Blog
Büyük İskender’in Mezarına Dair İpuçları Bulundu
Büyük İskender’in Mezarına Dair İpuçları Bulundu
İskenderiye’nin antik krallık mahallesinde yapılan kazılar, Büyük İskender’in mezarı hakkında ilgi çekici ipuçları sağlıyor.
Zor bir kazının son gününün son saatleriydi ve Calliope Limneos-Papakosta eve gitmeye hazırdı. Bir Arkeolog, 14 yıldır Mısır’da İskenderiye’deki şehir parkının tam kalbinde yer alan Shallot Bahçeleri’nde şehre adını veren firavunlaşmış antik fatihin yani Büyük İskender’in izlerini tarıyordu. Şimdiyse elleri boş bir şekilde eve dönme zamanıydı.
Sonra bir parça toprak çukur içinde kaydı ve Papakosta’nın asistanı tozların içinden kendini çıkarmış beyaz bir mermer parçasını kontrol etmesi için Papakosta’yı çağırdı. Papakosta kazıdan dolayı hayal kırıklığına uğramıştı, ancak beyaz taşın ışıltısını gördüğünde içinde bir miktar ümit kabardı.
“Dua ediyordum, umarım bu sadece bir mermer parçası değildir.” dediğini söylüyor Papakosta. Ve duaları kabul oldu. Nesnenin Büyük İskender’in ayırt edici izlerini taşıyan erken bir Hellenistik heykel olduğu ortaya çıktı. Bu, kazıya devam etme konusunda hayal kırıklığına uğramış bir arkeolog için güçlü bir teşvikti.
İskenderiye Uygarlığı Helen Araştırma Enstitüsü’nün başında bulunan Papakosta yedi yıl sonra günümüz İskenderiye’sinin yaklaşık 10 metre altını kazdı ve antik kentin kraliyet mahallesini ortaya çıkardı.
Yükselen deniz ve batan yerleşim
Bir zamanlar dünyanın en güçlü liderlerinden biri olan İskender, MÖ 336 yılında babası II. Phillip’in suikastının ardından Makedonya Kralı olduğunda sadece 20 yaşındaydı. Parlak ve hırslı biri olan İskender, 12 yıl içinde Pers İmparatorluğu ve Mısır da dahil olmak üzere yolundaki tüm rakip imparatorlukları düşürdü ve kendisini burada firavun ilan etti.
Bu tatminsiz savaşçı MÖ 326 yılında 32 yaşındayken vefat etti. Kalıntılarının ise yeri bilinmiyor.
Danışmanları tarafından gerçekleştirilen tartışmaların ertesinde, İskender’in bedeni önce Mısır’ın Memphis şehrine gömüldü ve daha sonra da onun ismini taşıyan şehre. İskender’in mezarı burada ziyaret edildi ve bir tanrı tapınağıymış gibi kutsal sayıldı.
Ancak İskenderiye ve kurucusunun mezarı tehdit altındaydı ve bu tehdidin sebebi istilacı güçler değildi; doğal nedenlerdi. MS 356 yılında bir tsunami şehri vurdu. Bu felaket, depremler ve yükselen deniz seviyeleri ile geçen uzun bir dönemin başlangıcının işareti oldu. (Yükselen deniz seviyeleri bugün hala İskenderiye’yi tehdit ediyor.) Deniz kuzeye doğru ilerlerken, İskenderiye’nin bulunduğu Nil Deltası’nın suları şehrin antik kısmının yılda 0,25 santimetre kadar yavaş yavaş batmasına neden oldu. İskender’in zamanından bu yana 3.66 metre battı. Şehir, antik kısımları üzerine inşa edilerek ve 5 milyondan fazla nüfus alacak kadar büyüyerek hayatta kaldı.
National Geography Society’den Arkeolog Fredrik Heibert, “İskenderiye’nin orijinal temelleri ilk kez bulunuyor.Bunu görmek tüylerimi diken diken etti.” diyor.
Ve bu yerleşim yeri, arkeolojiye en büyük ödüllerden birini kazandırabilir: Büyük İskender’in mezarı.
Zamanla kentin temelleri, İskender’in mezarı ile birlikte gömüldü ve unutuldu. Strabo, Leo Africanus ve diğerleri gibi antik yazarlar mezarı tanımlasa da, mezarın modern kentteki konumu bir sır olarak kalmaya devam ediyor.
Mezarın bilinmeyen konumu, arkeologları onu araştırmaktan alıkoymadı. Kayıtlar, tümü başarısız olan 140’tan fazla resmi olarak onaylanmış kazıdan ibaret. Ancak mezarın belirsizliği onun sadece önemini artırdı: İskender’in mezarını bulmak, Tutankamon’u keşfetmekle aynı seviyede olacaktı.
Kürekler, pompa ve basınç
Tarihi bir bulgu bulma umudu, antik kayıtlar ve bir 19.yüzyıl haritası rehberliğinde Papakosta’yı kazıya devam ettirdi. Papakosta ayrıca nereyi kazacağını belirlemek için modern teknolojiyi, örneğin Elektriksel Dirençli Tomografiyi(ERT) kullandı.
ERT, direnci ölçmek ve yüzey altı nesnelerini teşhis etmek için elektrik akımını toprağa iletir. Papokosta’nın ekibi, şimdiye kadar yerin oldukça altında, yapı olma ihtimali olan 14 anomali tespit etti.
Bu ve diğer teknikleri kullanarak Papakosta, bir Roma yolu ve İskender’in mezarına işaret edebilecek devasa bir kamu binasının kalıntıları dahil olmak üzere, kentin antik kraliyet mahallesini giderek daha fazla ortaya çıkarıyor.
Ancak her keşif zor kazanılmış bir keşiftir. Alanı kazmak için yeterince kuru tutmak amacıyla ayrıntılı bir pompa ve hortum sistemi geliştirmek zorunda kalan Papakosta, “Su tabakasına ilk ulaştığımda pes etmediğim için mutluyum. Israrcıydım ve devam ettim. Devam ederim.” diyor.
Hilbert, yıllarca süren bu yavaş ve çamurlu çalışmalarda gösterilen bu kararlılığın Papakosta’yı farklı kıldığını söylüyor: “Benim deneyimlerime göre, 21 yıl boyunca tek bir yerleşim yerinde çalışmalara devam eden birini bulmak nadir bir durum.” diyor. Papakosta’yı düşen ve sonra üzerindeki tozları temizleyip yeniden ringe dönen bir boksörle kıyaslarak “Dokuz raundu da tamamladı.” diyor.
Yıllar boyunca Papakosta, İskender’in kayıp mezarına yaklaşmakta olduğuna büyük ölçüde ikna olmuştu. İyimserliğini yine de sağlıklı dozda bir realizmle yumuşatıyor.
“Onu bulmak kesinlikle kolay değil, ancak eminim ki İskenderiye’deki kraliyet mahallesinin merkezindeyim ve tüm olasılıklar benden tarafta.” diyor.
Erin Blakemore. National Geographic. 28 Şubat 2019.
www.arkeofili.com
Bu yazı hakkında yorum bulunamamıştır. İlk yorumu siz ekleyebilirsiniz >