< Geri dönün
Aktüel Arkeoloji Dergisi Sayı 66
Yayınevi: Aktüel Arkeoloji
ISBN: 13075756-066
329,00 TL (KDV Dahil)
Kargoya verilme süresi: 1 - 5 İş Günü
Ürün tükenmiştir!
Ürün temini hakkında bizimle iletişime geçebilirsiniz.
Yazar: Kolektif
Cilt tipi: Karton Kapak
Anadolu´nun zenginlikleri ve son dönem öne çıkan arkeolojik kazılarının yer aldığı bu sayının ana konusu olan "Antik Çağlarda Ekonomi" ile günümüze bir gönderme yapıyoruz. Ekonominin yalnızca bugün var olan bir sistem olmadığına vurgu yaparak, çağlar boyu insanın hayatını kuşatan ve zamanla kuralları olan bir sisteme evrilen yapısını okurlarımızla paylaşıyoruz. Anadolu´da son dönemde öne çıkan kazı çalışmaları ve önemli buluntular, Anadolu´nun arkeolojik olarak hala keşfedilmeye ne kadar açık olduğunu gösteriyor. Bu çalışmalardan belki de en önemlisi, kapağa taşıdığımız, Anadolu´da ilk kez keşfedilen SİN TAPINAĞI.
Yeni dönem ile birlikte Kültür ve Turizm Bakanlığı, yeni bir anlayış ile Türkiye’nin turizm hedefi çıtasını belirledi ve oldukça yukarı çekti. Bu hedef için kısa zamanda oldukça önemli görüşmeler ve ilkeler belirlendi, turizm sektörünün neredeyse tüm önemli aktörleri ile görüşüldü ve fikir alışverişi yapıldı. Bu süre zarfında dönüp baktığımızda arkeoloji ile ilgili hiçbir kurum, bilim insanı, üniversite ya da arkeoloji dünyasının aktörlerinden fikir alınmadı. “Siz ne düşünüyorsunuz, arkeolojinin çıtasını nasıl yükseltelim, nasıl daha fazla ödenek ve destek sağlayalım, kazıları ve restorasyonları genişletip, yeni müzeler, sergiler, konferanslar düzenleyelim, laboratuvarlar açalım, dışarıya bağımlılığımızı azaltalım?” diye konuşulmadı. Konuşulan tek konu, “Kazıların bütçesi geçen yıl biraz fazla olmuş, bu yıl biraz kısalım” gibi göründü. Zaten arkeologlar “Biz kendi yağımızda kavruluyoruz, daha fazla zorlamaya gerek yok” diye kendi aralarında çoktan konuşmuştu bile… Gerçekten kazı yapmak yetiyor mu arkeoloji dünyasına?
Arkeoloji salt bir bütünden oluşmuyor, bu nedenle arkeolojinin tanımını 21. yüzyılda yeniden yapmanın da önemli olduğunun altını çizmek gerekiyor. Arkeoloji artık eski arkeoloji değil. Dünya değişiyor ve bilim sürekli ilerliyor. Arkeolojiyi sadece toprağı kazmak olarak görmek artık bir yüzyıl öncesinin düşüncesi. Arkeoloji ile bilimi ne kadar iç içe koymalıyız? Bilimin kazı yapmaktan daha önemli hale gelmesi için kaç enstitü kuruldu? Kaç uluslararası projeye ortak olundu? Hala fotoğrafı bir bilim olarak görmeyen ve elinde arşivi olmayan onlarca kazı var. Dijital çağa geçememiş, fotoğraf arşivi olmayan müzeler, hiçbir ARGE’si, laboratuvarı olmayan kazılar ve üniversiteler olması hiç canınızı sıkmıyor mu? Türkiye’den ERC desteğini alan projeyi yürüten ekip, her yıl Avrupa’da bine yakın projeye ERC desteği verildiğini, Türkiye’den ise, son 5 yılda 20’den az projenin bu desteği alabildiğini söylüyor. Yani sorun bilimin üretiminde... “Ne üretiyoruz? Nasıl bilim yapıyoruz?” diye kendi kendimize sormamız gerekmez mi? Bu çıtayı yükseltmek için bakanlığın destek olması ya da Bakanlığı zorlayacak bir arkeoloji dünyası gerekmez mi? İğneyi kime çuvaldızı kime batırmalıyız? Arkeoloji dünyasında radikal dönüşümler yaşanmadığı sürece ve binlerce mezun yetenekli arkeolog, arkeoloji dünyasına kazandırılmadıkça bu sürecin değişebileceği pek muhtemel görünmüyor.
Arkeolojiyi nasıl bir gelecek bekliyor?
İçinde bulunduğumuz yeni dönemde Türkiye’deki birçok kurum bir değişim ve dönüşüm içerisinde. Yeni dönemin ilk Kültür ve Turizm Bakanı’nın arkeolojiye ilgisi önemli olsa da Bakanlığın ağırlığı turizme verdiği açık ara görülebilmekte. Bu, elbette, ülkenin ekonomik beklentisi ile de örtüşüyor. “Arkeoloji bu yeni sistem içinde kendini nasıl konumlandırmalı ve kendine nasıl yeni bir gelecek kurmalıdır?” düşüncesini ise pek dillendiren yok.
Ülkede hala at başı önde olan bir definecilik hakim ki defineciler dernek kurarak eğitim bile verebiliyorlar. Bu tür oluşumları engellemek yerine bunların önünü açan düzenlemeler ve göz yummalar ile bu sorun gittikçe büyüyor. Yakın zamanda yakalanması ile gündem olan binlerce eser ile olayın sadece polisiye yönünü alkışladığımız bir gerçek. Bir yandan UNESCO listeleri içinde yarışmak, bir yandan nitelikli turist getirmek arasında bocalarken, dünyanın en önemli arkeoloji coğrafyasının göz göre göre hoyratça yok edilmesine üzülmek kimin sorunu olmalı? “Namuslular namusssuzlar kadar cesur olmadıkça...” sözü belki arkeoloji dünyası içinde geçerli olmalı. Arkeologlar defineciler kadar cesur olmadıkça bu sorun kısa vadede çözüme ulaşmayacak gibi görünüyor.
Türkçe
2018
80 Sayfa
21,50 x 27 cm