Blog

Tem27

İzmit’deki İmparatorluk Başkenti Nikomedia Ortaya Çıkıyor

Kategori: Arkeoloji ve Sanat Haberleri  |  Yorum: 0 yorum

etiketler  ÇukurbağDoğu RomaİzmitKocaeliNikomedia



MS 286-324 yılları arasında imparatorluğun başkenti olan ve antik kaynaklarda sıklıkla muhteşem kentsel peyzajı ile anılan Nikomedia’dan geriye ne kaldı?

 

Yazar: Uzay Can Ardal 

MS 286-324 yılları arasında imparatorluğun başkenti olan ve antik kaynaklarda sıklıkla muhteşem kentsel peyzajı ile anılan Nikomedia’dan geriye ne kaldı?

 

C: Çukurbağ Archaeological Project

 

Roma’nın muhteşemliğini hayal etmeye istekli olan turistler, İtalya’nın başkentinde bulunan Kolezyum ya da Forum’un harabelerini görebilirler. İmparatorluğun Doğu yarısındaki kalıntıları merak edenler, imparator Konstantin tarafından MS 330 senesinde dikilen Konstantin Sütunu’nu görebilmek için, eski adı Konstantinopolis olan İstanbul’u ziyaret edebilirler. Peki, MS 286-324 yılları arasında imparatorluğun başkenti olan ve antik kaynaklarda sıklıkla muhteşem kentsel peyzajı ile anılan Nikomedia’dan geriye ne kaldı?

Bir sanayi kenti olan İzmit, 1999 senesinde büyük bir depremle yıkıma uğrayana kadar, bu antik yerleşim yüzyıllar boyunca kaybolmuştu. Ancak deprem sonrası Kocaeli Arkeoloji Müzesi’nin gerçekleştirdiği kurtarma kazılarında, modern deprem yıkıntılarının arasından Nikomedia’nın kalıntıları gün yüzüne çıkmaya başladı. Son 20 yıldır, araştırmacılar, yerleşimin parçalarını bir araya getirmek ve gelecek kuşaklara aktarmak için, İzmit’de arkeolojik çalışmalar yürütüyor. Kendini Nikomedia’ya adamış bu bilim insanları arasında, Oxford Üniversitesi’nde ‘Nikomedia’ adlı Avrupa Birliği Projesi’nin direktörü olan ve başlangıçta eski bir mermer çöp yığınından başka bir şey olmadıkları düşünülen İzmit Çukurbağ bölgesindeki eserleri yayınları ile tanımlayan ve belgeleyen Tuna Şare-Ağtürk de bulunuyor. 

Aynı zamanda Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Arkeoloji Bölümü’nde öğretim üyesi ve 2013 yılından bu yana Çukurbağ Arkeoloji Projesi’nin bilimsel yöneticisi olan Şare-Ağtürk: “Bu keşif yalnızca bizim çalışma alanımız için değil, Dünya kültür mirası için de son derece önemli.” diyor.

Kent arkeolojisinin getirdiği, yağmacılık, modern binalar tarafından kuşatılmış daracık kazı alanları ve kamulaştırma ile ilgili zorluklar olsa da Şare-Ağtürk ve ekibi, Çukurbağ Mahallesi’nde anıtsal merdivenler ile ulaşılan, içerisi devasa heykeller ve renkli rölyefler ile süslenmiş görkemli bir imparatorluk sarayı kompleksine ait unsurları gün yüzüne çıkarıp, tanımladılar. Ekibin Kocaeli Arkeoloji Müzesi ile birlikte yürüttüğü TÜBİTAK tarafından desteklenen çalışmalarda, bu yapının 3. yüzyıl sonlarında Nikomedia imparatorluk başkenti iken, eş-imparatorluk reformu ile bilinen imparator Diokletianus tarafından yaptırıldığı anlaşılmıştır. Bu yönetim şekli sistemi başlangıçta iki eş-imparatorun olması dolayısıyla “diarşi” (Yunanca ikili), daha sonra bu sayının dörde çıkması ile “tetrarşi” (Yunanca dörtlü) adını almıştır ve o dönemde iç savaşlar ve darbelerle mücadele eden imparatorluğu istikrara kavuşturan kıvrak bir politik hamledir. 

Şare-Ağtürk: “Bu, kayıp antik başkent Nikomedia kenti hakkında şimdiye kadar gerçekleştirilmiş en kapsamlı keşif ve kompleksin içini süsleyen rölyefler üzerindeki tüm temsiller şehrin sosyo-politik tarihine yeni bir ışık tutuyor.” diyor.

Şare-Ağtürk’ün çalışmasının büyük kısmı kompleksi süsleyen 72 parça anıtsal mermer rölyef bloğunun analizi, restorasyonu ve 3 boyutlu rekonstrüksiyonunu içeriyor. Parçalar birleştirildiğinde, imparatorluk, mitolojik, ve agonistik sahnelerinin şaşırtıcı bir kombinasyonuyla dolu olan yaklaşık 50 metre uzunluğunda bir friz ortaya çıkmış. Rölyeflerin birçoğu antik şehrin canlı hayatını belgeler nitelikteki, tiyatro gösterileri, festival ve yarışmalar gibi tasvirlerin yanı sıra imparatorlar, muzaffer Romalı askerler ve onların savaş sonrası esir aldığı tutsakları gösteren büyük bir zafer geçidini betimliyor. Temsiller aynı zamanda Diokletianus’un politik becerisine de atıfta bulunuyor.

Frizin en can alıcı kısmında Doğu’nun imparatoru Diokletianus’un ve Batı’nın imparatoru Maximianus’un yani diarşi yönetiminin eş-imparatorlarının kucaklaşmak için birbirlerine uzandıkları sahne görülebilir. Basit bir selamlaşma hareketi olarak görünen şey, Şare-Ağtürk’ün açıklamasına göre aslında anlam yüklüdür. Eser aslında “diarşi propagandasının” en erken örneği ve akraba olmadıkları halde ortak bir amaç için bir araya gelen imparatorların “kardeş gibi uyumu” propagandasını desteklemeyi amaçlıyor. Bu samimi ‘imparatorlar kucaklaşması’ motifi tetrarşi dönemindeki tasvirlerde de sıkça görülür ve dört hükümdar arasındaki kardeşlik, benzerlik ve uyum kavramlarını aktarmayı amaçlar. 

Nikomedia’nın kucaklaşan imparatorlar rölyefi aynı zamanda artistik bir değişimi de gösterir. Şare-Ağtürk’ün aktardığı üzere dönemin ön cepheden gösterilen portrelerinin aksine kucaklaşan imparatorların başları profilden gösterilmiştir. Rölyef, insan formunun daha doğal tasvirlerini içeren Klasik sanattan Bizans döneminin daha soyut ve simgesel yorumlarına doğru bir geçişi işaret eder. Şare-Ağtürk: “Rölyefin stili ve ikonografisi Geç Antik ve Orta Çağ sanatını müjdeler ve sanat tarihinin önemli bir dönüm noktasındaki boşluğu doldurur.” diyor.

Şare-Ağtürk Çukurbağ buluntularının, antik dünya sanatından günümüze kadar korunmuş en iyi pigmentlerden bazılarını içerdiğini belirtiyor. X-ışını floresan spektroskopisi (XRF), kızılötesi ve morötesi ışık kullanarak multispektral inceleme yapan Şare-Ağtürk ve ekibi, Nikomedia’nın boyalı rölyeflerinin orijinalinde nasıl göründüğüne dair oldukça dikkat çekici bir çalışma da yürütmüş. Kızılötesi ışınlar altında incelenen Nikomedia rölyeflerinde tasvir edilen mızrak başları veya oklar gibi metal nesneler parıldamaya başlamış ve bu durum çıplak göze beyaz görünen bu bölümlerin aslında kızılötesi ışık altında parıldayan sentetik bir pigment olan Mısır mavisi ile boyandığını göstermiş. XRF ile incelenen diğer bazı eserlerde tespit edilen altın bileşenleri ise bir zamanlar bu heykellerin yaldızlı olduğunu göstermiş.

Renkler yalnızca estetik vurgular değildirler, aynı zamanda araştırmacılara ikonografik anlatımı çözmede de yardımcı olurlar. Şare-Ağtürk’ün aktardığına göre, örneğin frizde bir kişi mor giysi giyiyorsa bu onun saray ahalisinden bir birey olduğu anlamına geliyor. Çünkü mor, imparatorluk rengi olarak görülmekteydi ve sadece onların üzerinde gösterilmişti.

Şare-Ağtürk ve ekibinin TÜBİTAK, Harvard Üniversitesi ve Oxford Üniversitesi Avrupa Birliği Proje desteği alan bilimsel çalışmaları sonrası, şimdi yine Türkiye Kültür ve Turizm Bakanlığı, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nün desteği ve Kocaeli Arkeoloji Müzesi’nin başkanlığında Çukurbağ’da yeni kurtarma kazıları başlıyor. Bilimsel yürütücülüğünü Şare-Ağtürk’ün üstlendiği ve İzmit Belediyesi tarafından desteklenen bu yeni çalışmalarda Nikomedia’yaya dair birçok yeni veriye ulaşılması ve İzmit’te yeni bir arkeoparkın yaratılması hedefleniyor. Şare-Ağtürk “Doğu Roma İmparatorluğu başkentinin artık belirleyici bir anıtı var bu mirasın tüm yönleri ile çalışılması ve korunması gerekiyor.” diyor.

 

Bu yazı, Harvard Gazette’de 5 Haziran 2019’da yayınlanan Colleen Walsh’ın Doç. Dr. Tuna Şare Ağtürk ile yaptığı röportajdan Türkçe’ye çevrilerek güncellenmiştir.

 

www.arkeofili.com

Bu yazı hakkında yorum bulunamamıştır. İlk yorumu siz ekleyebilirsiniz >

Yazıya Yorum Ekleyin

* Takma ad kullanabilirsiniz

* Yorumunuzda görülmeyecektir

 Evet   Hayır* Her defasında yeniden girmemeniz için