Blog
Neandertal DNA’mız Düşünme Biçimimizi Nasıl Etkiliyor?
Neandertallerden ne kadar farklıyız? Cevap: Eskiden düşündüğümüz kadar değil. Başka bir deyişle, bu soyu tükenmiş arkaik insan grubu hakkında ne kadar çok şey öğrenirsek, o kadar fazla benzerlik keşfediyoruz.
www.arkeofili.com
Modern insanın nörogelişiminde bu DNA’nın oynadığı rol üzerine inanılmaz araştırmalar yapıldı. İşte bazı bulguların genel bir özeti.
Herkesin genomunda bir miktar Neandertal DNA’sı olması muhtemel, peki bunun nörolojimiz için ne anlama geldiğini hiç merak ettiniz mi?
Neandertallerden ne kadar farklıyız? Cevap: Eskiden düşündüğümüz kadar değil. Başka bir deyişle, bu soyu tükenmiş arkaik insan grubu hakkında ne kadar çok şey öğrenirsek, o kadar fazla benzerlik keşfediyoruz. Bu keşif süreci, bazı insanların Neandertal DNA’sına sahip olduğunu öğrendiğimizden beri önemli ölçüde hızlandı. Bu DNA, modern insanlarla Neandertallerin geçmişte çiftleşmesi sonucunda geride kalmış genetik bir iz.
Peki, bu DNA insanların düşünme biçimini etkiliyor mu? Cevap: Bu, karmaşık ve incelikli bir konu.
Antik DNA’yı inceleyerek yok olmuş organizmaların genomlarını yeniden inşa etmeye veya analiz etmeye çalışan paleogenomik alanı oldukça genç bir disiplin. Bu da şu anki bulguların kesin sonuçlar olmadığını, ancak yine de son derece ilginç olduğunu gösteriyor.
Neandertallerin Zihinsel Kapasitesi
Neandertaller ilk olarak 19. yüzyılın ilk yarısında keşfedildi. İlk olarak 1829’da Belçika’daki bir mağarada bir bebek kafatası bulundu ve ardından 1848’de Cebelitarık’ta daha fazla kalıntıya rastlandı. O dönemin bilim insanları Neandertalleri ilkel olarak görüyordu. O dönemin önyargılı bakış açısı nedeniyle, Neandertaller kaba ve modern maymunlardan çok da zeki olmayan varlıklar olarak kabul ediliyordu.
Televizyonda gördüğünüz herhangi bir “mağara adamı” tasvirini düşünün—bu Neandertal algısı, günümüz popüler kültüründe hâlâ devam ediyor.
Ancak son birkaç on yılda, Neandertallerin aslında oldukça sofistike olduklarını öğrendik. Yaygın inanışın aksine, Neandertaller, Homo sapiens’e özgü olduğu düşünülen birçok bilişsel yeteneği paylaşıyordu, ancak bunları daha sınırlı bir ölçekte kullanıyordu.
Neandertaller aletler yapıp kullanıyor, un üretiyor, sembollerle iletişim kuruyor ve bunları ritüellerinde kullanıyordu. Hatta bitkisel ilaçlar kullandıkları bile düşünülüyor.
Eğer Neandertaller, eski bilim insanlarının sandığı kadar “aptal” değillerse, o zaman Neandertal DNA’sına sahip olan insanlar için bu ne anlama geliyor?
Neandertal DNA’sının Beyne Etkileri
Öncelikle, hiç kimsenin bir Neandertal beyni yok—sadece onların genetik mirasından bazı izler taşıyoruz. Mevcut kanıtlar, Avrupa kökenli bazı insanların daha uzun ve daha oval bir kafatasına sahip olabileceğini gösteriyor.
2019’da, Almanya’daki Max Planck Evrimsel Antropoloji Enstitüsü’nden paleoantropolog Philipp Gunz ve meslektaşları, Neandertal DNA’sının, insan kafatasının biraz daha az yuvarlak olmasına neden olan iki geni etkilediğini keşfetti. Bu genler UBR4 ve PHLPP1 ve bunlar nöron üretimi ve miyelin oluşumu (nöronların aksonlarını kaplayan ve sinyallerin iletimini hızlandıran yağlı tabaka) ile ilişkili.
Potansiyel uzun kafatası, GPR26 genine yakın konumlanan Neandertal varyantlarıyla da ilişkilendiriliyor. Bu genin nöronların düzenlenmesinde rol oynadığı düşünülse de işlevi tam olarak anlaşılmış değil.
Gunz ve ekibi, Neandertal DNA varyantlarının insan bilişini etkilediğine dair herhangi bir kanıt bulamadı. Yalnızca kafatasının şeklinde küçük değişikliklere neden olduğunu belirlediler. Ancak bu fark o kadar küçük ki, çıplak gözle algılanması neredeyse imkansız.
Başka bir araştırmada, Kafatası ve beyin morfolojisinde bazı farklılıklar gözlemlendi. Neandertal DNA’sı oranı yüksek olan bireylerin, görsel korteksleri ve intraparietal sulkusları arasında daha fazla bağlantı olduğu tespit edildi. Intraparietal sulkus, duyusal bilgilerin işlenmesi ve motor tepkilerin kontrol edilmesiyle ilgili bir beyin bölgesi. Araştırmacılar, Neandertal DNA’sının bu bireylerde işlevsel olduğunu ve sinir gelişimlerini etkileyebileceğini öne sürüyor.
Daha yakın tarihli bir çalışmaya göre, Neandertallerin sosyal biliş yerine görsel işlemeye daha fazla güvendiği ve bunun sonunda yok oluşlarına katkıda bulunmuş olabileceği düşünülüyor. Bu teori, Neandertallerin kültürü sürdürme konusunda daha zayıf olduklarını ve değişen kaynaklara uyum sağlamakta zorlandıklarını öne sürüyor.
Neandertal ve İnsan Genomları Üzerine Çalışmalarda Önemli Bir Gelişme
Neandertal ve modern insan genetik çalışmalarında önemli bir gelişme, tıbbi kayıtları tarayarak karşılaştırmalı veriler elde etmeyi mümkün kılan yöntemlerin ilerlemesiyle gerçekleşti. Özellikle 2016 yılında bir araştırma ekibi, Avrupa kökenli 28.000 yetişkinin elektronik sağlık kayıtlarını tarayarak Neandertal gen varyantlarının belirli hastalıklarla ilişkili olup olmadığını inceledi.
“Neandertal allellerinin (bir DNA molekülündeki nükleotid dizisinin belirli bir noktasındaki varyasyonlar) nörolojik, psikiyatrik, immünolojik ve dermatolojik fenotiplerle ilişkili olduğunu keşfettik ve doğruladık” diye yazdı araştırma ekibi çalışmalarında.
“Neandertal allelleri, depresyon ve güneş ışığına maruz kalmaktan kaynaklanan deri lezyonları (aktinik keratoz) için risk varyasyonlarının önemli bir kısmını açıklıyor. Ayrıca, belirli Neandertal allelleri hiperkoagülasyon (aşırı kan pıhtılaşması) ve tütün kullanımı gibi spesifik insan fenotipleriyle de önemli ölçüde ilişkilendirildi.”
Sonuçlar, bazı Neandertal genlerinin depresyon gibi nörolojik sorunlarla ilişkili olduğunu gösterdi. Bu durumun, sirkadiyen ritimlerimizdeki (uyku döngülerimizdeki) bozulmalarla tetiklenebileceği düşünülüyor. Diğer gen varyantları ise aktinik keratoz adı verilen, güneşin zarar verdiği kuru ve pullu cilt lekelerinin oluşumuyla bağlantılı. Neandertallerin, tarihöncesi Avrupa’nın güneş ışığına daha iyi uyum sağladıkları düşünülüyor; ancak, günümüzde yapay ışıkla aydınlatılmış bir dünyada bu gen varyantları artık adaptif bir avantaj sağlamaktan uzak.
Neandertal Genleri ve B1 Vitamini
Neandertal genleri ayrıca, Afrika kökenli olmayan modern insanların tiyamin (B1 vitamini) taşıma kapasitesine katkıda bulunabilir. Tiyamin, karbonhidratları enerjiye dönüştürmeye yardımcı olur, ancak vücudumuz bunu kendi başına üretemez; dolayısıyla besinlerden alınması gerekir. Neandertaller için bu, büyük olasılıkla et ağırlıklı beslenmelerinden ve fındık gibi doğal besin kaynaklarının tüketiminden geliyordu. Ancak, modern insanlar için işlenmiş gıdalarla beslenme eğilimi, yeterli tiyamin alımını zorlaştırabilir ve yetersiz beslenmeye neden bulunabilir.
Neandertal DNA’sı ve Otizm Arasındaki Olası Bağlantılar
Daha yakın tarihli çalışmalar, bazı nadir Neandertal gen varyantlarının otizme yatkınlığı artırabileceğini öne sürüyor. Modern insanlardaki Neandertal DNA’sını incelerken, araştırmacılar genellikle popülasyonlar arasında farklılık gösteren DNA noktalarına odaklanır. Bunlar, “tek nükleotid polimorfizmleri” (SNP’ler) olarak bilinir.
Bu çalışmada, araştırmacılar otistik bireylerin, etnik olarak eşleştirilmiş otistik olmayan bireylere kıyasla daha fazla nadir Neandertal SNP’sine sahip olma eğiliminde olduğunu tespit etti.
Ancak bu, otistik bireylerin “daha Neandertal” olduğu anlamına gelmez. Araştırmacılar, Scientific American’da şu açıklamayı yaptı: “Sadece taşıdıkları Neandertal DNA’sında, otistik olmayan bireylere kıyasla daha fazla nadir varyant bulunuyor.”
Araştırmacılar, otizmde Neandertal kaynaklı polimorfizmleri incelemek için üç büyük etnik gruptan – Siyahi Hispanik olmayanlar, Beyaz Hispanikler ve Beyaz Hispanik olmayanlar – veri topladı. Bu analizde Simons Foundation Powering Autism Research (SPARK), Genotype-Tissue Expression (GTEx) ve 1000 Genomes (1000G) gibi üç büyük veri tabanı kullanıldı.
Araştırmacılar, “NeanderScore” olarak adlandırılan ve bir bireyin genomundaki Neandertal DNA içeriğinin ortalamasını temsil eden ölçütün, etnik olarak eşleştirilmiş otistik olmayan kontrol grubuyla karşılaştırıldığında, en yüksek Beyaz Hispanik bireylerde, ardından Beyaz Hispanik olmayan bireylerde ve en düşük Siyahi Hispanik olmayan bireylerde olduğunu buldu.
Buna ek olarak, Neandertal DNA’sından türeyen belirli varyantlar ile otizmle ilişkili bazı özellikler arasında klinik bağlantılar tespit edildi. Bunlardan biri, SLC37A1 geninde yer alan rs112406029 SNP’siydi ve Beyaz Hispanik olmayan otistik bireylerde epilepsi ile anlamlı bir şekilde ilişkiliydi. Bu varyantın, epilepsili otistik bireylerde epilepsisi olmayanlara kıyasla daha sık görüldüğü, ayrıca ailesinde epilepsi öyküsü olan bireylerde daha da yaygın olduğu tespit edildi.
Neandertal DNA’sı Yavaş Yavaş Kayboluyor mu?
Araştırma ekibi, bu SNP’lerin düşük frekanslarının ve klinik ilişkilerinin, genetik olarak hafif zararlı olduklarını ve doğal seçilim yoluyla zaman içinde kademeli olarak elendiklerini gösterdiğini belirtiyor. Bu nedenle, bazı nadir Neandertal DNA varyantlarının, giderek genişleyen insan popülasyonu içinde seyrelerek yavaş yavaş kaybolması olası.
Neandertal DNA’sının modern insanlar üzerindeki etkileriyle ilgili araştırmalar halen devam etmekte olsa da, bu tür bulgular belirli hastalıklar veya özelliklerin genetik kökenleri hakkında anlayışımızı büyük ölçüde genişletiyor. Aynı zamanda, melezleşmenin günümüz insanlarının beyin gelişimini nasıl şekillendirdiğini anlamamıza yardımcı oluyor.
Scientific American. 21 Ocak 2025.
Bu yazı hakkında yorum bulunamamıştır. İlk yorumu siz ekleyebilirsiniz >