Blog
Buz Adam Ötzi: Hakkında Neler Biliyoruz?
5.000 yıl önce Alplerde öldürülen adamın mumyası, Neolitik Çağ yaşamı hakkında detaylar vermeye devam ediyor.
30 yıl önce bu ay, Avrupa’nın en ünlü mumyası Avrupa ve İtalya sınırını oluşturan Ötztal Alplerinde yaklaşık 3 kilometre yükseklikteki bir göl kenarında, buz üzerinde yüzüstü yatar konumda keşfedildi.
5.000 yıldan uzun bir süre boyunca güneş, rüzgar ve dondurucu sıcaklıklardan doğal olarak korunan Buz Adam Ötzi’nin deriye benzer kalıntıları, birdenbire küresel çapta etki yarattı; sayısız kitabın ve belgeselin öznesi haline geldi ve hatta Neolitik Avrupa’daki yaşamını ve şiddet dolu ölümünü canlandıran bir sinema filmine konu oldu.
Günümüzde Ötzi, İtalya’nın Bolzano şehrindeki Güney Tirol Arkeoloji Müzesi’ndeki araştırmacılar tarafından ilgi görüyor; Ötzi’nin kırışmış vücudu burada, -6°C’lik sabit sıcaklığa sahip özel bir soğuk odada tutuluyor. “Islak bir mumya” (Kuru ortamda değil de nemli ortamda doğal yollarla korunmuş mumyalara bu isim veriliyor.) olarak kalmasını sağlayacak buza benzer koruyucu bir dış iskelet oluşturmak amacıyla kalıntılarına yılda dört ya da beş kez steril su püskürtülüyor.
Ortalama bir yılda Bolzano’yu, soğuk odasına göz atmayı sağlayan kalın bir cam pencere ardından antik Buz Adam’a hayretle bakmak isteyen 300.000 kişi ziyaret ediyor. Ötzi, Avrupa’nın en erken şehirlerinin ortaya çıkmasından ve hatta Mısır’ın ilk piramidinin inşa edilmesinden çok daha önce yaşamış bu adamın inanılmaz derecede iyi korunmuş kalıntılarını inceleme fırsatını yakalayan tüm bilim insanları tarafından eşit derecede rağbet görüyor.
Ötzi’nin korunmasından sorumlu Münih kökenli adli patolog Oliver Peschel, “Benim gözümde Ötzi, tüm dünyanın şimdiye dek gördüğü en iyi incelenmiş insan vücudu.” diyor.
İşte 30 yıllık araştırmanın Buz Adam’ın yaşamı ve ölümü hakkında ortaya çıkardıkları ve gelecekte kalıntıları üzerinde yapılacak çalışmaların açığa çıkarabileceği bilgiler!
Ötzi Kimdi?
Ötzi öldüğünde yaklaşık 46 yaşında, kısa boylu (1.57) ve dayanıklı bir adamdı. Solaktı ve ayakkabı numarası 42’ydi. Hala yuvalarında olan gözlerinin uzun süre boyunca mavi olduğu düşünüldü fakat genomik analiz öyle olmadığını gösterdi. Ötzi hakkındaki temel araştırmanın büyük bir kısmını yürüten, Bolzano EURAC Mumya Araştırmaları Enstitüsü Müdürü Albert Zink “Kahverengi gözlere ve koyu kahverengi saçlara sahip olduğunu kanıtlayabildik. Ayrıca Akdenizlilere özgü bir cilt rengine sahipti.” diyor.
Buz Adam’ın kan grubu 0’dı, laktoz intoleransı vardı ve 12. kaburga çiftinin oluşmasını engelleyen nadir bir genetik anomaliye sahipti. Diş çürükleri, bağırsak parazitleri, Lyme hastalığı ile diz, kalça, omuz ve sırt ağrılarından muzdaripti. Sahip olduğu 61 adet dövme, kemikleri ve eklemlerinin aşındığı bölgelerde -modern akupunktur bölgeleri denilebilecek yerlerde- konumlanmıştı. Ötzi yaşamı süresince birkaç kaburgası ile burnunu kırmıştı ve el tırnaklarındaki yatay çizgilerin gösterdiğine göre ölümünden önceki birkaç ay içinde -muhtemelen beslenme yetersizliğinden ileri gelen- tekrarlayan fiziksel stres krizleri geçirmişti. Genetik olarak damar sertleşmesine yatkındı ve bilgisayarlı tomografi taramaları Ötzi’nin hastalığının dünyada bilinen en eski kalp hastalığı vakası olduğunu doğruladı.
Karbon tarihlemeye göre Ötzi, yaklaşık 5.200 yıl önce (MÖ 3.350 ila 3.110 arasında) yaşamıştı.
Ait Olduğu Halk Kimdi?
DNA özelliklerine göre Ötzi, 8.000 ila 6.000 yıl önce Anadolu’dan (günümüz Türkiye’sinden) gelen ve Avrupa’nın Paleolitik Çağ avcı-toplayıcılarının yerini alan Neolitik Çağ çiftçi göçünün bir parçasıydı. Annesinden aldığı genetik miras, günümüz popülasyonlarında artık mevcut değil fakat baba tarafından soy çizgisi, Akdeniz adalarında bulunan gruplarda, özellikle de Sardinya’da yaşamaya devam ediyor.
Ne Giyiyordu?
Ötzi bulunduğunda ayakkabısının yalnızca bir tekini giyiyordu fakat daha sonraları eşyalarının çoğu, keşfedildiği alanın etrafında bulundu. Tozlukları ve -biri daha ince diğeri daha kalın olan- kabanları, bölgedeki koyun ve keçilerin postlarından yapılmıştı. Ayakkabıları yabani otlarla doldurulmuş ve yaban öküzü derisi ile bağlanmıştı. Kürk şapkası bozayı kürkünden yapılmıştı.
Yanında Ne Taşıyordu?
Buz Adam, ahşap çerçeveli bir sırt çantası ve geyik derisinden yapılma, içinde 20 tane ok gövdesi bulunan bir sadak ile Ötztal Alpleri boyunca yol almıştı; bu ok gövdelerinden yalnızca iki tanesinde ok başı bulunuyordu. Çakmak taşından yapılma hançeri, ıhlamur ağacı odununun şekillendirmesi ile elde edilmiş bir alet ve ateşte sertleştirilmiş bir geyik boynuzu ucu ile bilenmişti. Günümüzde o bölgede hala yapılanlara benzeyen huş ağacı kabuğundan yapılmış bir kap, taze akçaağaç yapraklarına sarılmış için için yanan kömürü muhafaza ediyordu; böylece Ötzi, istediği zaman hızlıca ateş yakabiliyordu.
En önemli nesnelerden biri de Ötzi’nin olağanüstü bakır baltası. Porsuk ağacından yapılmış sapa, inek derisi ve huş ağacı katranı ile sabitlenen bıçak kısmı (balta başı), bir kalıp yardımı ile dökülmüş olmakla birlikte %99.7 oranında saf bakırdan oluşuyor. Bu, o döneme göre fazlasıyla değerli bir eşyaydı ve keşfi, Avrupa’da Bakır Çağı’nın başlangıcını bin yıl kadar geriye götürdü.
Son Yemeği
Ölümünden önceki saatlerde Ötzi; siyez buğdayı, alageyik ve dağ keçisinden oluşan doyurucu bir yemek yemişti. Araştırmacıların mideyi -2009’da yapılan bir bilgisayarlı tomografi taraması aracılığıyla- tespit etmesi 18 yıl sürdü çünkü organ, kaburgalarının altına, akciğerlerinin alt kısmının konumlandığı yere doğru kaymıştı.
Ölümü
Sağ elinin başparmağı ile işaret parmağı arasındaki bir kesik, Ötzi’nin muhtemelen ölmeden birkaç gün önce bıçaklanmış olduğunu ortaya çıkardı. Bu bir aktif savunma yarasıydı ve Ötzi’nin büyük ihtimalle bıçağı kavramaya çalıştığı anlamına geliyordu. Ötzi sol omzunun arkasındaki atardamara çarpan bir ok ile tekrar saldırıya uğradığında bu yara hala iyileşme sürecindeydi. Ötzi’nin oturmaya ve belki de oku çıkarmaya çalışacak vakti olmuştu fakat ölümüne sebep olacak kadar kan kaybetmeden önce oka ulaşmış olması pek de mümkün görünmüyor.
Buz Adam ayrıca ciddi bir beyin kanaması geçirmişti fakat uzmanlar bunun nedeni hakkında hemfikir değiller. Biri Ötzi’nin işini kafasına vurduğu darbe ile mi bitirmişti? Ya da Ötzi düşmüş ve kafasını bir kayaya mı çarpmıştı? Peschel, bu senaryolardan herhangi birini doğrulayacak bir kanıt bulamadıklarını belirtiyor.
Ötzi Nasıl Mumyalaştı?
Taşıdığı polenler ve akçaağaç yapraklarına yapılan analize göre Ötzi, yaz başında ölmüştü. Teorilerden biri, sıcak yaz rüzgarlarının Ötzi’yi kuruttuğunu varsayıyor. Fakat Peschel, Buz Adam’ı koruyanın yüksek dağ geçidinin dondurucu soğukları olduğunu söylüyor çünkü Ötzi’nin beyni -normalde birkaç gün içinde diğer organlarla birlikte sıvılaşması gerekirken- hızlı bir şekilde donmuş ve kuru halini korumuş.
Bağırsakları Ne Söylüyor?
Ötzi hakkında yüzlerce çalışma yapılmış olmasına rağmen daha fazlası da yapılacak gibi görünüyor. Ötzi’nin genomunu dizileyen Mumya Araştırmaları Enstitüsü şimdi de bağırsak mikrobiyomunu genetik anlamda inceliyor. “Ötzi’nin midesi ve bağırsaklarında yaşayan tüm bakteri topluluğunu anlamak istiyoruz.” diyor Zink.
Bağırsak floramızın çeşitliliği, sağlığımızla bağlantılı gibi görünüyor; bu nedenle araştırmacılar, Ötzi’nin yapısını görmek için oldukça hevesliler. Trento Üniversitesi tarafından Ötzi ile birlikte 6.500 modern insanın dahil edildiği henüz devam eden çalışmanın bir parçası olan erken bir bulgu, Buz Adam’ın Prevotella copri adlı bakterinin dört suşundan üçüne ev sahipliği yaptığını ortaya çıkardı. Dünya etrafındaki yerli insanların bağırsaklarında bu bakterinin birçok suşu yaşıyor fakat P. copri bakterisine sahip modern Batılıların %30’unda yalnızca bir suş bulunuyor; bu durum gittikçe baskın çıkacak ve çeşitliliği azaltacak gibi görünüyor.
Diğer bir keşif ise şu: Ötzi’nin bağırsağı, Helicobacter pylori adlı bakteriyi içeriyordu. Bu bakteri, bugün dünya nüfusunun yarısında bulunuyor ve %10’unda ciddi veya ölümcül sağlık sorunlarına yol açıyor. Günümüzde H. pylori’nin Avrupa’da baskın olan suşu, Asya ve Afrika suşlarının bir karışımı. Ötzi’de bulunan suş ise neredeyse tamamen Asyalı; bu durum, Afrika suşunun Ötzi’nin ölümünden sonraki dönemlerde Avrupa’ya ulaştığı anlamına geliyor. Bu bilgi, H. pylori’nin bağırsak floramızın doğal bir üyesi mi olduğu yoksa tespit edildiği anda antibiyotik ile tedavi edilmesi mi gerektiğini konu alan tartışmalar bakımından da önemli sonuçlar içeriyor.
Ötzi’nin bağırsağı üzerinde yapılan başka bir mikrobiyom çalışması, Clostridium perfringens adlı bakterinin patojenik ata suşunu saptadı. Bu bakteri günümüzde gıda zehirlenmesinin yaygın nedenlerinden biri olarak biliniyor.
Doğaya Saygılı Bir Ötzi
Bolzano şehri, önümüzdeki birkaç yıl içinde hem Ötzi’ye hem de Tirol eserlerinden oluşan daha zengin bir koleksiyona ev sahipliği yapacak yeni bir arkeoloji müzesi inşa etmeyi planlıyor. Şehir ayrıca Ötzi’nin kalıntılarını koruyan 22 yıllık soğuk oda sisteminin enerji verimliliğini de geliştirmeyi umuyor. (Şu anda kullanılan odanın arızalanması durumunda kullanılacak yedek bir oda hazırda bekletiliyor.)
Doğayı Taklit Etmek
Ötzi’yi beş bin yıldan daha uzun bir süre boyunca koruyan doğal süreçleri daha iyi anlamak isteyen Mumya Araştırmaları Enstitüsü araştırmacıları şimdi, 2020 yazında Ötzi ile aynı bölgede keşfedilen -ve boynuzlugiller familyasının caprinae adlı alt familyasına ait olan- çengel boynuzlu dağ keçisinin doğal olarak korunmuş kalıntılarını inceliyorlar. Yalnızca birkaç yüz yıl önceye ait olsa da korunma durumu Buz Adam’ınkine benziyor ve bilim insanları, hayvanın kalıntılarının korunduğu nem ve sıcaklık oranlarını çeşitlendirerek bu faktörlerin korunmayı nasıl etkilediğini daha iyi anlamaya çalışıyorlar. Ayrıca keçinin hem içinde hem de dışındaki mikrobiyal topluluğu da inceliyorlar. “Düşük sıcaklıklarda hayatta kalabilen bakteriler ve mantarlar olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla bir şeyleri değiştirirsek belki bu bakteri ve mantarlar yeniden büyümeye başlayabilir.” diyor Zink.
2050’de Yapılacak Akıl Almaz Araştırmalar
Teknolojik gelişmeler Ötzi’nin sırlarının anahtarı olabilir. Ötzi’nin genomu 2012 yılında, yeni nesil dizilemenin daha yaygın ve ulaşılabilir hale geldiği zamanlarda deşifre edildi. Fakat o zaman bile Zink, araştırmacıların Buz Adam’ın mikrobiyomunun rekonstrüksiyonunu yapılabileceklerini tahmin etmediğini söylüyor: “Bu yöntemler çok çabuk gelişti. Artık çok daha fazla veri elde edebiliyoruz.”
İleride yapılacak çalışmalar; Ötzi’nin dokularında bulunan ve bağışıklık sistemi hakkında bilgiler verebilecek olan proteinler, lipitler ve enzimler de dahil olmak üzere vücudunun fonksiyonlarına odaklanabilir. Maalesef şimdilik antik numunelerin protein analizleri oldukça karmaşık süreçler olma özelliklerini koruyor.
Tüm bunlarla birlikte Ötzi’nin bakıcıları, mumyanın araştırmalar için erişilebilir hale getirilmesi ile araştırmaların mumyaya zarar verecek yoğunluk ve sıklıkta olması arasında bir denge kurmak zorundalar. Müze her yıl Ötzi’yi inceleme amaçlı 10-15 talep alıyor. Farklı üniversiteler ile Güney Tirol Arkeoloji Müzesi bünyesindeki uzmanlardan oluşan bir komite, her bir talebi değerlendiriyor. Komite yılda yaklaşık bir kez mikrobiyal incelemelerde kullanılması için yüzey numuneleri alıyor. Ötzi’nin buzları -en son 2019’da olmak üzere- yalnızca nadiren çözülüyor.
“2050 yılındaki bilim insanlarının ne gibi bilimsel yöntemlere sahip olacakları hakkında hiçbir fikrimiz yok.” diyor Peschel. “Ötzi’yi 20-30 yıl içinde yapılacak araştırmalar için en uygun koşullarda saklamak oldukça mantıklı bir fikir.”
National Geographic. 15 Eylül 2021.
www.arkeofili.com
Bu yazı hakkında yorum bulunamamıştır. İlk yorumu siz ekleyebilirsiniz >