merkezi hükümeti zayıftı ve ülke sık sık başka bölgesel liderler tarafından yönetildi. Eski Mısır’ın neden çöktüğü, bilim insanları tarafından tartışılıyor; buna dair bir araştırma, kuraklık ile iklim değişikliğinin dikkate değer bir rol üstlendiğini belirtiyor. Bu dönemde Orta Doğu’daki şehirler ve uygarlıklar da çöktü; arkeolojik alanlardaki kanıtlar, su kıtlığı ve kurak iklimin bölgedeki alanları vurduğunu gösteriyor.
MÖ 2030’dan 1640’a kadar devam eden On Birinci Hanedan’ın diğer kısmı ile On İkinci ve On Üçüncü Hanedanlar, bilim insanlarınca genelde “Orta Krallık” olarak isimlendiriliyor. On Birinci Hanedan’ın başında, (MÖ 2000’e dek hüküm süren) II. Mentuhotep adlı bir hükümdar tüm ülkenin kontrolünü yeniden kazandı. Mısır’da piramit yapımı kaldığı yerden devam etmeye başladı ve büyük miktarda edebi ve bilimsel metin oluşturuldu. Günümüze ulaşan metinler arasında modern tıp doktorları tarafından “zamanının ilerisinde” olması bakımından övülen çeşitli tıbbi tedavileri içeren ve Edwin Smith Cerrahi Papirüsü olarak bilinen bir papirüs de yer alıyor.
On Dördüncü ila On Yedinci Hanedanlar, günümüz bilim insanları tarafından “İkinci Ara Dönem” başlığı altında bir araya toplanıyorlar. Bu dönemde Mısır’da merkezi hükümet yine çöktü ve “Hiksos” diye adlandırılan bir grup iktidara yükselerek Kuzey Mısır’ın büyük bir kısmını kontrolü altına aldı. Hiksoslar esasen Levant’tan (günümüz İsrail, Filistin, Lübnan, Ürdün ve Suriye’sini kapsayan bölge) gelmiş olabilirler fakat araştırmalar onların hükümet çöktüğü dönemde zaten Mısır’da olduklarını gösteriyor. Bu döneme ait ürkütücü bir bulgu, Hiksos kontrolündeki Mısır’ın başkenti olan Avaris şehrindeki bir sarayda keşfedilen bir dizi kopmuş elden oluşuyor. Kopmuş eller, askerler tarafından bir yöneticiye altın karşılığında sunulmuş olabilir.
Bilim insanları On Sekizinci ila Yirminci Hanedanların MÖ 1550’den 1070’e dek süren bir zaman dilimi olan “Yeni Krallık”ı kapsadığını kabul ediyorlar. Bu dönem, Hiksosların bir dizi Mısır yöneticisi tarafından bozguna uğratılmasını ve ülkenin yeniden birleşmesini takip eden bir dönemdi. Yeni Krallık’a ait belki de en ünlü arkeolojik alan, zengin mezarı 1922 yılında eksiksiz bir biçimde bulunan Tutankamon da dahil olmak üzere bu dönemde hüküm sürmüş Mısır firavunlarının defin alanı olan Krallar Vadisi’dir. Firavunlar, Yeni Krallık Dönemi’nde birçok nedenden ötürü piramit inşa etmeyi bıraktılar; bu nedenlerden biri, mezar soyguncularına karşı daha sıkı bir güvenlik sağlamaktı.
Yirmi Birinci Hanedan’dan Yirmi Dördüncü Hanedan’a kadar (MÖ 1070 ile MÖ 713 yılları arasını kapsayan zaman dilimi) olan hanedanlar, “Üçüncü Ara Dönem” adı ile anılıyor. Bu zaman diliminde merkezi hükümet zaman zaman zayıflıyordu ve ülke birleşikliğini her zaman koruyamıyordu. Bu dönemde Orta Doğu’daki şehirler ve uygarlıklar, Ege’den gelen ve günümüz bilim insanları tarafından bazen “Deniz Kavimleri” olarak adlandırılan halklar tarafından yıkıldılar. Mısırlı yöneticiler Deniz Kavimlerini savaşta yendiklerini iddia etmelerine rağmen bu durum Mısır Uygarlığı’nın çökmesine engel olamadı. Ticaret yollarının ve gelirlerin kaybı, Mısır’ın merkezi hükümetinin zayıflamasında rol oynamış olabilir.
Yirmi Beşinci ila Otuz Birinci Hanedanlar, “Geç Dönem” olarak isimlendiriliyorlar. Bu dönemde Mısır, bazı zamanlarda yabancı güçlerin kontrolü altına giriyordu. Yirmi Beşinci Hanedan’ın yöneticileri, günümüz Kuzey Mısır’ı ile Kuzey Sudan’ında konumlanan Nübye’dendi. Geç Dönem boyunca farklı zamanlarda Persler ve Asurlular da Mısır yönetimini ele geçirdi.
MÖ 332 yılında Büyük İskender Persleri Mısır’dan çıkardı ve ülkeyi Makedonya İmparatorluğu’nun bünyesine dahil etti. Büyük İskender’in ölümünden sonra, İskender’in generallerinden biri olan Ptolemy Soter’in soyundan gelen bir dizi hükümdar yönetime geldi. Bilim insanlarının adlandırdığı şekliyle bu “Ptolemaik” hükümdarlardan sonuncusu, VII. Kleopatra’ydı. VII. Kleopatra, güçlerinin Aktium Muharebesi’nde -daha sonra Roma İmparatoru Augustus olarak anılacak olan- Octavian tarafından yenilgiye uğratılmasından sonra MÖ 30 yılında intihar etti. Ölümünden sonra Mısır, Roma İmparatorluğu topraklarına katıldı.
Roma İmparatorları Roma asıllı olsalar da Mısırlılar onları firavunları olarak kabul ettiler. Gün ışığına çıkarılmış bir oyma, -MS 41’den 54’e dek hüküm süren- İmparator Claudius’un bir firavun gibi giyindiğini gösteriyor. Oymanın üzerinde, Clauidus’un “Ra’nın Oğlu, Taçların Efendisi” ve “Yukarı ve Aşağı Mısır’ın Kralı” olduğunu belirten hiyerogliflerden oluşan yazıtlar bulunuyor.
Ne Ptolemaik ne de Romalı yöneticiler numaralandırılmış herhangi bir hanedanın parçası olarak kabul ediliyor.
Din
Mısır’ın antik tarihinin büyük bir kısmı boyunca halk, çok sayıda tanrı ve tanrıçanın saygı gördüğü çok tanrılı bir dini izledi. Bu tanrıların en önemlilerinden biri, yer altı dünyasının tanrısı olan Osiris’ti. Abydos şehri, Osiris’e adanmış önemli bir kült merkeziydi; sayısız tapınak ve mabet, bu alanda Osiris’i onurlandırmak için inşa edilmişti.
Güneş ile bağdaştırılan bir tanrı olan Amun-Ra, özellikle Yeni Krallık Dönemi’nde önemli hale geldi ve Luksor şehri (antik Thebes) ile ilişkilendirildi. Karnak Tapınak Kompleksi, Amun-Ra onuruna Luksor yakınlarına inşa edilmişti.
Yer altı dünyasında gezinmek, ölülerin sonsuza dek yaşayacakları bir çeşit cennete ulaşabileceğine inanan Antik Mısırlılar için hayati önem taşıyordu. Mısırlı ölüler bazen cesetleri korunacak şekilde mumyalanıyor ve bazen de yer altı dünyasında gezinmelerine yardımcı olacak büyülerle gömülüyorlardı. Bu büyüler, yakın zamanda antik bir kuyu mezarda 4 metre uzunluğundaki bir nüshası bulunan “Ölüler Kitabı”ndan alıntılar da içeriyordu.
Antik Mısır mitolojisinde yer altı dünyasında dolaşmanın ilk adımı, kişinin eylemlerini doğruluk, adalet ve düzen ile ilişkilendirilen Maat’ın tüyü ile tartıp karşılaştırmaktı. Kişi çok miktarda günah işlemişse kalbi tüyden daha ağır basardı ve kişinin ruhu yok edilirdi. Bunun aksine kişiler genelde iyi eylemlerde bulunmuşlarsa ileri geçerler ve yer altı dünyasında başarıyla dolaşma şansına sahip olurlardı.
Ushabti olarak bilinen figürinler genelde ölü ile birlikte gömülürdü. Bu figürinlerin amacı, öbür dünyada ölünün işlerini halletmekti.
Mısır dini durağan değildi, zaman içinde değişti. Mısır dinini güneş diski “Aten”e tapınma etrafında odaklanan bir din olarak gören bir dini devrim başlatan Firavun Akhenaten’in hükümdarlığı sırasında (MÖ yaklaşık 1353-1335) büyük bir değişiklik meydana geldi. Akhenaten, Amarna Çölü’nde tamamen yeni bir başkent inşa etti ve bazı Mısır tanrılarının isimlerinin okunmaz hale getirilmesini emretti. Akhenaten’in ölümünden sonra oğlu Tutankamon, babasını kınadı ve Antik Mısır’ı önceki çok tanrılı dinine geri döndürdü.
Mısır Yunan ve Roma hakimiyeti altına girince yeni yöneticilerin tanrıları ve tanrıçaları Mısır dini ile birleştirildi. Diğer bir büyük değişiklik, MS 1. yüzyıldan sonra Hristiyanlık Mısır’da yayıldığında gerçekleşti. O dönemde Gnostisizm -bazı Hristiyan inançlarını kapsayan bir din- de Mısır’da yayıldı ve 1945 yılında Güney Mısır yakınlarındaki bir şehir olan Nag Hammadi’de Gnostik metinlerden oluşan büyük bir külliyat keşfedildi.
Ülkenin MS 641 yılında Müslüman bir ordu tarafından ele geçirilmesinden sonra ülkede İslamiyet yayıldı. Günümüzde Mısır sakinlerinin büyük bir kısmı tarafından İslam dini uygulanıyor; azınlığı ise çoğu Kıptî Kilisesi’nin üyesi olan Hristiyanlar oluşturuyor.
Mısır Yazısı
En eski yazıtlar yaklaşık 5.200 yıl önceye dayanıyor ve hiyeroglif yazısı ile yazılmış.
Cambridge Üniversitesi’nden Ejiptoloji Profesörü Barry Kamp,100 Hieroglyphs: Think Like an Egyptian(100 Hiyeroglif: Bir Mısırlı Gibi Düşün) adlı kitabında, “Antik Mısırca, yaşayan bir sözlü dildi; çoğu hiyeroglif ünsüz harflerin ve bazı vurgulu ünlü harflerin sesini temsil ediyordu.” diye yazıyor. Kemp Antik Mısırlıların ayrıca “hiyeratik” olarak adlandırılan sadeleştirilmiş bir el yazısı formu geliştirdiklerini belirtiyor. MS ilk bin yılda bu sadeleştirilmiş hiyeratik el yazısının yerini “Demotik” adlı kısa bir yazı formu aldı.
Mısır dili bin yıl boyunca değişti; bilim insanları, günümüze ulaşan yazıları “Eski Mısırca”, “Orta Mısırca” ve “Geç Mısırca” şeklinde parçalara ayırıyorlar.
Yunan dili, Mısır Büyük İskender tarafından fethedikten sonraki dönemde yaygın olarak kullanıldı. 19. yüzyılın sonlarında arkeologlar yarım milyon papirüs parçasını gün ışığına çıkardılar; Güney Mısır’da yer alan bir Antik Mısır kasabası olan Oxyrhynchus’ta bulunan bu parçaların çoğu Yunanca yazılmıştı ve milattan sonra ilk yüzyıllara tarihleniyordu.
Yunan alfabesinin kullanıldığı bir Mısır dili olan Kıptîce, Hristiyanlığın Mısır’da yayılmasından sonra yaygın biçimde kullanıldı. Yunanca ve Kıptîceye olan rağbet arttıkça hiyeroglif yazı stilinin kullanımı azaldı ve bu yazı stili MS 5. yüzyılda yok oldu. MS 641 yılından sonra Arap dili Mısır’da yayıldı; bu dil günümüzde ülkede geniş çapta kullanılıyor.
Live Science. 15 Aralık 2021.
Bu yazı hakkında yorum bulunamamıştır. İlk yorumu siz ekleyebilirsiniz >