Blog
Çevresel Koşullar, İnsanların Kıtalar Arası İlk Göçünü Etkiledi
Afrika’dan Çıkış teorisi, 70.000 yıldan fazla bir süre önce bazı grupların Avrupa, Asya, Avustralya ve Amerika’ya yayılmak üzere Afrika’yı terk ettiğini öne sürüyor.
Buket Çağlayan - www.arkeofili.com
Kuzey Avrasya ve Amerikalardaki çevresel koşullar, on binlerce yıl önce Afrika’yı terk eden insanların yolculuğunu şekillendirdi.
Bu infografik, Avrasya ve Amerika kıtasındaki ilk insan göçmenlerin büyük olasılıkla tercih ettiği rotaları gösteriyor. Bu rotalar, arkeolojik ve genetik verilerin istatistiksel bir kombinasyonu kullanılarak tahmin ediliyor. Renkli alanlar, iklim ve bitki örtüsü modellerine göre karşılaşılan ekosistemlerin türünü gösteriyor. C: Flinders University
Araştırmacılar, insanların büyük göçüne ilişkin yeni bilgiler elde ederek, Kuzey Avrasya ve Amerika kıtalarındaki çevresel koşulların, on binlerce yıl önce Afrika’yı terk eden insanların yolculuğunu nasıl şekillendirdiğini ortaya çıkardı.
Afrika’dan Çıkış teorisi, 70.000 yıldan fazla bir süre önce bazı grupların Avrupa, Asya, Avustralya ve Amerika’ya yayılmak üzere Afrika’yı terk ettiğini öne sürüyor. Ancak Afrika’nın ötesinde karşılaştıkları ortamın, yolculuklarını ne kadar kolaylaştırdığı veya engellediği hala belirsizliğini koruyor.
Araştırmacılar, bölgesel çevre koşullarının göçü nasıl etkilediğini incelemek ve doğayla uzun süreli bağımızı yeniden kurmak için iklim modellerini, genetik verileri ve arkeolojik kanıtları birleştirdi.
Flinders Üniversitesi çevrebilimcisi Dr. Frédérik Saltré tarafından yürütülen multidisipliner analiz, çevresel faktörlerin göreceli öneminin bölgelere göre değişmesine rağmen, atalarımızın öncelikle nehir yakınındaki orman ve otlak karışımını içeren sıcak ve nemli alanlarda seyahat ettiğini gösteriyor.
Dr. Saltré, “İlk insan göçmenler, temel kaynakları sağlayan ve seyahati kolaylaştıran rotaların yanı sıra ormanların ve barınma ve yiyecek için açık alanların bulunduğu bölgeleri tercih ederken, bu da onlara yeni bölgelere yayılma olanağı sağladı” diyor.
Avrupa’da insanlar muhtemelen ilk olarak Bereketli Hilal’den Kafkas Dağları üzerinden İskandinavya’ya yaklaşık 48.300 yıl önce ve Batı Avrupa’ya yaklaşık 44.100 yıl önce, daha sıcak ve yağışlı koşulların ardından yayıldı.
Kuzey Asya’daki göç yolları, yaklaşık 34.700 yıl önce Sibirya ile Alaska arasında şu anda su altında kalmış bir kara köprüsü olan Beringia’ya ulaşmadan önce, daha sert iklimlerle başa çıkmak için büyük nehirleri takip ediyordu.
Kuzey Amerika’da insanlar ilk olarak yaklaşık 16.000 yıl önce Pasifik kıyısı boyunca göç ettiler ve yaklaşık 3.000 yıl sonra Mackenzie Nehri kıyısındaki buzsuz koridordan iç bölgelere taşındılar.
Güney Amerika’da göç, 14.800 yıl önce büyük nehirlerin sağladığı bağlantıdan yararlanarak Amazon sınırındaki daha nemli otlakları takip etti.
Viyana Üniversitesi’nden Profesör Tom Higham, bu yeni modelleme yaklaşımlarının insanlığın derin geçmişini anlamadaki gücünün arkeoloji bilimi için heyecan verici olduğunu söylüyor.
“Çok uzun zamandır farklı yaklaşımlarımız üzerinde ayrı ayrı çalışıyoruz. Yeni modelleme yöntemlerini en son iklimsel, arkeolojik ve çevresel verilerle birleştirmek, eski insanların on binlerce yıl önce geniş kıtalar boyunca nasıl hareket ettiğini ve adapte olduğunu anlama konusunda gerçekten heyecan verici bilgiler sağlıyor.”
Yine Flinders Üniversitesi’nden Profesör Corey Bradshaw, modellemenin derin tarihin karmaşıklıklarını keşfetmek ve anlamak için güçlü bir çerçeve sağladığını, geçmiş olayların ve koşulların bugünü nasıl şekillendirdiğine dair içgörüler sunduğunu söylüyor.
“İnsanların, insan evriminin beşiğinin ötesinde ilk kez nereye gittiklerini bilmek, bize ilk atalarımızın ne kadar uyumlu olduklarına, hangi çevresel zorluklarla karşılaştıklarına ve bunların üstesinden nasıl gelip hayatta kaldıklarına dair bir fikir veriyor. Aynı zamanda o dönemde insanların en zorlu ortamlardan bile yararlanmasına olanak tanıyan deniz taşıtları, giysiler ve diğer araçlar gibi teknolojik yeniliklerin de mevcut olduğu sonucunu çıkarabiliriz.”
Adelaide Üniversitesi’nden Doçent Bastien Llamas, genetik verileri tarihsel iklim bilgileri ve arkeolojik keşiflerle birleştirmenin, geçmişteki insan göç kalıplarını anlamak için güçlü bir yöntem olduğunu söylüyor.
“İnsan grupları arasındaki genetik farklılıkları incelemek eski göç kalıplarını anlamamıza yardımcı oluyor. Tipik olarak bu, ayrıntılı rotalar olmadan bir alandan diğerine genel hareketleri gösteren temel bir haritayla sonuçlanıyor. Ancak genetik verileri geçmiş iklimler, ortamlar ve arkeolojik bulgularla ilgili bilgilerle birleştirerek insanların zaman içinde ve farklı bölgeler arasında nasıl hareket ettiğine dair çok daha ayrıntılı ve doğru haritalar oluşturabiliriz”
Dr. Saltré, yeni çalışmanın sonuçlarının, atalarımızın çevresel zorluklara nasıl uyum sağladığı ve bunların üstesinden nasıl geldiği konusunda biyoçeşitliliğin önemini anlamamıza yardımcı olduğunu söylüyor.
“Çalışma, iklim ve ekolojinin insanlığın tarihöncesi dönemini nasıl şekillendirdiğinin altını çiziyor, biyoçeşitliliğin insanın hayatta kalması ve hareketliliğindeki rolünü vurguluyor, zengin ekosistemlerin insanların binlerce yıl boyunca yeni ortamlarda gelişmesine olanak sağladığını gösteriyor. Şu anda yaşadığımız biyolojik çeşitlilik krizi, gelişme yeteneğimizi tehlikeye atıyor. Bugün sahip olduğumuz ileri teknolojiye rağmen, mevcut biyoçeşitliliğin büyük kısmını korumadan uzun süre dayanıp dayanamayacağımızı gerçekten merak ediyorum.”
Flinders University. 29 Mayıs 2024.
Bu yazı hakkında yorum bulunamamıştır. İlk yorumu siz ekleyebilirsiniz >