Blog

Eki19

İtalya’da Bulunan 17.000 Yıllık Bebek, Mavi Gözlü ve Koyu Tenliydi

Kategori: Arkeoloji ve Sanat Haberleri  |  Yorum: 0 yorum

etiketler  BebekGrotta Delle MuraİtalyaMavi GözPaleolitikSon Buzul Maksimum



İtalya’da Bulunan 17.000 Yıllık Bebek, Mavi Gözlü ve Koyu Tenliydi

Yeni bir çalışmaya göre, bebeğin küçük kalıntıları zayıf gelişim ve akraba evliliği belirtileri gösterdi.

 

Erman Ertuğrul - www.arkeofili.com

 

İtalya’da 17.000 yıl önce yaşamış erkek bebeğin iyi korunmuş kalıntıları, onun mavi gözlü, koyu tenli ve kıvırcık saçlı olduğunu gösterdi.

 

 

1998 yılında Grotta delle Mura mağarasında keşfedilen bebeğin iskeleti. C: Mauro Calattini; Owen Alexander Higgins et al. 2024.

Bilim insanları, yaklaşık 17.000 yıl önce güney İtalya’da yaşamış bir buzul çağı bebeğinin yaşam öyküsünü ortaya çıkardı ve çocuğun muhtemelen doğuştan gelen bir kalp hastalığı nedeniyle öldüğünü belirledi.

Yeni bir çalışmaya göre, bebeğin küçük kalıntıları zayıf gelişim ve akraba evliliği belirtileri gösterdi. DNA analizi, çocuğun erkek olduğunu ve muhtemelen mavi gözlü, koyu tenli ve neredeyse siyaha yakın koyu kahverengi kıvırcık saçlı olduğunu ortaya çıkardı.

Siena Üniversitesi’nden arkeolog ve çalışmanın yazarlarından biri olan Mauro Calattini, çocuğun mezarını 1998 yılında İtalya’nın “çizme topuğu” olarak bilinen güneydoğusundaki Puglia bölgesindeki Monopoli kasabasında yer alan Grotta delle Mura mağarasını kazarken buldu. Mezar, iki kaya levha ile örtülmüş ve bebeğin iyi korunmuş ve sağlam iskelet kalıntılarını içeriyordu. Mezar hediyeleri bulunmamıştı ve mağarada başka bir mezara rastlanmadı.

Buzulların maksimum seviyede olduğu 20.000 yıl önceki Son Buzul Maksimumu’ndan kısa bir süre sonra yaşamış bir bebeğin iyi korunmuş kalıntılarını bulmak nadir bir durum. O dönemde güney İtalya, kıta Avrupa’nın diğer bölgelerine göre biraz daha sıcaktı ve bu bölgenin, bebeğin gömüldüğü insanlar için bir sığınak sağladığı düşünülüyor.

İskelet analizi, çocuğun yaklaşık 1 yaş 4 aylıkken öldüğünü ortaya çıkardı. Çocuğun dişlerinde, fizyolojik zorlukları gösteren dokuz belirgin çizgi tespit edildi; bu da onun, anne karnında bile zorlu bir yaşam geçirdiğine işaret ediyor.

Çalışmanın ortak yazarlarından, Bologna Üniversitesi’nden arkeolog Owen Alexander Higgins ve Floransa Üniversitesi’nden antropolog Alessandra Modi, “Bebeğin dişlerinin ayrıntılı analizi, çocuğun bebeklik döneminde veya annesinin hamileliği sırasında yaşadığı sağlık sorunlarını ve stresi anlamamıza olanak tanıdı. Bu tür ayrıntılı bir analiz yapma fırsatını nadiren buluruz” diyor.

Bazı zorlukların, özellikle doğum öncesi olanların, çocuğun annesinden kaynaklanmış olabileceği belirtiliyor. Araştırma ekibi, bebeğin diş minesindeki izotopları inceledi. İçme suyundan ve diyetlerinden gelen izotoplar, büyüyen bir bireyin dişlerinde birikir ve onların nerede yaşadıkları hakkında ipuçları verir.

Higgins ve Modi, “Stronsiyum izotop analizi, annenin hamileliğinin son döneminde yerel bölgede kaldığını gösterdi” diyor. Araştırmacılar, annenin hareketliliğinin azalmasının kötü sağlık koşulları nedeniyle olabileceğini ve bunun da fetüsü etkilediğini öne sürüyor.

DNA analizi ayrıca bebeğin kalp kası proteinlerinin üretiminde yer alan TNNT2 ve MYBPC3 genlerinde mutasyonlar taşıdığını ortaya çıkardı. Bu mutasyonlar genellikle kalbin sol ventrikül duvarlarının zamanla kalınlaşıp sertleşmesine neden olan ve kalbin yeterince kan pompalayamamasına yol açan genetik bir durum olan hipertrofik kardiyomiyopatiye yol açar. Araştırmacılar, bu durumun çocuğun erken ölümüne katkıda bulunmuş olabileceğini söylüyor.

DNA analizi, çocuğun genetik olarak Villabruna kümesi adı verilen atasal bir gruptan gelen buzul çağı avcı-toplayıcılarıyla bağlantılı olduğunu da gösterdi. Villabruna soyunun 17.000 yıl önce İtalya Yarımadası’nda varlığı, araştırmacıların bu grupların buzul çağı sona ermeden önce bölgede olduklarını ilk kez net bir şekilde ortaya koydu.

Araştırmacılar, çocuğun muhtemelen Sicilya ve güney İtalya’ya yerleşen küçük bir atasal gruba ait olduğunu belirtiyor. Grubun küçük olması nedeniyle, çocuğun ebeveynlerinin arasındaki akrabalık evliliği olağan dışı değildi.

Araştırmacılar, “Nükleer genom analizi, ebeveynlerin yüksek derecede akraba olduğunu ve muhtemelen birinci dereceden kuzen olduklarını gösteriyor” diyor.

Akraba evlilikleri çoğu Paleolitik toplumda yaygın olmasa da, küçük grup büyüklüğü ve izolasyon, çocuğun geldiği güney İtalya’daki avcı-toplayıcılar arasında bunun oldukça yaygın olmasına yol açtı.


Live Science. 18 Ekim 2024.

Makale: Higgins, O.A., Modi, A., Cannariato, C. et al. (2024).

 

Bu yazı hakkında yorum bulunamamıştır. İlk yorumu siz ekleyebilirsiniz >

Yazıya Yorum Ekleyin

* Takma ad kullanabilirsiniz

* Yorumunuzda görülmeyecektir

 Evet   Hayır* Her defasında yeniden girmemeniz için