Blog
Dinozor Fosilleri, Mitolojik Grifona İlham Vermiş Olabilir mi?
Dinozor fosilleri ile grifon mitolojisi arasındaki özel bağlantı, 30 yıldan fazla bir süre önce folklor araştırmacısı Adrienne Mayor tarafından yazılan bir dizi makale ve kitapta öne sürülmüştü.
Erman Ertuğrul - www.arkeofili.com
Orta Asya’da altın arayan eski göçebelerin bulduğu boynuzlu dinozor fosili, antik sanatta görülen grifonlara ilham vermiş olabilir mi?
Bir Antik Yunan vazosunda grifon tasviri. C: Wikimedia Commons
Dinozor fosillerinin, yırtıcı kuş kafası ve aslan gövdesi üzerinde kanatları olan mitolojik yaratık olan grifon efsanesine ilham verdiği yönündeki popüler ve geniş çapta desteklenen iddia, yeni bir çalışmayla çürütüldü.
Dinozor fosilleri ile grifon mitolojisi arasındaki özel bağlantı, 30 yıldan fazla bir süre önce folklor araştırmacısı Adrienne Mayor tarafından yazılan bir dizi makale ve kitapta öne sürülmüştü. Bunlar, 1989 tarihli “Paleocryptozoology: a call for collaboration between classicists and cryptozoologists” başlıklı Kriptozooloji makalesiyle başladı ve 2000 yılında çığır açan “The First Fossil Hunters” kitabıyla pekişti. Fikir kitapların, belgesellerin ve müze sergilerinin temelini oluşturdu.
Bu görüş, Moğolistan ve Çin’in ilk boynuzlu dinozoru Protoceratops’un, Orta Asya’da altın arayan eski göçebeler tarafından keşfedildiğini öne sürüyordu. Protoceratops kemikleriyle ilgili hikayeler daha sonra grifonun hikayelerine ve sanatına ilham vermek veya en azından onları etkilemek için ticaret yolları üzerinde güneybatıya ulaştı.
Grifonlar, ilk olarak MÖ 4. binyılda Mısır ve Orta Doğu sanatında ortaya çıkan, MÖ 8. yüzyılda antik Yunanistan’da popüler hale gelen en eski mitolojik yaratıklardan biri.
Protoceratops, Kretase döneminde (75-71 milyon yıl önce) Moğolistan ve Kuzey Çin’de yaşayan küçük (yaklaşık 2 metre uzunluğunda) bir dinozordu. Boynuzlu dinozor grubuna aitler, bu da onları Triceratops’un akrabası yapıyor, ancak gerçekte boynuzları yok. Grifonlar gibi Protoceratops da dört ayak üzerinde duruyordu, gagaları vardı ve kafataslarının kanat olarak yorumlanabileceği iddia edilen fırfır benzeri uzantıları vardı.
Boynuzlu bir dinozor olan Protoceratops’un fosillerinin yanında bir grifon resmi. İkincisinin, ilkinin bilgisini ve görünümünü etkilediği söyleniyor, fakat çalışma, dinozorlar ve grifonlar arasında hiçbir bağlantı olmadığını öne sürüyor. C: Dr. Mark Witton
İddiaların ilk ayrıntılı değerlendirmesinde, çalışma yazarları Portsmouth Üniversitesi’nden paleontologlar Dr. Mark Witton ve Richard Hing, tarihsel fosil kayıtlarını, Protoceratops fosillerinin yayılımını ve doğasını ve grifonları Protoceratops’a bağlayan klasik kaynakları yeniden değerlendirdiler; grifon kökenlerine ilişkin geleneksel, fosil temelli olmayan görüşü tam olarak anlamak için tarihçilere ve arkeologlara danıştılar. Sonuçta hiçbir argümanın incelemeye dayanamayacağını buldular.
Örneğin, Protoceratops’un altın arayan göçebeler tarafından keşfedilebileceği fikri, Protoceratops fosillerinin eski altın alanlarından yüzlerce kilometre uzakta bulunması durumunda pek olası görünmüyor.
Protoceratops’un keşfedilmesinden bu yana geçen yüzyılda onlarla birlikte herhangi bir altın rapor edilmedi. Ayrıca göçebelerin, fosillerinin bulunduğu yerde altın aramış olsalar bile, Protoceratops iskeletlerinin çoğunu görmüş olmaları da şüpheli görünüyor.
Dr. Witton, “Dinozor iskeletlerinin, neredeyse yakın zamanda ölen hayvanların kalıntıları gibi ortalıkta, yarı açıkta bulunduğuna dair bir varsayım var. Ancak genel olarak konuşursak, aşınmakta olan bir dinozor iskeletinin sadece bir kısmı çıplak gözle görülebilir ve keskin gözlü fosil avcıları dışında herkes tarafından fark edilemez” diyor.
“Moğolistan’da dolaşan eski halkların Protoceratops’la karşılaşması neredeyse kesin olarak bu şekilde olmalı. Daha fazlasını görmek isteselerdi, ki bu hayvanlar hakkında efsaneler uyduruyorlarsa, fosili çevredeki kayadan çıkarmak zorunda kalacaklardı. Modern aletler, yapıştırıcılar, koruyucu ambalajlama ve hazırlık teknikleriyle bile bu hiç de küçümsenecek bir iş değil.”
Protoceratops iskeleti ile antik grifon sanatı arasındaki karşılaştırmalar. Dr. Mark Witton
Benzer şekilde, grifon sanatının tarih boyunca coğrafi yayılımı, grifon bilgisinin Orta Asya fosilleriyle başlayıp batıya yayılması senaryosuyla örtüşmüyor. Antik literatürde Protoceratops fosillerine dair açık bir referans da yok.
Protoceratops, sadece dört uzuvlu ve gagalı bir hayvan olması nedeniyle grifona benziyor. Grifon sanatında, dinozor fosillerine referans verildiğini gösteren hiçbir ayrıntı yok ve bunun aksine, pek çok grifon açıkça yaşayan kedi ve kuşların özelliklerinden oluşuyor.
Dr. Witton, “Grifonların kökenleriyle ilgili her şey, onların hayali canavarlar olarak geleneksel yorumlarıyla tutarlı, tıpkı görünüşlerinin tamamen büyük kedilerin ve yırtıcı kuşların karışımı olduklarıyla açıklanması gibi. Grifon hikayesinde dinozorlara, özellikle de Protoceratops gibi uzak diyarlardan gelen türlere bir rol vermek, yalnızca onların kökenlerine gereksiz karmaşıklık ve tutarsızlıklar getirmekle kalmıyor, aynı zamanda incelenemeyen yorum ve önerilere de dayanıyor” diyor.
Yazarlar, fosillerin insanlık tarihi boyunca kültürel açıdan önemli olduğuna dair mükemmel kanıtların ve dünya çapında folklora ilham veren, “jeomitler” olarak adlandırılan sayısız fosil örneğinin bulunduğunu vurgulamaya istekliler.
Richard Hing, “Gerçeklere dayanan fosil folkloru (yani fosiller ve efsaneler arasındaki arkeolojik keşifler veya edebiyat ve sanat eserlerindeki referanslarla kanıtlanan bağlantılar) ile sezgiye dayalı spekülatif bağlantılar arasında ayrım yapmak önemli” diyor.
“Eski halkların dinozor kemikleri bulup bunları kendi mitolojilerine dahil etmeleri fikrinde doğası gereği yanlış bir şey yok, ancak bu tür önerileri tarihin, coğrafyanın ve paleontolojinin gerçeklerine dayandırmamız gerekiyor. Aksi halde bunlar sadece spekülasyondan ibaret”
Dr. Witton, “Mitolojik yaratıkların tümü fosiller aracılığıyla açıklama gerektirmez. En popüler jeomitlerden bazılarının (Protoceratops ve grifonlar, fosil filler, ejderhalar ve dinozorlar) hiçbir kanıta dayalı temeli yok ve tamamen spekülatif” diyor.
“Bu hikayeleri heyecan verici oldukları ve sezgisel olarak makul göründükleri için öne çıkarıyoruz, fakat bunu yapmak, gerçeklere ve kanıtlara dayanan fosil jeomitleri hakkında artan bilgimizi göz ardı ediyor. Bunlar da en az varsayımsal benzerleri kadar ilgi çekici ve muhtemelen tamamıyla spekülasyona dayalı jeomitolojik senaryolardan daha fazla ilgiyi hak ediyor”.
University of Portsmouth. 21 Haziran 2024.
Makale: Mark P. Witton et al. (2024).
Bu yazı hakkında yorum bulunamamıştır. İlk yorumu siz ekleyebilirsiniz >