Blog
Bu Antik İpek Yolu Kasabası Neredeyse Yok Oluyordu
Coğrafyacı Sven Hedin, bugünkü adıyla Hotan olan Khotan kentinden yola çıktığında antik bir kasabanın kalıntılarını bulmayı umuyordu; ancak çöl kumlarının altında çok daha fazlası gizliydi.
Begüm Bozoğlu - www.arkeofili.com
Dandan-Oilik, bir zamanlar Taklamakan Çölü’nde Budist tapınaklarıyla dolup taşan, canlı ve gelişen bir kompleksti. Peki, bu terk edilmiş antik yerleşim yeri hakkında bugün ne biliyoruz?
Dandan-Oilik’teki bir Budist tapınağı ilk olarak 1900 yılında Marc Aurel Stein tarafından kazıldı. Tapınak, daha büyük bir kare yapının içine yerleştirilmiş merkezi bir celladan oluşuyor. (C: Wikimedia Commons)
Coğrafyacı Sven Hedin, bugünkü adıyla Hotan olan Khotan kentinden yola çıktığında antik bir kasabanın kalıntılarını bulmayı umuyordu; ancak çöl kumlarının altında çok daha fazlası gizliydi.
Ünlü Venedikli kaşif Marco Polo’nun 1274’te ziyaret ettiği Khotan’ın ismi, 19. yüzyılda Batılı kaşifler arasında zaten yankılanıyordu. Polo, yazılarında, bir zamanlar Çin ile Akdeniz dünyası arasındaki ticaret rotası olan İpek Yolu üzerinde yer alması nedeniyle Khotan’ın zenginliğinden söz etmişti.
14 Ocak 1896’da bir kervan Khotan’dan yola çıktı. Beş kişilik grup, katırlarla yolculuk ediyor, 50 günlük erzakla yüklü gidiyordu. Hepsinin önünde, bir deve ve üstünde de liderleri Hedin vardı.
“Orta Asya çöllerinin Stanley”si (Henry Morton Stanley, 19. yüzyılda Afrika içlerine yaptığı keşiflerle tanınan kâşif) olarak anılan İsveç doğumlu Hedin, çok bilgili ve gözüpek bir maceracıydı. Khotan’a vardığında, yerli halkın çölde harabe bir yerleşimden söz ettiğine kulak misafiri olmuş ve onlardan rehberlik yapmalarını istemişti.
Kumun altındaki bir kasaba
Hedin ve ekibi birkaç gün boyunca Yurungkax Nehri’nin batı kıyısı boyunca ilerledikten sonra, donmuş bir sığlıktan nehri geçmeyi başardı. Kısa bir süre sonra, tehlikeli, hareketli kumullarıyla ünlü uçsuz bucaksız Taklamakan Çölü’ne girdiler.
Bundan sonrası tam anlamıyla yavaş ve zahmetli oldu. Yüksek kumullarda ilerlerken, isteksiz yük hayvanlarıyla birlikte günde altı saat yürümek dayanabildikleri en uzun mesafeydi. Bu arada Hedin, daha sonra anılarının temeli olacak olan saha günlüğüne notlar aldı.
Hedin, 23 Ocak’ta grubun çölde “köttek” (yani ölü ormanlarla dolu) bir çukura geldiğini yazdı. “Kısa ağaç kökleri ve gövdeleri, cam kadar gri ve kırılgan, dalları kuraklıktan dolayı tirbuşon gibi bükülmüş.” Coğrafya konusunda bilgili olan Hedin, bir zamanlar yerleşime yetecek kadar verimli olan Keriya-daria adlı bir nehrin antik yolunda olmaları gerektiği sonucuna vardı. Rehberleri, aradıkları kalıntıların yakında olduğunu söylüyordu. Etrafta rastlanan çanak çömlek parçaları da bunu doğruluyordu.
Sven Hedin, 1899’da Taklamakan Çölü’nde seviyeleme aletiyle araştırmalar yapıyor. Etnografya Müzesi, İsveç, 1025.0072, 1021.II.0072. (C: Project Himalayan Art)
Ertesi gün kampı terk edip, yanlarına aldıkları kürek ve baltalarla kalıntılara doğru yola koyuldular. Hedin’in Asya’daki keşif gezilerinde gördüğü hiçbir yerleşim orada gördüklerine benzemiyordu. Önünde kalıntıları bulunan yerleşim yeri, binalara belirgin bir beyazımsı renk veren kavak gövdelerinden yapılmış bir iskelet kullanılarak inşa edilmişti. Bu nedenle bölge, yerel halk arasında “fildişi evler” anlamına gelen Dandan-Oilik adıyla biliniyordu.
Hedin, alanda ilerlerken, her birinin iç kısmının birkaç odaya bölündüğü kare ve dikdörtgen planlı yapıların ana hatlarını fark etti. Yaklaşık 3 metre yüksekliğindeki direkler hala ayaktaydı; muhtemelen bir zamanlar bir çatıyı ya da belki ikinci bir katı taşıyorlardı. Ekip, toplamda 2.5 kilometrekarelik bir alana yayılmış birçok konutun izlerini buldular.
Ancak sokakların ve meydanların düzeni kum tepeleri altında kaldığından, kentin planını çıkarmak mümkün değildi.
Hedin, daha fazla araştırma yapmak için yeterli imkana sahip olmadığını çok iyi biliyordu. “Kuru kumda kazı yapmak umutsuzca bir iş. Kumu bir yandan boşaltırken, öte yandan anında geri akarak boşaltılan yeri tekrar dolduruyor. Her kum tepeciği, altında saklı sırları açığa çıkarmadan önce tamamen ortadan kaldırılmalı; ama bu, insan gücünün ötesinde bir iş” diye yazmıştı.
Yine de Hedin, antik yerleşimin nasıl göründüğüne dair genel bir fikir edinebilmişti. Kumullar tarafından yutulmuş olmasından ilham alarak kentten “Tanrının lanetlediği bu şehir, çöldeki bir başka Sodom” diye bahsetmiş ve hatalı bir şekilde 2.000 yıllık sanmıştı.
Büyüleyici tasvirler
Hedin’in bulguları arasında en dikkat çekici olanı, bazı yapıların içini süsleyen zarif Hint-Pers tarzı resimlerdi. Hedin, diğerlerine nazaran daha büyük olan bu yapıları Budist tapınakları olarak tanımladı.
Resimler en ufak bir temasta pul pul dökülüyordu. Hedin, bu yüzden, resimleri olabildiğince çizimle kaydetmeye çalıştı ve dönemin sömürgeci bakış açısına uygun olarak, heykel ve sıva kabartmalar gibi diğer nesneleri yanına aldı. Daha sonra, “Tüm bu buluntular ve diğer birçok kalıntı dikkatlice sarılarak kutularıma yerleştirildi; antik kentle ilgili mümkün olan en kapsamlı notlar da günlüğüme işlendi” diye yazacaktı.
Hedin, gördüğü bütün bu harika buluntulara rağmen yoluna devam etmeye karar verdi: “Benim için bu önemli keşfi yapmış olmak ve çölün kalbinde arkeoloji için yeni bir alan kazanmış olmak yeterliydi.” Bunları yazdıktan sonraki sabah, Dandan-Oilik’ten ayrılarak Taklamakan Çölü’nün hareketli kumlarına geri döndü.
Hedin çöl yolculuklarına devam ederken, Macar asıllı genç bir İngiliz olan Marc Aurel Stein da aynı dönemde Farsça ve Sanskritçe konularında uzmanlaşarak ün kazanıyordu.
1898’de Hedin’in Through Asia adlı anı kitabı yayımlandı. Kitap, o zamanlar 30’lu yaşlarının sonlarında olan Stein üzerinde büyük bir etki bıraktı. İki yıl sonra, Orta Asya’ya yapacağı dört keşif gezisinden ilki için yola çıktı. Hedin’in izinden giden Stein, 1900 kışında Khotan’a vardı. Orada, rehberi kendisine tapınaklardan alınmış ve bazılarının üzeri antik Hindistan’da kullanılan bir yazı sistemi olan Brahmi yazısı ile yazılmış fresk parçaları da dahil olmak üzere, alandan getirilen nesneleri gösterdi.
Bu kanıtlardan güç alan Stein, Taklamakan’ın dondurucu uçsuz bucaksız bölgelerinde ilerleyerek 1900 yılı sonlarında Dandan-Oilik’e vardı. Budist sanatı ve kutsal yazıtlarına dair kapsamlı bilgisi, burayı MS 6. yüzyıldan itibaren gelişen ve daha sonra terk edilen bir vaha kasabası olarak belirlemesine yardımcı oldu. Peki bu kentin halkı, canlı sokaklarını ve görkemli tapınaklarını neden terk etmek zorunda kalmıştı?
Vahada ticaret merkezi
Birkaç haftalık çalışmanın ardından Stein, bir zamanlar kente 14 kadar Budist tapınağının hakim olduğunu tespit etti. Her biri merkezde bir cella (tapınağın kutsal kısmı) barındırıyor ve bunun etrafında daha büyük bir yapı yer alıyordu.
Bulunan sanat eserleri arasında muhteşem Buda figürleri ve tahta paneller üzerinde iyi korunmuş resimler vardı. Stein, bu resimlerden bazılarının temalarını hemen tanıdı. Bunlardan biri, ipekböceği efsanesini tasvir ediyordu: Efsaneye göre, Çin’in merkezi topraklarından ipekböceklerinin çıkarılması yasak olmasına karşın, Khotan Kralı ile evlenen genç ve soylu bir Çinli kadın, başlığının içinde dut tohumları ve ipekböceklerini saklayarak eşinin memleketine kaçırıyor.
Efsane, kentin Budist dindarlığı ile İpek Yolu üzerindeki refahını ustaca birbirine bağlıyordu. Stein’ın bulduğu son tarihlenebilir eşyalar arasında sekizinci yüzyıla ait sikkeler vardı. Stein, kentin çöküşünün, o dönemde Çin’in bölge üzerindeki idari kontrolünü kaybetmesiyle bağlantılı olduğu tezini öne sürdü. 2002’de Çin-Japonya ortak kazısı da dahil olmak üzere daha sonraki çalışmalar bunu doğruladı. MS 700’lerde, jeopolitik dengelerin kumullar misali kaydığı bu dönemde, ticareti, sanatı ve tapınaklarıyla gelişen kent terk edildi ve kumlar, Dandan-Oilik’in ihtişamını yutmuştu.
National Geographic. 26 Aralık 2024.
Bu yazı hakkında yorum bulunamamıştır. İlk yorumu siz ekleyebilirsiniz >