Blog

Ağu17

Ötzi’nin Anadolu Kökenli ve Koyu Tenli Olduğu Ortaya Çıktı

Kategori: Arkeoloji ve Sanat Haberleri  |  Yorum: 0 yorum

etiketler  AnadoluAntik DNAGenetikÖtziTen Rengi



Ötzi’nin Anadolu Kökenli ve Koyu Tenli Olduğu Ortaya Çıktı

Bilim insanları, her zamankinden çok daha yüksek kaliteli bir sonuç üretmek için modern teknikler ve karşılaştırmalı veriler kullanarak, daha önceki bir çalışmanın ardından on yıl sonra Ötzi’nin genomunu yeniden dizilediler.

Erman Ertuğrul - www.arkeofili.com

Genetik analiz, Ötzi’nin günümüzde Türkiye olan bölgeden göç eden çiftçilerin soyundan geldiğini ve koyu tenli olduğunu gösteriyor.


5.300 yıl önce yaşayan Ötzi, Anadolu’dan göç eden tarımcıların soyundan geliyordu. C: Max Planck Institute for Evolutionary Anthropology.

Alpler’in yükseklerinde, sırtına isabet eden bir okla öldürülmüş olarak bulunan 5.300 yıllık mumya Ötzi, İtalya’nın Bolzano kentindeki Güney Tyrol Arkeoloji Müzesi’ndeki özel soğutma odasına yılda 300.000 ziyaretçi çeken bir arkeolojik figür.

Yıllarca süren araştırmalar, Ötzi’nin son yemeğinden (kurutulmuş dağ keçisi ve siyez buğdayı ile geyik eti) bakır baltasının uzak Toskana kökenlerine kadar Buz Adam hakkında çok şey ortaya çıkardı. Ancak bu binlerce yıllık mumya, yaşına göre olağanüstü iyi korunmuş olsa da, Ötzi’nin hayatta nasıl göründüğüne dair çok az fikir veriyor.

Şimdi ise ayrıntılı bir genetik çalışma, Buz Adam’ın neye benzediği hakkında çok daha fazla şey ortaya çıkardı ve Kalkolitik Çağ cesedinin atalarının soyunun izini Anadolu’ya kadar sürdü.

Bilim insanları, her zamankinden çok daha yüksek kaliteli bir sonuç üretmek için modern teknikler ve karşılaştırmalı veriler kullanarak, daha önceki bir çalışmanın ardından on yıl sonra Ötzi’nin genomunu yeniden dizilediler.

Cell Genomics’te yayımlanan çalışma, Ötzi’nin koyu renkli gözlere ve koyu renkli cilt pigmentasyonuna sahip olduğunu, Yunanistan veya Sicilya’nın modern sakinlerinde yaygın olarak görülenden daha koyu bir cilde sahip olduğunu ortaya koyuyor. Ancak daha önce Ötzi, günümüzde Alplerde yaşayan Avrupalılarınkine daha çok benzeyen daha açık bir ciltle tasvir edilmişti.

Ötzi’nin ataları, Anadolu’dan göç ettikten sonra buradaki avcı toplayıcılarla büyük ölçüde melezleşmemişti. C: Max Planck Institute for Evolutionary Anthropology.

Ayrıca çoğu sanatçının sanatsal yorumunun aksine, aynı zamanda, bugün hâlâ sıkça görülen bir rahatsızlıktan muzdarip olduğu da anlaşılıyor – Ötzi kelleşiyordu.

Çalışma aynı zamanda diğer eski bireylerin DNA’ları ile karşılaştırmalar yaparak, Buz Adam’ın büyük ölçüde, tarımı yaklaşık 9.000 yıl önce Avrupa’ya, şimdiki Türkiye’den Yunanistan’a ve Balkan Yarımadası’na getiren Anadolulu tarımcılardan geldiğini ileri sürüyor.

Ötzi’nin genleri, o zamanlar Avrupa’da halihazırda yaşayan avcı-toplayıcı popülasyonlarla çok az karışım gösteriyor; bu da, topluluğunun küçük ve güzel ama uzak dağlık ortamlarında nispeten izole kaldığını gösteriyor.

Pensilvanya Üniversitesi’nde popülasyon genetikçisi olan ve yeni çalışmada yer almayan Iain Mathieson, “Ötzi’nin genomu, şimdiye kadar yayınlanan ikinci veya üçüncü antik insan genomuydu (Neandertalleri sayıp saymadığınıza bağlı olarak).” diyor.

Mathieson, Ötzi’nin genomunu dizilemek için yapılan 2012 çalışmasını dikkate değer bir başarı olarak nitelendiriyor, ancak o zamandan beri teknolojinin büyük bir hızla geliştiğini belirtiyor. “Artık daha olgun olan alanın bakış açısından, insanların yeniden incelemeye başladığını, daha yüksek kaliteli veriler ürettiğini ve bu ikonik bireye hakkını verdiğini görmek güzel.”

1991 yılında, bir grup Alman yürüyüşçü Avusturya-İtalya sınırı boyunca Tirol Alpleri’nin yükseklerinde tesadüfen buzdan çıkan Ötzi’yi keşfetti. Kalıntıları, 5.300 yıl sonra bile anında ilgi yarattı – gizemli mumya, sol omzuna giren ve bir atardamarını delen bir okla sırtından vurularak kanamadan ölmesine neden olmuştu. Ama neden öldürüldü? Ve vücudu nasıl bu kadar harika bir şekilde hayatta kaldı?

Teknolojik ilerlemeler sayesinde, Antik DNA çalışmalarıyla Ötzi hakkında yeni bilgiler öğrenmeye devam ediyoruz.

Ötzi’nin korunma durumu o kadar sıra dışı ki, önce çok daha modern bir ceset olduğu düşünüldü. Bir zamanlar benzersiz bir şansa sahip olan ölümünün zamanlaması ve yerinin hemen kar ve buzun altına kalıcı olarak gömülmesiyle sonuçlandığına inanılıyordu, fakat şimdi çeşitli dönemlerde elementlere maruz kaldığı görülüyor. Bu teori, Avrupa’nın buzulları eridikçe bu tür keşiflerin daha fazlasının olabileceğine işaret ediyor. (Ötzi bulunduğundan beri diğer insan cesetleri, at kalıntıları ve hatta asırlık kayaklar dağ buzullarından çıkarıldı.)

Diğer eski iskeletler üzerinde yapılan genetik araştırmalara göre, Ötzi’nin genlerinin önerdiği kahverengi gözler, kahverengi saçlar ve daha koyu ten rengi, Avrupa’nın Neolitik Anadolu göçmenlerinin tipik özellikleri gibi görünüyor. Mathieson, “Pigmentasyonla ilgili sonuçlar, yakınlardaki diğer popülasyonlar hakkında bildiklerimiz göz önüne alındığında beklediğimiz gibi.” diyor.

Bu gruplar, daha az güneşli havanın güneş ışığından D vitaminini daha kolay sentezleyebilen cildin öne çıktığı Avrupa’daki hayata oldukça hızlı bir şekilde adapte oldu. Dolayısıyla genomlar, Avrupalıların Tunç Çağı’nda çok daha açık ten tonlarına sahip olduğunu gösteriyor.

Araştırmacılar genellikle mumyalaşmanın ve hava şartlarına maruz kalarak geçen binlerce yılın, Ötzi’nin saçlarını yıprattığını varsaydılar. Sanatçıların rekonstrüksiyonlarında, kendisi her zaman saçlı olarak tasvir edildi. Bolzano’daki Eurac Mumya Araştırmaları Enstitüsü başkanı ve yeni çalışmanın ortak yazarı Albert Zink, “İnsanların tarihin çok erken dönemlerinde tarak kullandığını bilmemize rağmen, hepsi çok saçla gösteriliyor ve genellikle biraz vahşi görünüyor.” diyor.

Zink, öldürüldüğünde 40’lı yaşlarının ortasında olan Ötzi’nin erkek tipi kellikle ilgili genetik aleller taşıdığını bildiriyor. Dolayısıyla modern varsayımlarımızın aksine, diğer birçok saçsız orta yaşlı erkeğe benziyor olabileceğini öne sürüyor.

Ötzi, daha önce tasvir edildiği gibi açık renkli bir tene sahip değildi. C: Max Planck Institute for Evolutionary Anthropology.

Çalışma aynı zamanda Ötzi’nin atalarına da ışık tutuyor. Son yıllarda genetikçiler, Ötzi’nin atalarını Alpler’e getirenler de dahil olmak üzere Avrupa’yı dolduran göçlerin haritasını çıkarmak için Antik DNA’yı kullandılar.

MÖ 7.000’den başlayarak, çiftçiler Anadolu’dan Akdeniz’i ve Balkanlar’ı geçerek ve Tuna Nehri’ni takip ederek Orta Avrupa’ya göç ettiler ve beraberinde tarımı da getirdiler. Bu erken Neolitik çiftçi soyundan gelen insanlar, sonunda, en azından aralıklı olarak, yerel avcı-toplayıcılarla karıştı. Böylece MÖ 4. binyılın sonunda, Avrupa’nın büyük bir kısmındaki popülasyonlar, modern Avrupalılarda hala görülen, her iki gruptan da DNA taşıyor.

Ötzi’nin soyunun neredeyse tamamı, yüzde 90’dan fazlası bu Anadolu çiftçilerine ait çıktı. Hatta Ötzi’nin genomu, bu soyun, döneminin Avrupalıları arasında şimdiye kadar bulunan en yüksek oranını gösteriyor.

Zink, bölgede yaşayan avcı-toplayıcıların da büyük popülasyonlarda bulunmadığına dikkat çekerek, “Gerçekten Alpler’de oldukça izole bir ortamda yaşamış gibi görünüyor, bölgede çok fazla hareket olmuyordu, bu mantıklı çünkü oraya ulaşmak kolay değildi ve nüfus yoğunluğu kesinlikle çok yüksek değildi.” diyor.

Bu, Ötzi’nin soyunun neden Anadolu’daki çiftçi atalarından bu kadar çok olduğunu ve bölgenin avcı-toplayıcı popülasyonlarından nispeten az genetik etkiye sahip olduğunu açıklıyor.

Alpler zorlu bir doğal bariyer oluşturuyor ve Ötzi’nin genleri, onun nüfusunun, zorlu sıradağların kuzeyinde veya batısında yaşayan halklarla hiçbir zaman fazla karışmadığını gösteriyor. Ötzi’nin genomundaki nispeten küçük avcı-toplayıcı etkisi, Ötzi’nin kendi zamanından yalnızca birkaç düzine nesil önce ortaya çıkıyor, bu da Avrupa’nın daha önceki avcı-toplayıcı halklarının muhtemelen MÖ 5000 veya 4000’e kadar Alplerin güneyinde hayatta kaldıkları anlamına geliyor.

Yeni çalışma, Ötzi’nin batıya göç eden ve Avrupa popülasyonlarının şekillenmesine yardımcı olan Rus Bozkırlarından gelen halklarla ilgili olmadığını da açıkça ortaya koyuyor. Ötzi’nin Bozkır soyuna sahip olduğunu öne süren daha önceki DNA çalışmaları, muhtemelen bu atasal bağı hala koruyan modern DNA tarafından kontamine olmuştu.


Makale: KeWang,KayPrüfer,BenKrause-Kyora et al. 2023.

Bu yazı hakkında yorum bulunamamıştır. İlk yorumu siz ekleyebilirsiniz >

Yazıya Yorum Ekleyin

* Takma ad kullanabilirsiniz

* Yorumunuzda görülmeyecektir

 Evet   Hayır* Her defasında yeniden girmemeniz için