Blog
Proteinler, İnsan Türleri Hakkında Önemli Bilgiler Verebilir
Bu mikroskobik kalıntıların analizi, Homo sapiens ve Neandertallerin ortak atalarının kimliği gibi büyük evrimsel gizemlerin çözülmesine yardımcı olabilir.
www.arkeofili.com
Eski insanların kemiklerinde ve dişlerinde kalan protein kalıntıları, yakında bilim insanlarının türümüzün evriminin sırlarını çözme çabalarını değiştirebilir.
335 ila 236 bin yıl önce yaşayan Homo naledi adlı bir hominin türünün kafatası. C: Xinhua
Proteomik olarak bilinen teknik, son iki milyon yıllık insanlık tarihine yeni içgörüler getirebilir.
Araştırmacılar, proteomik olarak bilinen yeni bir tekniğin, atalarımızın vücutlarının yapıldığı proteinleri tanımlamalarına ve son 2 milyon yıllık insanlık tarihine dair yeni bilgiler edinmelerine izin verebileceğine inanıyor.
Bu mikroskobik kalıntıların analizi, Homo sapiens ve Neandertallerin ortak atalarının kimliği gibi büyük evrimsel gizemlerin çözülmesine yardımcı olabilir.
Teknolojinin sonuçları, son 20 yılda insanlığın geçmişiyle ilgili dramatik sırların ortaya çıkarılmasına yardımcı olan, yakın zaman önce geliştirilen antik DNA analizi teknolojisinin etkisini yansıtıyor. Bunlar, birçok modern insanın Neandertal genlerine sahip olduğunun ve iki türün son 100.000 yılda çiftleşmiş olması gerektiğinin keşfini içeriyor.
Doğa Tarihi Müzesi’nden Profesör Chris Stringer, “Önümüzdeki üç yılı, fosillerden ne kadar protein elde edebileceğimizi ve elde ettiğimiz örneklerden neler öğrenebileceğimizi dikkatlice değerlendirerek geçireceğiz. Umarım bunlar, eski proteinleri inceleyerek geçmişimiz hakkında çok şey öğrenebileceğimizi gösterir.” diyor.
Araştırmanın bir kısmı, ne kadar protein içerdiğini ortaya çıkarmak için bir fosilin üzerinden geçirilebilen ve elde taşınabilen tarayıcı kullanmayı içerecek. Stringer, “Bu şekilde, yalnızca en umut verici kafatasları ve kemiklere odaklanabiliriz. Çalışmamız için bize sunacak proteini olmayan fosillerden – ne kadar küçük olursa olsun – numune almaya çalışmamamız çok önemli.” diyor.
Proteomik biliminin gelişimi, bilim insanlarının eski insan fosillerinden çıkarılan DNA’yı analiz etmedeki başarısını takip ediyor. Bilim insanları, fosillerden elde edilen genetik materyal parçalarını inceleyerek, Afrika kökenli olmayan erkek ve kadınların bazı Neandertal genleri taşıdığını keşfettiler. Ayrıca, Sibirya’daki bir mağaradaki diş ve kemik parçalarında bulunan genetik materyalden, Denisovalılar adı verilen, daha önce bilinmeyen bir erken insan türünün varlığını da ortaya çıkardılar.
Ancak eski DNA analizinin bazı sınırlamaları var. Francis Crick Enstitüsü’nden Pontus Skoglund, “DNA hassastır ve özellikle sıcak koşullarda oldukça hızlı bir şekilde bozulur. Bu nedenle, esas olarak 100.000 yıldan daha eski olmayan ve orta derecede serin veya soğuk yerlerde bulunan fosilleri incelemek için yararlı.” diyor.
Yeni keşfedilen ve 18.000 yıl önce yaşadığına inanılan ‘hobbit’ insan türü Homo floresiensis’in kafatası.
Bu ikinci dezavantaj, Afrika’da evrimleşmiş bir tür olan Homo sapiens’i incelemek için özel bir sorun. Antik DNA, sıcak koşullar nedeniyle oradaki kazılardan elde edilen kafataslarında ve kemiklerde nadiren bulunur. Bu nedenle bilim insanları, eski erkek ve kadınların biyolojisini incelemek için başka yöntemler aramaya başladılar ve proteinleri ana hedef olarak belirlediler.
Vücudumuz, üretimi DNA’mız tarafından kontrol edilen proteinlerden yapılmıştır ve bu nedenle, yapıları çözülerek, eski bireylerin yapısına ilişkin içgörüler elde edilebilir. En önemlisi, proteinler sıcak koşullarda daha uzun süre hayatta kalır.
Bu ikinci avantaj, yeni keşfedilen birkaç şaşırtıcı tür hakkında yeni içgörüler kazanma umutları sunuyor. Bunlar, 2013 yılında Güney Afrika’da bulunan 300.000 yıllık bir hominin olan Homo naledi’yi içeriyor. Örnekler “ilkel” gibi görünse de, diğer kanıtlar onların da ölülerini gömdüklerini gösteriyor.
Ek olarak, Endonezya’daki Flores adasında bulunan – hobbit halkı lakaplı – küçük arkaik bir insan türü olan Homo floresiensis’in kökenleri de bilim insanlarını şaşırttı. Her iki bölgedeki koşullar, şimdiye kadar oradaki fosillerde DNA bulunmadığı anlamına geliyordu. Dolayısıyla bilim insanları, insanlığın bu alışılmadık versiyonlarının nasıl evrimleştiğinden emin değiller.
Ve sonra Denisovalılar var. Bilim insanları genomlarını çözmüş olsalar da, hala neye benzediklerini, nasıl davrandıklarını veya nasıl avlandıklarını bilmiyoruz. Stringer, “Bunların hepsi gerçekten ilgi çekici türler ve bizimle nasıl bir ilişki kurduklarına dair yalnızca zayıf bir fikrimiz var. Yani proteomik teknik kesinlikle orada yardımcı olabilir.” diyor.
Bununla birlikte, Skoglund, geçmişimizi incelemek için bir yol olarak proteinlerin kullanılmasının bir dezavantajı olduğunu da sözlerine ekliyor. “Proteinler DNA kadar bilgi taşımazlar. Bir DNA örneğinden alabileceğiniz maksimum bilginin yalnızca yaklaşık yüzde 1’ini içerirler. Bu, anlamlı analizler yapmak için yeterli veri üretebilmek için çok şeye ihtiyacımız olacağı anlamına gelir. Bu kolay olmayabilir.”
Bununla birlikte, proteomik şimdiden ümit verici sonuçlar veriyor. Kopenhag Üniversitesi’nden Frido Welker tarafından yapılan araştırmalar, Çin’deki Tibet platosundaki Baishiya Karst mağarasındaki bir hominin çene kemiği parçasında bulunan kollajen proteinlerinin Denisovalılarınkilerle eşleştiğini gösterdi.
Welker, “Bu, bir Denisovalı’nın neye benzeyebileceğine dair ilk ipucu ve proteomik biliminin insan evrimi anlayışımıza sunacağı çok şey olduğunu öne sürüyor. Kesinlikle cesaret verici.” diyor.
The Guardian. 5 Mart 2023.
Bu yazı hakkında yorum bulunamamıştır. İlk yorumu siz ekleyebilirsiniz >