Blog

Ağu7

Firavun III. Ramses’i Kim Öldürdü?

Kategori: Arkeoloji ve Sanat Haberleri  |  Yorum: 0 yorum

etiketler  Antik MısırFiravunIII RamsesPentawarTiye



Firavun III. Ramses’i Kim Öldürdü?

 MÖ 1155’te antik Mısır firavunu III. Ramses’i öldürmeyi amaçlayan sözde harem komplosuyla ilgili sorular 3.000 yılı aşkın bir süredir devam ediyor.

 

Begüm Bozoğlu - www.arkeofili.com

Kraliyet haremi komplosu, firavun III. Ramses’in iki oğlunu iktidar mücadelesinde karşı karşıya getiren gerçek bir “Taht Oyunları” hikayesiydi.

 

 

III. Ramses antik Mısır’ın son büyük firavunuydu. Ancak gerçekten kendi eşlerinden biri tarafından tasarlanan bir komplo sonucu öldürülüp öldürülmediği yüzyıllar boyunca gizemini korudu. Mumyasının keşfi, sadece daha fazla gizem ortaya çıkardı – ta ki modern teknoloji bu çözülememiş antik vakayı çözmek için devreye girene kadar. (C: Brugsch Pasha, The Royal Mummies, Chicago Üniversitesi)

Komplo kuran eşler, çığlık atan mumyalar ve yüzyıllar süren spekülasyonlar… MÖ 1155’te antik Mısır firavunu III. Ramses’i öldürmeyi amaçlayan sözde harem komplosuyla ilgili sorular 3.000 yılı aşkın bir süredir devam ediyor.

Halef olma odaklı bu komplo, gerçek bir Game of Thrones sahnesi gibi görünse de, arkeologların üç bin yıl sonra bu antik bulmacayı nasıl çözdükleri, herhangi bir dedektiflik programında yer alabilir.

Tarihçilerin bildiği şey, komplonun, firavunun iki çocuğunu (Tyti ve Tiye’nin oğullarını) karşı karşıya getirdiğiydi. Ancak komplonun ayrıntıları ve firavunu öldürmeyi gerçekten başarıp başaramadığı, modern arkeolojik yöntemler devreye girene kadar tarihin en ilgi çekici çözülmemiş davalarından biri olarak kaldı.

Peki, çöküş dönemindeki bir imparatorluğun firavunu olan III. Ramses’e gerçekte ne olmuştu? Arkeologlar, harem komplosunun ardındaki gerçekleri ortaya çıkararak yüzyıllardır süren belirsizliğe bir son verdi ve antik Mısır kraliyet ailesi arasında yaşamın ne kadar acımasız olabileceğini gösterdi. 

Antik komplonun ortaya çıkarılması

Avrupalı antikacıların antik eserleri aramak için topluca Mısır’a akın ettiği 19. yüzyıla gelindiğinde, firavun III. Ramses’in haremindeki bir komplonun anısı artık hafızalardan silinmişti. Yeni tercüme edilen Rosetta Taşı sayesinde, bu proto-arkeologlar eski yazıtları ve hiyeroglifleri tercüme etmeye hevesliydiler.

1820’lerde MÖ 12. yüzyıldan kalma 5,5 metre uzunluğunda, Mısır firavununa karşı kendi kraliyet hareminde düzenlenen bir komployu anlatan bir hukuki parşömenin keşfi özellikle ilgi çekiciydi.

Yerel bir pazardan satın alınan papirüs, başarısız darbeyi takip eden ihanet davasını detaylandırıyor ve III. Ramses’in eşlerinden biri olan Tiye ile oğlu Pentawar’ı suçluyor. 

Harem entrikası

Diğer firavunlar gibi III. Ramses’in de Tyti adında birincil eşi ve kraliyet hareminde çocukları ve hizmetçileriyle birlikte yaşayan bir dizi ikincil eşi vardı. Harem sadece firavunun gücünün ve nüfuzunun lüks bir sembolü değil, aynı zamanda özellikle hanedanlık ve veraset meselelerine odaklanan siyasi manevraların da odak noktasıydı.

III. Ramses’in eşleri çok sayıda – toplamda tahminen 100 varis doğurmuştu. Ancak, potansiyel varislerden 12’si firavun hayattayken öldüğü için halef seçmek zordu. MÖ 1164 yılına gelindiğinde bir veliaht prens daha ölmüş ve taht sırası Tyti’nin küçük oğullarından birine geçmişti.

Parşömene göre, ikinci eşlerden biri olan Tiye, Pentawar’ın tahta geçmesini istiyordu. Bu yüzden de haremde ve kraliyet hanesinde, diğer eşler ve firavunun kişisel doktoru da dahil olmak üzere birçok nüfuzlu kişinin yardımını istemişti.

Belgede komploya katılmakla suçlanan tüm erkeklerin isimleri yer almasına rağmen, sadece bir kadının, Tiye’nin adı geçiyordu. Ayrıca komplocuların III. Ramses’i öldürmeyi başarıp başaramadıkları konusunda da sessiz kalınmış ve sanıkların isimleri çarpıtılmıştı. Bu ihmaller, modern araştırmacıların bu belgeyi “suskunluk egzersizi” olarak tanımlamalarına yol açtı.

 

 

Arkeolog Susan Redford, Mısır’ın Luksor kentindeki Medinet Habu’da bulunan mezarının duvarlarında yer alan sanat eserlerinde, III. Ramses’i devirmeye yönelik komplonun ipuçlarını keşfetti. (C: Pixabay)

Son büyük firavun

Araştırmacılar darbenin veraset sırasını değiştirmediğini biliyordu: III: Ramses’in asıl eşi Tyti’nin oğlu firavunun yerine geçmişti. Bu yüzden komplonun, küçük bir eşin iktidarı kendi oğlu lehine değiştirmek için yaptığı başarısız bir girişim olduğunu varsaydılar.

Ancak darbenin gerçek sonuçları ve Tiye’nin bu kadar çok kraliyet çalışanını böylesine tehlikeli bir iktidar mücadelesine katılmaya nasıl ikna ettiği konusunda cevapsız sorular kaldı. Tarihçiler ayrıca, firavunun ölümüyle sonuçlanmamış olsaydı bile, darbenin III. Ramses’in saltanatını istikrarsızlaşmaya katkıda bulunup bulunmadığını merak ediyorlardı.

III. Ramses, MÖ 1.186’dan 1.155’e kadar süren hükümdarlığı sırasında Mısır’daki en etkili figürdü. Ancak tarihin de göstereceği gibi, nihayetinde son büyük firavun olarak o hatırlanacak ve halefi IV. Ramses’e zayıflamış bir krallık miras kalacaktı. III. Ramses’in yönetimi sırasında Mısır istilalar, ekonomik sıkıntılar ve firavunun gösterişli mezarını inşa etmekle görevlendirilen hoşnutsuz işçilerin kayıtlara geçen ilk genel grevi de dahil olmak üzere iç sorunlar yaşamıştı. Peki harem komplosu, onun düşüşünde bir etken miydi?

 

 

2012 yılında, antik DNA analizi, III Ramses’in mezarında bulunan ve çığlık atıyor gibi görünen mumyanın, onunla akraba olduğunu ortaya koymuş ve araştırmacılar bunun komplocu prens Pentawar’ın cesedi olduğu sonucuna varmışlardı. (C: Brugsch Pasha, The Royal Mummies, Chicago Üniversitesi)

III. Ramses’in mezarı

1886 yılında, papirüsün keşfedilip tercüme edilmesinden onlarca yıl sonra, olayla ilgili olağanüstü fiziksel kanıtlar ortaya çıkarıldı: III. Ramses’in mezarı.

Ancak gelecekteki arkeologları hayal kırıklığına uğratacak bir kararla, kazıyı gerçekleştiren antikacılar firavunun, diğer birkaç mumyayı da barındıran mezarındaki yerini doğru bir şekilde belgeleyemedi. Bu ihmal, III. Ramses’in nasıl öldüğünü ortaya çıkarabilecek önemli kanıtları ortadan kaldırdı. Ayrıca, III. Ramses olarak tanımlanan mumya da bu konuda herhangi bir ipucu sağlamadı. Etrafları sabırsız seyircilerle çevrili olan antikacılar, III. Ramses’in mumyasını hızla açtılar, ancak cesette herhangi bir yara izine rastlamadılar.

Firavunun yanına gömülen bir başka mumya ise daha da kafa karıştırıcıydı: yüzü çarpık, neredeyse çığlık atıyor gibi görünen daha küçük bir figür. Tören kıyafetleri giydirilmiş ve özenle mumyalanmış olan mezardaki diğer mumyaların aksine, bu küçük mumya basitçe koyun postuna sarılmış ve görünüşe göre kimliğine işaret eden herhangi bir tanımlayıcı yazı olmadan gelişigüzel bir şekilde mezara yerleştirilmişti. 

Bu gizemli, çığlık atan mumyanın kimliğinin asla belirlenemeyeceğini varsayan araştırmacılar, olayı çözdüklerini düşündüler. Görünüşe göre III. Ramses komplocular tarafından öldürülmemişti ve küçük bir eşin kraliyet hareminde güç kazanma girişimi olarak değerlendirilen komplo geçiştirilmişti.

Arkeoloji alanındaki teknolojik gelişmeler de daha fazla bilgi sağlamayı başaramadı: 1960’larda firavun üzerinde yapılan X-ray taramasında suikast izine rastlanmadı. Ancak bu hikayeyi ilgi çekici bulan arkeolog Susan Redford, 2002 yılında, III. Ramses’in mezarındaki sanat eserlerini yeniden inceleyerek komploya yeni bir bakış açısı getirdi.

Redford, mezar duvarlarındaki birkaç kabartmanın III. Ramses’in varislerini gösterdiğini fark etti. 

Ancak bir kabartmada farklı bir prensler grubu gösteriliyordu ki Redford bunu Pentawar’ın prestijine ve annesi Tiye’nin kraliyet statüsüne işaret ettiği şeklinde yorumladı. Eğer Tiye ikinci eş değil de kraliçe olsaydı, oğlunun taht üzerinde daha güçlü bir iddiası olurdu ki bu da nispeten önemsiz bir figürün böylesine önemli bir komplocu grubunu nasıl bir araya getirdiğine dair uzun süredir devam eden gizemi açıklardı.

Faili meçhul bir davayı yeniden canlandırmak

Kabartmalar darbe girişiminin ardındaki nedenlere ışık tutabilecek olsa da, adli arkeolojideki gelişmeler mumyaların yeniden incelenmesini mümkün kılana kadar 3.000 yıllık cinayet faili meçhul olarak kaldı. Bu fırsat nihayet 2012 yılında, uluslararası bir araştırmacı ekibi tarafından gerçekleştirilen BT taraması ve antik DNA analizi sayesinde geldi.

Yapılan son taramada III. Ramses’in karın içi organlarının, Mısır’ın şifa ile ilişkili tanrısı Horus’un heykelcikleriyle değiştirildiği ve boynuna ve ayaklarının etrafına Horus tılsımlarının yerleştirildiği ortaya çıktı. Dahası da vardı: III. Ramses’in boynunda kemiğe kadar inen derin bir kesik, onun gerçekten öldürüldüğünü gösteriyordu. Ayrıca DNA analizleri, III. Ramses’in, çığlık atıyor gibi görünen kimliği belirsiz mumyayla genetik olarak akraba olduğunu ortaya çıkardı, bu da araştırmacıları bu mumyanın komplocu prens Pentawar’ın cesedi olduğu sonucuna götürdü.

Peki harem darbesinin böylesine korkunç sonuçlara yol açtığı gözden düşmüş kraliçe Tiye’ye ne oldu? Tiye’nin mumyası henüz bulunamadığı için Redford onun antik Mısır’daki en ağır cezaya çarptırıldığını tahmin ediyor: yakılarak idam.

National Geographic editörü Peter Gwin’e göre, eski bir Mısırlı için bu, olabilecek en korkunç kaderlerden birini temsil ediyor – tamamen yok oluş. Antik Mısır’daki inanışa göre bir beden olmadan, ölümden sonra yaşama şansı yoktu. İhanet eylemi son büyük firavunun yaşamının sona ermesine sebep olsa da, gerçek motivasyonları asla bilinemeyecek olan bir kadın için bu acımasız bir son olacaktı.


National Geographic. 2 Ağustos 2024.

 

 

 

Bu yazı hakkında yorum bulunamamıştır. İlk yorumu siz ekleyebilirsiniz >

Yazıya Yorum Ekleyin

* Takma ad kullanabilirsiniz

* Yorumunuzda görülmeyecektir

 Evet   Hayır* Her defasında yeniden girmemeniz için