Mumyalama ya da ölüleri koruma süreci, bir zamanlar birçok eski toplumda yaygın görülen bir uygulamaydı.
Mumyalar ve mumyalama denildiğinde zihnimizde eski bir tapınakta ayaklarını sürüyerek yürüyen keten sargılı, canavarımsı, grotesk bir figür oluştuğundan, birçok insan için ölümü çağrıştırır. Gerçekten de onlarca yıldır mumyalar, korku filmlerine ve gotik romanlara konu oldu ve gizli dini törenler ile ilişkilendirilerek halkın yoğun ilgisini çekti.
Ancak mumyalama, antik dünyada, büyük bir dini öneme sahipti ve genellikle yetenekli uzman kişiler tarafından gerçekleştirilen yaygın ve onurlu bir gelenekti. Ölüleri kutsamanın ya da önemli bir dini inancı, özellikle ölümden sonra yaşam inancını, ifade etmenin bir yolu olarak uygulanırdı. Çeşitli kültürlerin, ölülerini mumyaladığı biliniyor.
En bilindiği Antik Mısırlılardır ancak Çinliler, Kanarya Adaları’nın antik halkı, Guançeler ve İnkalar da dahil olmak üzere Colomb öncesi Güney toplumlarının çoğunda mumyalama yöntemi kullanılıyordu.
Mumyalama İşlemi Nasıl Yapılır?
Mumyalama, bedeni kasıtlı olarak kurutarak ya da bedenin bozulmaması için ilaçlayarak, ölümden sonra koruma sürecidir. Genelde bu süreç, ölen kişinin vücudundan nemin çekilmesi, deriyi ve organları kurutmak için reçine gibi kimyasallar ya da doğal koruyucuların kullanılmasından oluşur.
Mumyalar ayrıca, “doğal” mumyalama olarak bilinen istemsiz ya da kazara gerçekleşen süreçlerle de oluşabilir. Ölen kişinin vücudu aşırı soğuk, çok kuru koşullara ya da çürüme sürecini azaltan başka bir çevresel faktöre maruz kaldığında, doğal mumyalama ortaya çıkabilir.
Nevada, Fallon’un dışındaki Ruh Mağarası’nda bulunan Kuzey Amerika’nın en eski mumyası, bir doğal mumya örneğidir. Hasırotuna sarılı bir şekilde sığ bir mezarda bulunan mumya, kuru hava ve mağaranın oksijeni az olması nedeniyle bozulmadan yıllarca korundu. 1940 yılında keşfedilen, 1.500-2.000 yıllık olduğuna inanılan bireyin, daha sonra 1990’larda radyokarbon tarihlemesi yapıldığında, 10.000 yıldan daha eski olduğu ortaya çıktı.
(Doğal Mumyalanma Nasıl Gerçekleşir?)
Buna karşılık, bilinen en eski doğal olarak korunmuş Mısır mumyası 5.500 yıl öncesine dayanıyor. Öldükten sonra vücudu keten ve kürkle sarılmış genç bir kadına ait olduğu biliniyor.
Doğal olarak korunmuş başka bir mumya ise Avrupa’nın bilinen en eski mumyası: Yaklaşık 5.300 yıl önce yaşayan Buzadam Ötzi, günümüz İtalyan Alpleri’nin bulunduğu bölgede öldürüldükten sonra 1991 yılında turistler tarafından kalıntıları keşfedilene kadar vücudu kar ve buzda bozulmadan korundu.
Mumyalama İşlemini Uygulayan İlk Medeniyet
En eski ve kasıtlı olarak yapılan mumyalar, Şili’nin Camarones Vadisi’nde bulundu. Bu vadi, ülkenin en kuzeyinde, Atacama Çölü adı verilen bir bölgede bulunuyor. Pasifik Okyanusu ile And Dağları arasındaki dar bir arazi şeridinde yer alan bu çöl, az yağış alan bir bölge ve Dünya’nın en kurak yerlerinden biri olarak kabul ediliyor. CNN, bölgede bulunan mumyaların 1917’de Arica kasabası yakınlarındaki Chinchorro Plajı’ndaki Alman arkeolog Max Uhle tarafından bulunduğunu bildirdi.
Mumyalar, Uhle’nin Chinchorro kültürü (9.000-3.100 yıl önce) olarak adlandırdığı, günümüz Güney Peru ve Kuzey Şili bölgesinde yaşayan insanlara aitti. Chinchorro halkı, kıyı köylerine yerleşti ve kabuklu deniz hayvanlarından yapılan çatal iğneleri kullanarak temel geçim kaynağı olarak balıkçılıkla ilgilendi. Ayrıca karada yaşayan hayvanları avlayıp, çevredeki yenilebilir bitkileri topladı.
Yayımlanan aynı CNN raporuna göre, Chinchorro’ların mumyalama uygulaması, bilinen ilk Mısır mumyalarından yaklaşık iki bin yıl önce, yani yaklaşık 7.000 yıl önce başladı. Uygulama zamanla daha karmaşık hale gelse de temel süreç aynı kaldı. Bu, yumuşak dokunun, organların ve beynin çıkarılmasından oluşan bir süreçti. İçi boş gövde daha sonra kurutulup, tekrardan birleştiriliyordu. Hasırotu, kurutulmuş bitki ya da diğer bitkisel maddelerle dolduruluyordu. Kollara ve bacaklara çubuklar sokuluyordu. Cesetlerin yüzüne kil maskesi yapılıyor, perukları sıkıca takılıyordu. Bu işlemler bittikten sonra mumya boyanıyordu.
Chinchorro toplumu, ilk başta (yaklaşık 7.050-4.500 yıl önce), mumyaları siyah manganezle boyuyordu. MÖ 2.500 yılından, MÖ birinci yüzyıla kadar kullanılan uygulamanın ortadan kalkmasıyla aşı boyası, manganezin yerini aldı. Bebekler, çocuklar, yetişkinler ve hatta anne karnındaki bebekler de dahil olmak üzere, Chinchorro toplumunun sadece seçkinleri değil, toplumun tüm kesimi mumyalanıyordu.
Mısır’da Mumyacılık
Mumyalama, en detaylı işçiliğine Antik Mısır’da ulaştı. İlk Mısır mumyaları arkeolojik kayıtlarda yaklaşık MÖ 3.500 yıllarında ortaya çıktı. Eski Krallık Dönemi’ne, başka bir değişle Piramitler Çağı’na (MÖ 2686-2181 civarı), gelindiğinde mumyalama geleneği, Mısır toplumunda iyice yer edinmişti. Sonraki dönemlerde, mumyalama, Yeni Krallık Dönemi’nde (MÖ 1550-1069 civarı) bir çeşit gelişmişlik zirvesine ulaşarak, bir geçim kaynağına dönüştü. Chinchorro toplumundan farklı olarak, Antik Mısır’daki mumyalama işlemi genellikle kraliyet ailesi, soylu aileler, hükümet yetkilileri ve zenginler gibi toplumun seçkinleri için yapılıyordu. Uygulama pahalı olduğu için sıradan insanlar nadiren mumyalanıyordu.
Antik Mısır’da mumyalama, toplumun dini inançlarıyla içe içeydi. Berkeley, Kaliforniya Üniversitesi’nde Mısırbilimci ve Mısır papirüsünde, başka bir değişle antik metinlerde, uzman olan Rita Lucarelli, “Antik Mısırlılar öte dünya inancına takıntılıydı.” diyor. “Yani dünyadaki yaşamdan sonra başka bir yaşamın olduğuna inanıyorlardı.”
Antik Mısırlılar, bir kişi öldüğünde, kişinin manevi özünün hayatta kaldığına inanıyordu. Bu öz, çok sayıda ilahi ve şeytani varlıkla karşılaştığı bir yolculuğun ardından, ölülerin tanrısı Osiris tarafından nihai kaderini belirleniyordu. Ölen kişi suçsuz bulunursa, cennette tanrılarla ölümsüz olarak yaşamasına izin veriliyordu.
Lucarelli, “Ölen kişinin manevi bölümünün bu yolculuğu yapabilmesi için bedenin sağlam kalması gerekiyordu.” diyor. Bu yüzden Mısırlılar, mumyalama işlemine bu kadar önem veriyordu ve süreci titizlikle gerçekleştiriyordu.
Ne yazık ki, günümüze kadar gelen Antik Mısır metinlerinde, gerçek mumyalama sürecinden çok az bahsediliyor. Lucarelli, sürecin aslından ziyade mumyalama ile ilgili ritüellerden daha çok bahsedildiğini belirtiyor. Bunun nedenle, sürecin detayları büyük ölçüde 5. yüzyılda yaşamış, Yunan yazarı Herodotus (MÖ 484-425) gibi Mısır dışı kaynaklar sayesinde günümüze ulaştı. Herodotus, “Tarih” adlı ünlü eserinde, mumyalama sürecinin üç aşamadan oluştuğunu, gösterilen çabaya ve özene bağlı olarak her birinin bir diğerinden farklılık gösterdiğinden bahsediyor.
En ayrıntılı kısım, önce beynin ve iç organların çoğunun, özellikle de karın bölgesinin vücuttan çıkarılmasıydı. Beyin genelde burun deliklerinden sokulan kavisli bir metal alet kullanılarak çıkarılırken, diğer organlar mide boyunca bir kesik atıldıktan elle çıkarılıyordu. Boş kalan yerlere, vücut dikilmeden önce mürrüsafi ve çin tarçını (kabuğunun kullanıldığı yaprak dökmeyen bir ağaç) gibi çeşitli hoş kokulu baharatlarla dolduruluyordu.
Lucarelli, “Kalp, hiçbir zaman vücuttan çıkarılmazdı,” diyor. “Çünkü Mısırlılar kalbin, aklı da içerdiği için, kişinin en önemli özelliği olduğuna inanıyordu.”
Daha sonra, vücudundaki tüm nemin emilmesi için ölen kişi tuzla kaplanarak 70 gün boyunca bekletiliyordu. 70 günün sonunda vücudu yıkanıp, keten bez içine sarılıyordu. Bandajların vücuda yapıştığından emin olmak için yapışkan bir reçine sürülüyordu. Herodotus kitabında, “Ceset daha sonra onu, bu amaç için özel olarak yapılan ve insana benzeyen içi boş bir ahşap tabuta yerleştiren akrabalarına teslim ediliyordu,” diyor. “Tabut kapatıldıktan sonra, ceset mezar odasında saklanıyordu.” (GC Macaulay tarafından 2008 yılında çevrilmiştir.)
Mısır’a seyahat eden ve Mısır hakkında yazan, MÖ 30-90 yıllarında yaşamış Yunan tarihçi Diodorus Siculus, mumyalama süreci hakkında birkaç yüzyıl sonra yeni bilgiler açıkladı. Siculus, “Library of History” adlı kitabında mumyalama işini yapan, mumyalayıcı adı verilen erkeklerin, bir aile mesleği olarak bu beceriyi öğrenen, yetenekli zanaatkârlar olduğunu söylüyor. Siculus kitabında mumyalayıcıların, “her türlü saygıya ve dikkate değer görüldüğünü, rahiplerle görüştüklerini ve hatta hiçbir engel olmadan tapınaklara girip çıktıklarını” söylüyor. Siculus, mumyalayıcıların çalışmalarını oldukça titiz olarak tanımlıyor, “kirpikleri ve kaşları olduğu gibi kalıyor, vücudun görünümü değişmiyor ve vücut şekli tanınabilir kalıyor.”
Roma’nın Mısır’ı yönettiği dördüncü yüzyıla gelindiğinde, Mısır mumyalama işlemi yavaş yavaş kayboldu. Lucarelli, “Hıristiyanlığın ortaya çıkmasıyla, mumyalama geleneği sona erdi.” diyor.
Bugün, çok nadir durumlar hariç mumyalama, unutulmuş bir sanat. Çoğu toplum bunu tuhaf ya da modası geçmiş, mazide kalmış bir sanat olarak görüyor. Yine de, bu geleneğin yankıları, sevdiklerimizi onurlandırmak için ölüleri mumyalamadığımız modern cenaze evlerinde görülebilir.
Live Science. Tom Garlinghouse. 15 Temmuz 2020.
www.arkeofili.com
Bu yazı hakkında yorum bulunamamıştır. İlk yorumu siz ekleyebilirsiniz >