Blog
Antik Peru’da Siyasi Kriz Anında Şiddet Eylemleri Artmış
MÖ 5. yüzyıldan 4. yüzyıla geçiş, günümüzde Peru’nun bir parçası olan And Dağları için kritik bir dönem gibi görünüyor.
Erman Ertuğrul - www.arkeofili.com
Tarihöncesi Peru’da siyasi parçalanma ve gruplar arası şiddet, görünüşe göre teokrasiden laik hükümete geçişle ilişkiliydi.
İncelenen bireylerden birinde çeşitli travmatik yaralanmalar. C: Luis Pezo-Lanfranco
MÖ 5. yüzyıldan 4. yüzyıla geçiş, günümüzde Peru’nun bir parçası olan And Dağları için kritik bir dönem gibi görünüyor.
Araştırmacılar Orta Oluşum döneminden (MÖ 1.200-400) Geç Oluşum dönemine (MÖ 400-1) geçiş sırasında kargaşaya dair kanıtlar buldular. Siyasi parçalanma ve gruplar arası şiddet, görünüşe göre bağlamın bir parçasıydı ve muhtemelen teokrasiden laik hükümete geçişle ilişkilendiriliyordu.
Yapılan yeni bir çalışma bu varsayımları güçlendiriyor.
Çalışma, Perulu biyoarkeolog Luis Pezo-Lanfranco liderliğindeki Perulu, Kolombiyalı ve Brezilyalı araştırmacılardan oluşan ve daha sonra Brezilya’daki São Paulo Üniversitesi Biyolojik Bilimler Enstitüsü Biyolojik Antropoloji Laboratuvarı’na bağlı bir ekip tarafından gerçekleştirildi.
Pezo-Lanfranco, “Supe Vadisi bölgesinde, MÖ 2.900-1.800 yılları arasında faaliyet gösteren ünlü tören merkezi Caral’a birkaç kilometre uzaklıkta bulunan, MÖ 500-400 dönemine tarihlenen bir mezarlıkta kazılan 67 kişiye ait iskelet kalıntılarının detaylı analizini yaptık.” diyor.
“Orada tekrarlanan kişilerarası şiddet olaylarına özgü yaralanma kalıplarını tespit ettik. İncelenen bireyler arasında yetişkinlerin ve gençlerin yüzde 80’i travmatik yaralanmalardan ölmüş.”
Birçok kişide gözlenen ölüm öncesi kafatası, yüz ve göğüs yaralanmaları, kurbanlar arasında çocukların da bulunduğu ölümcül, muhtemelen toplumlararası şiddet ile uyumluydu.
“Bizim hipotezimiz, bir grup yabancının topluluğa gelerek cinayetleri işlediği yönünde. Saldırganlar gittikten sonra cinayet kurbanları, mezarların da gösterdiği gibi, kendi halkı tarafından olağan cenaze törenleriyle gömüldü.”
Perimortem, ölüm anında veya ölüme yakın anlamına gelir. Perimortem yaralanmalardaki kemik hasarı iyileşme belirtisi göstermez. Ölüm öncesi yaralanmalardaki kemik hasarı ise iyileşmenin kanıtını taşır.
Her ne kadar incelenen yetişkin iskeletleri ve bazı çocuk kalıntıları arasında en sık görülen yaralanma türü ölüm öncesi travma (perimortem) olsa da, ayrıca birçok ölüm öncesi travma (antemortem) örneği de bulundu ve birkaç kişi her ikisine dair de kanıtlar taşıyordu. Bu da yaşamları boyunca en az iki şiddet olayının meydana geldiğini düşündürüyor. Birincisi yaraların iyileşmesiyle sonuçlandı, ikincisi ise onları öldürdü.
Pezo-Lanfranco, “Bulgular, bu insanların yaşamları boyunca tekrarlayan ve ölümcül şiddete maruz kaldıklarını gösteriyor” diyor.
En sık görülen yaralanmalar, kafatası kubbesindeki çökmüş kırıklar, diğer çene-yüz kırıkları, göğüs kırıkları (esas olarak kaburga ve kürek kemiklerinde), ve dirsekteki savunma kırıklarıydı (önkol, bir darbeyi savuşturma girişimini gösterir).
İncelenen 67 kişiden 64’ü cenin pozisyonunda gömülmüştü: 12’si sırtüstü yatarken, 4’ü yüzüstü yatarken, 7 tanesi sol taraflarına, 41 tanesi ise sağ taraflarına yatarken. Cenin pozisyonu, dünya çapında tarihöncesi ve antik topluluklarda sık görülen bir gömme şekliydi. Rahim ile olan ilişkisi göz önüne alındığında, bazı uzmanlar bunun ölümden sonra yeniden doğuş beklentisini yansıttığına inanıyor.
Kemiklerin analizi, şiddet belirtilerinin yanı sıra, muhtemelen kaynak kıtlığı ve nüfus artışının birleşiminden kaynaklanan olumsuz yaşam koşullarıyla ilişkili, spesifik olmayan stres ve bulaşıcı hastalıkların da yüksek oranda olduğunu gösterdi. Mezar hediyelerinin çoğunun sadeliği aynı zamanda yoksulluğa da işaret ediyordu.
İskeletlerin çoğu sade pamuklu kumaş, dokuma hasır ve sepetler, sebze içeren su kabağı testileri, pamuk tohumları ve kökleri, kolyeler ve çömleklerle birlikte gömüldü. Pezo-Lanfranco, “Kararlı izotop çalışmaları, temel gıda ürünlerinin onların geçimlerinin temelini oluşturduğunu gösterdi” diyor.
Supe Vadisi bölgesindeki kıt kaynaklar için rekabet, MÖ 1200 ile 500 yılları arasında Peru’nun dağlarına ve kıyılarına yayılan Chavín kültürünün çöküşünde muhtemelen önemli bir faktördü. Merkezi, Marañon Nehri havzasındaki kuzey Peru’daki anıtsal bir tören alanı olan Chavín de Huantar’dı. Marañón nehri Peru And Dağları’nda yaklaşık 5.800 metre yükseklikte doğuyor, önce kuzeybatıya akıyor ve sonra kuzeydoğuya dönerek Ucayali ile buluşuyor ve Brezilya’da Yukarı Amazon ve Solimões oluyor.
Pezo-Lanfranco, “Chavín sistemi, MÖ 500-400 civarında Orta ve Geç Oluşum geçiş sırasında tükenme noktasına ulaştı. Chavín de Huantar da dahil olmak üzere birçok tören merkezi kutsallıktan çıktı ve terk edildi. Dini alan etrafında örgütlenen siyasi oluşumlar parçalandı; bu durum belki de teokrasinin gerilemesini ve laik hükümetin ortaya çıkışını karakterize ediyor.” diyor.
Chavín halkı, jaguara benzeyen “zooantropomorfik” bir tanrıya tapıyordu. Hayvan ve insan niteliklerini birleştiren tanrılar, Girit, Hindistan ve Mısır da dahil olmak üzere dünya çapındaki birçok eski kültürde öne çıkıyor.
Tamamen spekülatif bir yaklaşımla, bazı akademisyenler bunların, koruyucu hayvanların erdemlerinin şaman figüründe sentezlendiği tarih öncesi şamanik geleneklerin daha sonra yeniden detaylandırılması olabileceğini düşünüyor. ancak bu hipotez mevcut bilgiler temelinde doğrulanamaz.
Chavín insan-jaguar tanrısının adı bilinmiyor. Eski Dünya’daki eski uygarlıkların aksine, bu tanrıya tapan And insanları, daha ayrıntılı bilgi sağlayacak şekilde çözülebilecek hiçbir yazılı kayıt bırakmadılar. Söz konusu dönemin İnka İmparatorluğu’nun resmi kuruluşundan yaklaşık 2000 yıl önce gerçekleştiğini vurgulamakta fayda var.
MS 1438’de Pachacuti tarafından kurulan İnka İmparatorluğu, binlerce yıllık And medeniyetlerinin nihai sonucu olmasına rağmen 100 yıldan az bir süre varlığını sürdürdü. İspanyollar, 1533’te hüküm süren son İnka İmparatoru Atahualpa’yı idam etti ve 1572’de direnişe liderlik ettiği Vilcabamba’da Túpac Amaru’yu yakalayıp öldürdü.
Çalışmayı yürüten araştırmacılar için sonuçlar, antik And tarihinin şu ana kadar yeterince belgelenmemiş bir dönemi hakkında ortaya çıkardıkları bilgiler nedeniyle özellikle önemli.
Orta And Dağları’ndaki döneme ait çok az mezar alanı kazıldı ve daha da azının bunlar kadar iyi korunmuş kalıntılar içerdiği görüldü. Bunların korunması, esas olarak bölgedeki kuru iklimden kaynaklanıyor ve neredeyse sağlam kemiklerdeki yaralanmaların ayrıntılı olarak gözlemlenmesine olanak sağlıyor.
Pezo-Lanfranco, “Çalışma, ‘şiddetin biyoarkeolojisi’ olarak adlandırdığımız ve milattan önceki ilk bin yılın ortalarında kişilerarası çatışmanın doğasını anlamaya yardımcı olan bir alana ait.” diyor.
“Öte yandan, aynı analizden elde edilen ve yakında yayınlanacak olan veriler, bu toplumdaki, kaynak açısından oldukça fakir bir ortamda inanç sistemlerinin çöküşüyle ??ilişkili nüfus baskısı ve siyasi geçişin varsayımsal bağlamında gelişen hastalık ve ölüm oranlarını modüle eden faktörlere ilişkin çeşitli cevaplar sunuyor”
FAPESP. 28 Mart 2024.
Makale: Pezo-Lanfranco, L., Romero, M. I. B., Filippini, J., Crispín, A., Machacuay, M., Novoa, P., & Shady, R. (2024).
Bu yazı hakkında yorum bulunamamıştır. İlk yorumu siz ekleyebilirsiniz >