Blog

Ağu24

Taş Devrine Dair Uydurduğumuz Mitler

Kategori: Arkeoloji ve Sanat Haberleri  |  Yorum: 0 yorum

etiketler  CinsiyetKadıni ÇocukTaş AletTaş Devri



 
Taş Devrine Dair Uydurduğumuz Mitler

Taş Devri dendiğinde çoğumuzun aklına elindeki taşları birbirine çarparak ateş yakmaya çalışan bir mağara adamı gelir. Gerçekte bu, gülünç derecede eksik bir tasavvurdur. Yalnızca yetişkin erkeklerin taş alet yapıp kullandığı ve bu taşların antik dönem insanının kullandığı tek malzeme olduğu varsayılır.

Taş Devri homininleri muhtemelen Moğolistan Tarihi Ulusal Müzesi’nden bu dioramada olduğu gibi alet yapımında tahta ve diğer malzemeleri de kullandılar. C: Nathan McCord/Wikimedia Commons

Her iki varsayım da en iyi halde sorgulanır, en kötü halde ise tamamen yanlıştır.

Öncelikle, ham maddelerle ilgili kalıplaşmış algıları ele alalım. Kenya’da yapılan yakın tarihli keşifler en erken taş aletlerin 3.3 milyon yıl kadar eski olabileceğini gösteriyor. Çin’de yapılan diğer keşifler ise (örneğin taş baltaları keskinleştirmek için kullanılan) kemik aletlerin 115.000 yaşında olabileceğini ortaya koyuyor. Bu incelemelerden insan atalarımızın kemik gibi dayanıksız malzemelerden alet yapıp kullanmadan yaklaşık üç milyon yıl önce taş alet yapmış olabileceği çıkarımında bulunmak mümkün.

Peki, primat atalarımızın 3 milyon yılı aşkın, diğer bir deyişle kemik, tahta ve lif gibi bozunur malzemelerden alet yapmalarından 30 kat daha fazla bir süre yalnızca taş alet yapmış olması mümkün mü? Bu sorunun cevabı evet, ancak durumun böyle olduğunu düşünmek mantık çerçevesini aşıyor. Bu konuya sunulacak daha iyi bir açıklama taş aletler çok uzun süreler boyunca varlığını koruyabilirken bozunur malzemelerin zamana karşı dayanıksız olması.

Malzemelerin korunma oranlarındaki bu farklılık uzun süredir tarihöncesi dönemlere dair bilimsel anlayışımızı etkilemekte ve bu etki her zaman olumlu değil.

Danimarkalı arkeolog ve küratör Christian Jürgensen Thomsen, 1830’larda “üç çağ sistemi” tanımladı.  Thomsen bu yorumsal çerçevede, insanlık tarihini Avrupa’nın kuzeyindeki arkeolojik alanlarda bulduğu alet türlerine göre sınıflandırdı. O dönemde Thomsen’in elinde analizine rehberlik edecek radyokarbon tarihleme veya dendrokronoloji (ağaç halkalarını sayarak tarihleme) gibi kesin tarihleme yöntemleri yoktu. Onun yerine Thomsen üst düşüm, yani bir arkeolojik alanda bulunan en eski materyalin en derinde gömülü olacağı prensibini kullandı. Ofisinizdeki çöp kutusunu düşünün: haftanın sonunda pazartesi attığınız çöp en altta, çarşamba attığınız çöp ortada, cuma attığınız çöp ise en üstte olacaktır.

Thomsen oluşturduğu sistemdeki en eski döneme Taş Devri, bir sonraki döneme Tunç Çağı, son döneme de Demir Çağı adını verdi, tüm bu isimleri o dönemde bulduğu en yaygın aletler üzerinden vermişti.

Yaklaşık 30 yıl sonra, İngiliz bilgin Sir John Lubbock, Thomsen’in sınıflandırmalarına Paleolitik (Eski Taş Devri) ve Neolitik (Yeni Taş Devri) terimlerini de ekledi. 150 yılı aşkın bir süre, Thomsen’in üçlü çağ sistemi ve Lubbock’un eklemeleri müze sergileri, arkeolojik araştırmalar ve akademik yorumlamalar için kullanışlı oldu.

Taş Devri ismini bir arkeolojik döneme uygulamak o dönem insanının yalnızca taş alet kullandığına ilişkin anlaşılması pek de güç olmayan bir varsayım oluşturacaktı. Bu da anlayışımızı gereksiz yere sınırlayacaktı. Peki, bu erken dönem için nasıl bir terim kullanılmalıydı? İlk Taş Devri’ne ne dersiniz? Kulağa tuhaf gelebilir, ancak bu oldukça doğru bir terim.

Eğer bir hayvan taş alet üretmek için gerekli bilişsel yeterliliklere ve mekanik becerilere sahipse bu hayvan bitki lifleri, kürk, deri, kemik ve tahta gibi diğer malzemelerden de kaba aletler yapmaya gerekli beceri ve yeterliliklere sahip demektir. Önemli beceriler yardım gerektiren işlerin belirlenmesi ve bu ihtiyacın karşılanması için malzemelerin şekillendirilmesidir.

İnsan olmayan hayvanlar bile, bu Yeni Kaledonya kargaları gibi materyaller kullanıyor. C: Auguste von Bayern/Max Planck Institute for Ornithology

Maymun ve kargalar da dâhil birçok hayvan taştan ve diğer dayanıksız malzemelerden alet yapıp kullanabiliyor. İnsansı atalarımızın bunu yapamıyor olduğunu düşünmek pek de mantıklı değil.

Varlığını en uzun süre koruyan malzemenin taş olduğunu düşününce Thomsen’in üçlü çağ sistemindeki en eski dönemin taş aletler üzerine yoğunlaşmış olması hiç de şaşırtıcı değil. Bizi asıl şaşırtan iyi korunmuş bu aletleri yapanların diğer malzemelerin kullanışlı özelliklerini göz ardı etmiş olması. Bu mantıksal bir yanılgı. Kanıt yokluğu yokluğun bir kanıtı değil, özellikle de arkeolojide!

İkinci bir kalıplaşmış algı da cinsiyetle ilgili. Neden çoğu insan taş aletleri yalnızca erkeklerin kullandığını varsayıyor? Bu varsayımın kaynağı, Batı toplumunun erkeklerin avcı kadınlarınsa toplayıcı olduğuna dolayısıyla evde kalmaları gerektiğine dair baskın ancak indirgemeci algısı. Yakın bir zamana kadar arkeologların büyük bir çoğunluğunun erkek olduğu gerçeğini de hesaba katarsak kadın ve hatta çocuk emeğinin akademide yeterli dikkati çekmediğini görürüz. Geçmiş insan topluluklarının yeniden tasavvurunda kadın ve çocuklara görünmezlermiş gibi davranılıyor.

Kadınlar genellikle, arkeolojik kayıtlarda yaklaşık 10.000 yıl öncesinde görülen seramik yapımı ve sepetçilikle ilişkilendiriliyor. Peki, neden seramik ve sepet de taş alet değil?  Yoğun emek gerektiren seramik ve sepet üretiminin oturur vaziyette yapılmasını dolayısıyla kadınları eve bağlamasını bu durumun nedeni olarak göstermek mümkün.

Tarihöncesinde kadın ve çocukların da yaşadığı bir şüphe götürmez bir gerçek. Bu apaçık gerçeği tekrarlamak gülünç derecede gereksiz, ancak arkeologlar da dâhil birçok insan hala taş aletlerin kesin surette erkeklerin elinde olduğunu varsayıyor.

Conkey ve arkeolog Joan Gero’nun yaklaşık 30 yıl önce “Arkeolojiyi Doğurmak: Kadın ve Tarihöncesi” adlı eserlerinde gösterdiklerine göre erkek, kadın, çocuk, herkes taş alet yapıyordu. Bugün de tüm dünyada kadın ve çocuklar taştan aletler yapıp kullanıyor, bunun yakın tarihte ortaya çıkmış bir olay olduğunu düşünmenin bir sebebi yok.  

Geçmiş bir döneme “Taş Devri” diyen ve “avcı erkek” stereotipine karşı koymada başarısız olan modern dünya, arkeolojiye ve topluma bir kötülük yapıyor. Dünya çapındaki birçok insan toplumunda ikili cinsiyet rolleri bulunmuyor. Bazı Yerli Amerikan toplumlarında aralarındaki sınırlar kimi durumlarda değişebilen beş farklı cinsiyet tanımı bulunuyor. 

Evet, cinsiyete ilişkin genel yönelimler ve davranışsal modeller var, vardı, ancak Batı toplumunun modern üyeleri gözlerini dört açıp bakarlarsa sınırlandırılmış olsalar da erkek, kadın ve çocukların işi yapmak ve hayatta kalmak için ne gerekiyorsa beraber yapmış olduklarına dair kolayca kanıt bulabilir.

Bir dahaki sefer yeni bir keşif yapıldığını, belki de en erken taş aletin bulunduğunu duyduğunuzda durup bir düşünün. Bulunan muhtemelen en eskisi değildir, bugüne kadar bulabildiğimiz korunmuş en eskisidir. Ve yine bir dahaki sefer elindeki taş aletle bir şeyler yapan bir mağara adamı resmi gördüğünüzde aklınızda o adamın yerine bir kadını koyun ve bu resimde saklı olan anlamları keşfetmeye çalışın. Böylesi bir tasavvur olmadan, insan atalarımız gerçekte olandan daha basit bir varoluşa indirgenir.


Sapiens.org. Stephen E. Nash. 19 Temmuz 2019.

Arkeofili / arkeofili.com

Bu yazı hakkında yorum bulunamamıştır. İlk yorumu siz ekleyebilirsiniz >

Yazıya Yorum Ekleyin

* Takma ad kullanabilirsiniz

* Yorumunuzda görülmeyecektir

 Evet   Hayır* Her defasında yeniden girmemeniz için