Blog
Mezopotamya ve Levant’ta Suyun Tarihi ve Susuzluk
Bu ilk kentler büyük toplulukların büyük mimari planlar, yapılar, yönetim biçimleri ve benzeri diğer birçok verinin ve teknolojinin bir toplamı olarak olarak ortaya çıktı.
Tolunay Bayram - www.arkeofili.com
Su, doğa tarihinin başlangıçından beri yer kürede bulunuyor ve insanlık tarihinin başından beri hayati önem taşıyor.
Tüm canlılar gibi insan da suya her anlamda muhtaç ve su, biz insanların tarihinin başından beri kullandığımız bir kaynak.
Dünyanın dört bir yanında var olmuş bütün topluluklar suyun varlığına paralel olarak bulundukları bölgelerde yerleştiler. Yerleşikliğe geçişimizin temelinde de su bulunmaktaydı. İlk yerleşik topluluklar su kaynaklarına yakın yerlerde var oldu ve suyun kullanımı bu toplulukları varlık ve yokluk boyutunda etkiledi.
Suyun kuşku götürmez önemi düşünüldüğünde, ilk uygarlıkların ortaya çıkışında çok önemli bir rol oynadığı da kesin. İlk kentler Güney Mezopotamya’da kuruldu; yani binlerce bireyin bir düzen ve karmaşa içerisinde yaşamaya başladığı ilk kentler, kaynaklar ve bu kaynakların sınırları çok belirgin olan bir bölgede ortaya çıktı.
Bu ilk kentler büyük toplulukların büyük mimari planlar, yapılar, yönetim biçimleri ve benzeri diğer birçok verinin ve teknolojinin bir toplamı olarak olarak ortaya çıktı. Ancak kuşkusuz kentleri yaratan bu unsurlar içinde hidrolik mühendislik kenti yaratan en önemli etmenlerden biri. Su, kalabalık toplulukların bir arada yaşayabilmesinin temel koşullarından biri. Sürekli genişleyen, kaynak tüketen ve ihtiyaçlarını karşılamak durumunda olan kentler suya muhtaç, ancak ilk kentlerin nüfusu, yapısı, çevresel koşulları, sosyal organizasyonları, beslenme alışkanlıkları gibi konular düşünüldüğünde suyun tek başına varlığı da yetmiyor. Hidrolik mühendislik olmadan bu ilk kentler istikrar içinde yaşamayacak ve olasılıkla içinde bulunduğumuz kültür çok farklı bir yapıda şekillenecekti.
Bu nedenle suyun kontrolünün tarihi, kültür tarihimizin en önemli şekillendiricilerinden biri ve hala su, Orta Doğu’da yani ilk kentlerin doğduğu bu topraklarda kültürleri, toplulukları ve tarihleri etrafında şekillendiriyor.
Fırat Nehri.
Suyun kontrolü
Baraj demek pek doğru olmasa da, ilk su tutma işlevi amacıyla yapılmış olan yapı, bugün Orta Doğu’nun kurak bölgelerinde “Çanak Çömleksiz Neolitik” dönemin B evresi olarak bilinen tarih aralığında ortaya çıktı.
Ürdün’ün güneyinde Suudi Arabistan sınırında bulunan El-Cefr çöküntüsünde yapılan kazılarda oldukça kurak bir iklim koşulları içerisindeki bölgede hayvancılık odaklı yayla kültürünü sürdüren toplulukların mevsimsel olarak gelip gittiği küçük bir Neolitik köyde “V” şeklinde duvarlara sahip olan yapılar ortaya çıkarıldı. Hesaplamalar doğrultusunda 60 metreküp kadar su tutabildiği anlaşılan bu “baraj”, sel suyunun toplanması ile ilgili elde ettiğimiz bilinen en erken kanıt olma özelliğini taşıyor.
Bilinen ilk kuyular ise El-Cefr bölgesindeki köyün aksine, su kaynakları pek de kısıtlı olmayan bir bölgede ortaya çıktı. Levant’ın batısında bulunan Kıbrıs adasında yapılan çalışmalarda özellikle su altında kalmış olan kıyı bölgesi yerleşimlerinde bazı kuyular bulundu ancak kuyuların yegâne işlevinin su depolamak olmadığını gösteren bazı kalıntılar da mevcut. Tabi bu kuyular su kontrolünün en erken örneklerinden biri olarak Orta Doğu ve Doğu Akdeniz coğrafyasındaki Neolitik yaşam hakkında oldukça önemli bir veri.
Peki ya Neolitik dönemde ilk sabit örneklerini gördüğümüz su kontrolü anlayışı, Neolitik denilen ve tarımcı köy topluluklarının erken örneklerini de içine alan bu dönemde tarım için bir ön koşul muydu? Tarım için sulama kuşkusuz ön koşul, ancak bu sulamanın insan eliyle yapılmış olması gibi bir zorunluluk yok. Çünkü erken kültüre alınan bitkilerin çoğu uygun doğal şartların olduğu yani yıllık yağış miktarı kuru tarım olarak adlandırılan sulamaya gerek duymadan yapılan tarıma oldukça uygun bölgelerdi. Nitekim erken tarım alanları olarak bildiğimiz Yukarı Mezopatamya’da Toros etekleri veya Levant gibi bölgelerde bahsedilen kuru tarım koşulları Holosen başından beri mevcuttu.
Güney Mezopotamya’nın görkemli şehirlerinde bulunan Ziggurat denilen anıtsal yapılar.
Neolitik dönemden sonra
Neolitik sonrası tarımın iyice yaygınlaştığı Kalkolitik döneme geldiğimizde ise topluluklar için besin ekonomisi, yaşam standartları veya yaşam alışkanlıkları büyük bir sıçrama yaşamamıştı. Neolitik gelenek devam ediyor, tarımın yanında avcılık ve hayvancılık her zaman olduğu gibi ana geçim kaynaklarını oluşturuyordu. Aslında sıçrama ve daha sonrasında gelecek olan kentleşme, yeni bir teknolojik gelişme ile olacaktı. Ancak bu sıçrama istikrarlı bir şekilde doğa tarafından sulanan bölgelerde değil, bu bölgelerin aşağısında Güney Mezopotamya’da gerçekleşecekti.
MÖ 5. ila 6. binyıl civarlarında ortaya çıkan Obeyd olarak adlandırılan ve Mezopotamya’nın neredeyse tümüne yayılmış olan kültür döneminde yeni bir gelişme ortaya çıktı. Obeyd döneminde Mezopotamya’da ilk sulama sistemi geliştirildi. Choga Mami isimli yerleşimde bulunan sulama kalıntıları, aslında tarihin ilk uygarlığı olan Sümer İmparatorluğunun temel taşlarından biri anlamınada geliyordu. Zagros eteklerinde, Bağdat yakınlarında bulunan bu yerleşim, Oates’in tabiri ile Kuzey’in doğaya bağımlı erken tarım yerleşimleri ile Güney’in geniş ölçekli sulama sistemlerine dayanan Obeydekonomisinin gelişimi arasında kalan bir aşamayı temsil etmekteydi.
Obeyd’in geç dönemlerinde yaklaşık MÖ 3.900 civarında birkaç yüzyıl içinde Güney Mezopotamya’da ortaya çıkacak olan gelişmelerin merkezinde de Obeyd kültür döneminde ortaya çıkan yeni gelişmeler yatacaktı. Sulama sayesinde sağlanan tarımsal istikrar ve dahasında yoğun sulamanın yarattığı yoğun kaynak gelişimi, kültür ve diğer verilerle beraber inanılmaz yükselişe geçişe ön ayak oldu. Tarım faaliyetinden elde edilen fazla ürünün geri dönüşü, bunun etrafında şekillenen diğer kültürel atılımlar, tarihinin ilk uygarlığı olan Sümer uygarlığını ortaya çıkarmıştı. Ancak suyun kontrolü, tarihi başlatan Sümer için bu kadar önemliyken, bununla beraber suyun kontrolsüz kullanımı bu yüksek uygarlığın çöküşü için de önemli bir faktör olmuş olabilir miydi?
Pek çok tezi ve antitezi olan bu teorinin kesin olarak çöküşün ana etmeni olduğunu söylemek güç, ancak Sümer’in çöküşü belgesel kayıtlarda iç ve dış çatışmalar ile özetleniyor. Besin, yaşanmış olabilecek istikrarsızlık, bahsedilen çatışmalara kaynaklık etmiş olabilir. Bununla beraber doğruluk payı ne olursa olsun, yoğun sulama sonucunda Fırat ve Diclenin taşıdığı minarallerin tarım arazilerinde tuzlanmaya yol açmış olması ve tarımsal faaliyeti durdurma noktasına getirmiş olabileceği, çöküş sürecinin bir halkası olarak oldukça muhtemel bir senaryo sunuyor.
Bu yazı hakkında yorum bulunamamıştır. İlk yorumu siz ekleyebilirsiniz >