Blog
Dilimlenmiş Et İnsan Evrimini Nasıl Yönlendirdi?
Dilimlenmiş Et İnsan Evrimini Nasıl Yönlendirdi?...
Çeviri : Baran Bozdağ Boğaziçi Üniversitesi – Biyomedikal Mühendisliği / Yüksek Lisans
Bir şempanzenin hayatının en sıkıcı kısmı herhalde çiğnemektir. Primat kuzenlerimiz, günde 6 saatlerini yedikleri meyveleri gıcırdatarak çiğnemeye ayırıyor ve tabii ki bunu da daha eski atalarımızın da benzeri olan büyük dişleri ve koca çene yapıları ile yapıyorlar. Madem durum bu, o halde neden bizim dişlerimiz ve çenelerimiz çok daha küçük? Yeni bir çalışma basit taş aletlerin et kesmek ve dilimlemek, veya sert sebze köklerini ezmek üzere geliştirilmesine dikkatleri çekerek, bu yolla son dönem atalarımızın sonunda konuşma yeteneği kazanmaya varacak şekilde çene ve ağız yapılarının evrimleştiğini öne sürüyor. Harvard Üniversitesi’nden evrimsel antropolog Daniel Lieberman’a göre, modern insanların çiğneme işine çok az zaman ayırmasının sebebi atalarımıza göre çok daha kaliteli diyetlere sahip olmamızdır. Şempanzeler çoğunlukla meyve tüketerek hayatta kalırken, insanlar daha fazla besin değeri ve enerjiyi içinde barındıran eti daha yoğunlukla tüketmektedir. (Şempanzeler de et tüketebilmektedir ancak temel beslenme listelerinde insanlarınkine benzer biçimde et bulunmamaktadır.) Bugüne geldiğimizde ise, pişirme işlemleri sayesinde eti hem yemek hem de sindirmek çok daha kolaylaşmıştır ancak Lieberman’a göre atalarımız pişirmeyi öğrenmelerinden çok daha önce et tüketimine başlamışlardı. Örneğin atalarımızın ─dik duran apeler, homininler─ et yediğine dair kanıtlar 2.5 milyon yıl öncesine dayanıyor ne var ki pişirme işlemlerinin yaygınlaşmasına dair kalıntılar 500.000 yıldan daha öteye geçemiyor. Pişirmeyi Öğrenmeden Önce İnsanlar Ne Yapıyorlardı? Bu sorunun cevabı başka bir evrimsel inovasyonun geliştirilmesine dayanıyor olabilir: Taş aletler. Çünkü basit taş aletlerin geliştirilmeye başlanması ile, homininlerin et tüketimine adapte olması yaklaşık olarak aynı zamana denk geliyor. Lieberman, yine Harvard’dan başka bir evrimsel antropolog olan Katherine Zink ile işbirliği yaparak, bahsi geçen taş aletlerin homininlerin yiyebildikleri yemek çeşitlerini nasıl etkilemiş olabileceğini incelemeye koyuldu. Zink’e göre, düşünebildiğimiz en basit formuyla besinleri işlemeye başladık. Patates ve pancar gibi kökleri, püre haline gelecek biçimde ezdik; etleri ise dilimledik ya da daha basitçe keserek parçalara ayırdık. Araştırmacılar buna dayanarak, gönüllü olan insanların yüzlerine elektrotlar bağlayarak; farklı biçimlerde hazırlanmış et ve sebzeleri çiğnemeye harcadıkları zaman ve enerjiyi ölçtü : çiğ ve işlem geçirmemiş, çiğ ve bahsi geçen yöntemlerle işlenmiş ve son olarak pişmiş et ve sebzeler. Araştırma ile ilk sırada keşfedilen şey; çiğ eti yemenin insan ve hatta şempanze benzeri dişler ile neredeyse imkansız olduğuydu. Modern büyükbaş hayvanlar üretilirken, etlerinin daha yumuşak olması tercih edildiğinden buna göre üretiliyorlar. Bu sebepten dolayı araştırmacılar, ilk homininlerin yediği sertlikteki eti taklit edebilmek için çiğ et olarak keçi eti kullandılar. Metodu kendi üzerinde de deneyen Lieberman keçi etini çiğ yemenin hiç de hoş olmayan bir deneyim olduğunu belirtiyor ve ekliyor : “Çiğniyorsunuz, çiğniyorsunuz, çiğniyorsunuz ve çiğniyorsunuz ancak hiçbir şey olmuyor.” Esprili de olsa bu açıklama insan dişlerinin çiğ eti yutabileceğimiz küçüklükte parçalara ayırmak için yeterli olmadığını gözler önüne seriyor. Şempanze dişleri de et çiğnemek için benzer şekilde yetersiz. Doğal olarak, şempanze benzeri diş ve ağız yapıları olan erken dönem atalarımız için de et yemek bu denli zaman ve enerji kaybına sebep olan bir süreçti. Dilimleme, ister bir bıçak ile ister keskin bir taşla gerçekleştirilsin, tüm bu olumsuz durumu tersine çevirebiliyor. Bu aletler ile, homininler bir anda esnek iskelet kaslarını küçük parçalara ayırarak ağızlarına atmaya ve onları daha kolay çiğneyerek yutmaya ve hatta daha kolay sindirmeye başladılar diyebiliriz. Ezmek de, yüksek lifli kök sebzeler için benzer bir etki yaratıyor. Zink’in yaptığı açıklamaya göre; en basit haliyle etleri dilimlemek ve sebzeleri ezmek, bir hominin için gerçekleştirdiği çiğneme sayısını %17 oranında azaltmaya yetiyordu. Evrimsel anlamda önemine bakılacak olursa, bu denli bir kazancın, bir sene içinde neredeyse 2.5 milyon daha az çiğneme hareketine ihtiyaç duyulması anlamına geldiği görülecektir. Araştırmalarının detaylarını ve bulgularını Nature dergisinde yayımlayan Zink ve Lieberman, yukarıda bahsi geçen azalmanın, cinsimiz olan Homonun ilk üyelerinin daha küçük çene ve dişler geliştirmeye başlamaları için yeterli olduğunu açıklıyor. Bir kere bu süreç başladığında ve çiğnemeye bu kadar çok zaman-enerji harcamaya gerek kalmadığında, uzun çeneler ve büyük dişler bir avantaj olmaktan çıkmaya başladı. Bununla birlikte işlemekte olan doğal seçilim başka özellikleri öne çıkarmaya ve üretmeye başladı. Mevcut araştırma; diş ve çene yapılarındaki değişimi yönlendiren şeyin pişirme olduğunu öne süren hipoteze de bir anlamda meydan okuyor. Zink ve Lieberman, makalelerinde; bilinen ilk pişirme işlemlerine dair arkeolojik kanıtların bir milyon yıllık olduğunu ve ancak 500.000 yıl öncelere gelindiğinde yaygınlaştığını gösteren araştırmalara atıfta bulunuyor. Ancak aynı üniversitede biyolojik antropolog olarak görev yapan Richard Wranghman; arkeologların pişirme izleri veya ateş yakma düzenekleri keşfedememiş olmalarının bilinenden daha önce de ilk homininlerin ateşi pişirme için kullanmadıklarını göstermediğini belirtiyor. Yine bununla birlikte Wranghman, 1.9 milyon yıl öncesinde görülmeye başlanan bir özellik olan daha küçük çiğneme araçlarının (diş ve çene) ve özellikle daha küçük sindirim sisteminin evrimleşmesinin açıklanmasında tek başına dilimleme ve ezmenin yeterli olmayacağını düşünüyor. Lieberman ve Zink genel anlamda pişirmenin önemini göz ardı etmediklerini, onun yerine daha çok süreci iki aşamalı olarak gördüklerini açıklıyor: Ezmek ve dilimlemek evrimsel olarak daha küçük çene, diş ve sindirim sistemi gelişimini uyardı ve pişirme işlemi de bu süreci devam ettirip, geliştirdi. Her şeye rağmen kesin olan bir şey var, modern insanlar olarak bizler çiğ keçi eti ile hayatta kalamayız, eninde sonunda onu dilimlememiz gerekecek.
Kaynak : Nature (2016), Impact of meat and Lower Palaeolithic food processing techniques on chewing in humans, DOI: 10.1126/science.aaf4170
Kaynak : www.bilimfili.com
Bu yazı hakkında yorum bulunamamıştır. İlk yorumu siz ekleyebilirsiniz >