Blog
“Üç İç Denizin Ülkesi” Sergisi, Salt Beyoğlu’nda Ziyarete Açıldı
Serginin ismi, sanatçının taşı toprağı ve mavilikleri kadar kültür mirası ile mitlerinden ilham aldığı bir coğrafyaya işaret ediyor: Anadolu ve Trakya.
www.arkeofili.com
Handan Börüteçene’nin bugüne kadarki en kapsamlı sergisi“Üç İç Denizin Ülkesi” 14 Nisan 2023’e kadar Salt Beyoğlu’nda ziyaretçilerini bekliyor.
C: Mustafa Hazneci (Salt)
Garanti BBVA tarafından kurulan Salt’ın yeni sergisiÜç İç Denizin Ülkesi, kırk yılı aşkın süredir arkeoloji, tarih ve doğa odağında üreten Handan Börüteçene’nin bugüne kadar düzenlenen en kapsamlı sergisi olma özelliğini taşıyor.
Serginin ismi, sanatçının taşı toprağı ve mavilikleri kadar kültür mirası ile mitlerinden ilham aldığı bir coğrafyaya işaret ediyor: Anadolu ve Trakya.
7 Kasım’da Salt Beyoğlu’nda ziyarete açılan sergi, sanatçının mezuniyet projesi için yaptığı erken dönem işlerinden, ödüllü enstalasyonuKır/Gör’e (1985), 1987’de Urart Sanat Galerisi’nde gösterdiğiterracottaserilerinden, İstanbul’un kamuya açık mekânlarına yerleştirilen büyük ölçekli heykellerine kadar birçok eseri izleyiciye sunuyor.
Bellek yitimine meydan okuyan bir sanat pratiğinin izini süren sergi, Börüteçene’nin tutkularını, işlediği temaları, peşini ısrarla bırakmadığı meseleleri ve üretimindeki yeni açılımları bütünlüklü şekilde keşfetmeye olanak veriyor.
C: Mustafa Hazneci (Salt)
Arkeoloji ve sanatın şekillendirdiği bir zihin
İstanbul’da dünyaya gelen Börüteçene, doğup büyüdüğü kentin kapsamlı tarihi ile barındırdığı çok katmanlı görselliğin büyüsüne küçük yaşta kapılır. Geçmişe yönelik merak ve heyecanının belirginleştiği çocukluk yıllarında babasının kütüphanesinde bulup karıştırdığı arkeoloji kitapları, ailecek İstanbul Arkeoloji Müzeleri’ne yapılan ziyaretler genişlemekte olan tahayyülünde kalıcı izler bırakır. Annesi Hesna Hanım nakış ustasıdır; o çalışırken etrafa dağılan renk renk kristal boncuk, payet ve inciler sanatçının renk ve form ile kurduğu ilişkiyi pekiştirir.
İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nde seramik öğrenimine başlayan Börüteçene, “dört duvar” arasından çıkma arzusunun yanı sıra toprağın tarihinden öğrenme hevesi ile arkeolojik saha çalışmalarına katılır. Arykanda Antik Kenti’ndeki ilk kazı deneyimi, akademi öğreniminin son dönemine denk gelir. 1981’de mezun olan sanatçı, Paris’e yerleşir ve iki yıl boyunca (1982-1984) l’École nationale supérieure des Beaux-Arts’da Georges Jeanclos ve César’ın (Baldaccini) heykel atölyelerinde çalışır. İlk kişisel sergisini Paris’te açar, bir yandan da İstanbul’da düzenlenen önemli sergilere katılmayı sürdürür.
C: Mustafa Hazneci (Salt)
Akademi’nin İstanbul Sanat Bayramı kapsamındaki5. Yeni Eğilimler Sergisi’ne (1985)Kır/Görenstalasyonuyla katılır. Hacılar ve Çatalhöyük’teki Neolitik konutları örnek alarak kerpiç bir yapı inşa eder. İçini teknolojik aletlerden gazete, banknot ve türlü gündelik nesneye dönemin kutsallarıyla donatır ve izleyiciyi çivi yazılı tabletleri kırmaya davet eder. Türkiye güncel sanat anlatısında hatırlı bir yer edinen iş, 1980’lerin kültürel deneyimlerine paralel olarak tahribatlarla altüst olan şehir manzarasını irdelerken Börüteçene’nin sanat üretiminin iki ana damarını ve sarmal ilişkilerini ortaya koyar: Kültürler, çağlar, türler, insanlar arası iletişim ile bu iletişimden doğan bilgiyi içeren “yeryüzünün belleği”. SanatçıMutfak Ordusu(1984),Ütücüler(1985),Kırma/Gör(1985-1987) veKitle İletişimsizlik Araçları vs vs zzzz….bızzzz(1987) gibi işlerinde geçmiş, şimdi ve geleceği ilişkilendirmek üzere Neolitik çağdan günümüze biriken imge, nesne, metin ve formları kullanır.Yeryüzünün Belleği(1995) serisinde kültürel devamlılığı Hititler devrinden beri varlığını sürdüren Anadolu florası üzerinden ele alır: Hattuşa (Boğazköy) tabletlerindeki bilgiler doğrultusunda Kızılırmak yayı içinden topladığı türlü ot ile tohumun Troya ve Aiolis bölgelerinden gelen toprakla iç içe geçtiği görkemli “bellek kasaları” üretir.
C: Mustafa Hazneci (Salt)
Börüteçene için “yeryüzünün belleği” kavramı, kişisel tarihini de kapsar. Bilgi evreni genişledikçe geçmiş çağlardan tanışları da çoğalır: Sümerli Ludingirra, Hititli Teşup, Lesboslu Sappho ve Byzantionlu Moiro gibi. Bu ahbaplarıyla sohbetleri Paris’teki stüdyosundan Venedik kafeleri ve Akdeniz sahillerine elinden düşürmediği defterlerinde birikir. Bazen alıntı, çizim, karalama, bazen de şiir formatındaki bu notlar süzgeçten geçtikten sonraDenize şık Olan Kürenin Kitabı(1990) veKendime Gömülü Kaldım(1999-süregelen) gibi işlerin “doğum yazıları” ortaya çıkar. Bugüne dek sadece kataloglara basılı olan doğum yazıları, sergideki işlere eşlik ederek derinlikli bir sanatsal düşünce biçimini görünür kılar.
Sanatçı yıllar boyu İstanbul, Paris ve Kaş üçgeninde bir konargöçer olmayı sürdürür. Bu yer değiştirmeler zaman içerisinde işleriyle arasında, düşünsel olmasa da fiziksel bir mesafe yaratır. Yıllar önce koleksiyonlara giren ya da arkadaşlarına armağan ettiği bir grup iş kaybolur, izi bulunamaz veya türlü sebeple tahrip olur; İstanbul’un açık alanlarındaki heykelleri, mekânların kullanımları farklılaştıkça amaçlarından uzaklaşır ya da kaderine terk edilir. Kaydı tutulmamış, gözden ırak kalmış ve kayıp işlere vurgu yapan sergi, Türkiye’deki kültür mirası ve sanat eserlerine yönelik ihmalkâr tavra da dikkat çeker.
C: Mustafa Hazneci (Salt)
Salt’tan Amira Akbıyıkoğlu tarafından programlananÜç İç Denizin Ülkesisergisi,7 Kasım 2023 – 14 Nisan 2024tarihlerindeSalt Beyoğlu‘ndaücretsiz görülebilir. Sergi paralelindeki kamu programları saltonline.orgve Salt’ın sosyal medya kanallarında duyurulacak.
Bu yazı hakkında yorum bulunamamıştır. İlk yorumu siz ekleyebilirsiniz >