Euripides’in MÖ 5. yüzyıl oyunu Giritliler’de olduğu gibi Minotaur’a yapılan referanslar Yunan edebiyatında daha sonra tekrardan görülmeye başlamıştır. Bu oyunun büyük bir kısmı kayıp olsa da bazı parçaları günümüze ulaştı. Hikayede Minotaur’un doğumu üzerine yaşanan Pasiphae’nin deneyimleri ve Minos ile olan anlaşmazlığı anlatılır.
Helen mit ve öykülerinin büyük çaplı derlemesi olan Bibliotheca ise Theseus ve Minotaur hikayelerini içeren başka bir önemli kaynaktı. Yüzyıllardır araştırmacılar bu çalışmayı MÖ 2. yüzyıla tarihlemişti fakat daha sonraki araştırmalar MS 1. veya 2. yüzyıla ait olduğunu öne sürüyor. Kendisini Pseudo-Apollodorus olarak isimlendiren fakat gerçekte kim olduğu bilinmeyen bir yazar tarafından oluşturulan bu derleme yaratılış mitleri, tanrıların yükselişi, ve ölümlü kahramanların hikayelerini içeriyor. Minos, Pasiphae, Daedalus, Theseus ve Minotaur’un tüm hikayesi büyük bir detayla bu eserde anlatılıyor
Girit (Minoan) Uygarlığı
MÖ 5. ve 4. yüzyıllar Yunanlıları için Theseus, Atina’nın ulusal bir kahramanı olarak anılır. Minotaur’un zihinlerdeki yeri ise Girit’in uzak geçmişini anlamayı gerektirir. Girit MÖ yaklaşık 3000 yıllarında Akdeniz’in ticaret gücü olmaya başlamıştı. MÖ 2. binyılın ortalarından itibaren ise Mısır, Suriye, Ege adaları ve Yunan anakarasını içeren geniş çaplı bir ticaret ağının merkezi haline geldi.
Giritliler Akdeniz’in ticaret yolları boyunca yerleşimlerini kurdular ve kültürlerini de beraberinde getirdiler. Girit’in dili, sanatı ve tekstil ürünleri geniş çapta yayılmış ve kabul görmüştü. Yunan adaları üzerindeki Minos uygarlığı stilindeki yerleşim yerleri şehir planlamasının bile ihraç edildiğini açığa çıkarıyor. Atina’nın yaklaşık 120 km batısındaki Miken şehrinde ortaya çıkan Yunan kültürü, şimdi ise büyük bir hevesle hem Girit seramik stilini hem de Girit dilini özümsemişti.
MÖ 1450’den sonra Miken Yunanlıların doğu Akdeniz’de egemenlik kurmasıyla birlikte Girit gerilemeye başladı. Araştırmacılar tarafından Linear B olarak bilinen yazı dilleri, Minosluların dilinden uyarlandı ve şimdiki Yunancanın erken bir formu olduğu biliniyor.
Kral Minos’un mirası
1900’den 1903 yılına kadar İngiliz bir arkeolog olan Arthur Evans Miken Yunanlılarının, Girit tarafından yoğun bir şekilde etkilendiğine dair bir önseziyle adada kazı çalışmaları yaptı ve Knossos sit alanında bir kraliyet sarayı ve boğalarla bağlantılı olan birçok eşya buldu. Zeus’un oğlu ve Minotaur’un üvey babası büyük mitolojik Kral Minos’u onurlandırmak amacıyla keşfettiği antik Giritli kültürünü “Minoan” (Girit/Minos uygarlığı) olarak adlandırdı.
Minos ismi ise tamamen uydurma bir icat gibi görünmüyor. Knossos’ta bulunan tabletler çözüldüğünde, araştırmacılar “Minos” kelimesini bulduklarına sevindiler. Tarihçiler Minos’un tek bir kralın isminin olmadığı fakat genel olarak kendilerinden daha üstün konumdaki kraliçelerin eşi olan krallara verilen bir unvan olduğuna inanıyorlar.
Tarihçiler Minos uygarlığı gücünün ve kültürünün en yüksek noktasına yaklaşık MÖ Knossos’da dini ve idari amaçlarla kullanılan birçok muhteşem yapı, masrafları lüks ürün ticareti ile karşılanan fresklerle dekore edilmişti. Binalar boğalara olan saygıyı betimleyen canlı renklerle sahip eserleriyle kaplanmıştı. MÖ 1700 ila 1400 arasına tarihlenen freskler ve figürinler tauro-kathapsia denilen boğaların üstünden atlama ritüelini resmediyordu. Tahminen bu gelenek tanrılara adakların yapıldığı kutsal seremonilerde gerçekleşiyordu. Birçok dinde doğurganlığın sembolü olan boğalar ayin esnasında bir kraliyet sembolü olan labrys yani çift taraflı bir balta ile öldürüldü.
Minotaur’un hapishanesi olan Labirent’in kökenleri aynı zamanda Minos uygarlığının maddi kültüründe derinden uzanıyor, fakat araştırmacılar ilk ortaya çıkışı hakkında farklı teorilere sahip. Girit herhangi bir labirente ait arkeolojik kalıntıların bulunmamış olması sarayın kendisiyle eş anlamlı olan bir terim olabileceğini öne sürüyor. Labirent denilmesinin sebebi ise büyük karmaşık yapıdaki odalarından geliyor olabilir.
Diğer bir teori ise mitolojik bir Labirent’in tasarımının bir dans pistinden geliyor olabileceği yönünde. Homeros’un İlyada’sında Labirent’in tasarımcısı olan dahi Daedalus tarafından tasarlanan bir zeminden ve bu zemin üzerinde Girit aristokratı bir gencin dans ettiğinden bahsedilir. Belki de bu mozaik zamanla şeytani bir labirente dönüştü.
Mit ve gerçekler
MÖ 6. ve 5. yüzyıl Yunanlılarına göre Girit zamanında saygı, hayranlık ve korku duyulan kadim bir gücün hatırası olarak kabul edilebilir. Klasik dönemde birçok macera sonrası Atina’ya ihtişam kazandıran prens Theseus halkın yerel kahramanıydı ve şehrin bir simgesi olarak kabul gördü.
Aynı zamanda Atina’nın ana düşmanı ise Perslilerdi. Pers donanmasının MÖ 480 yılında Salamis’te yenilmesi ise Atina’ya askeri ve ticari anlamda güç kazandıran bir dönemin başlangıcı oldu. Çanak çömlek üzerindeki görülen Theseus ve Minotaur betimlemelerinde önemli ölçüde bir artış bu dönemde yaşandı.
Bazı araştırmacılar ise sanatçıların, Minotaur’u yabancı düşmanların bir sembolü olarak kullandıklarına inanıyorlar: Persliler o zamanın nasıl düşmanıysa, Girit de eski dünyada aynı konumdaydı. Theseus ise memleketini Girit’in egemenliğinden kurtarmak adına bu canavarı zapt ettiği için Atina’nın ihtişamını simgeler.
National Geographic. 1 Ekim 2019.
www.arkeofili.com
Bu yazı hakkında yorum bulunamamıştır. İlk yorumu siz ekleyebilirsiniz >