< Geri dönün
Aktüel Arkeoloji Sayı 43
Yayınevi: Aktüel Arkeoloji
ISBN: 13075756-43
329,00 TL (KDV Dahil)
Kargoya verilme süresi: 1 - 5 İş Günü
Ürün tükenmiştir!
Ürün temini hakkında bizimle iletişime geçebilirsiniz.
Yazar: Kolektif
Cilt tipi: Kuşe Kapak
Osmanlı 18. yüzyılla birlikte kapısını Avrupalı gezginlere sonuna kadar açınca, yüzlerce gezgin bilgi, kaynak açısından hala bakir görülen yerlere doğru harekete geçtiler. Ne de olsa Avrupa sömürgeciliğinin en açgözlü olduğu zamanlardı. 1930’lu yıllara gelindiğinde Avrupa Devletleri dünyanın yüzde seksen beşini kolonileştirmişti. Kültür ve tarih açısından Osmanlı coğrafyası oldukça farklı hikâyelere ve tabi ki çelişkilere de sahipti. Osmanlı tebaası oldukça geniş bir yelpazeden oluşuyordu. Özellikle Rum ve Ermeni, hatta Müslüman yerleşimleri kültürel olarak antik çağdan kalma yerleşimlerin çevresinde ya da üzerinde ya da onlarla iç içe yaşıyordu. 18. yüzyıla kadar Osmanlı coğrafyasında yaşayan insanlar için geçmiş dönemlerden kalma kalıntılar arasında yaşamak, bu kalıntıları yeni yapılara devşirme malzeme olarak kullanmak oldukça normal bir durumdu. Bu kalıntılar onlar için oldukça sıradan ve para ile alınıp satılan bir değer değildi. Bu nedenle, ne kalıntılara zarar verir ne de birileri için toprağı kazıp bir pagan eserin ortaya çıkması için uğraşırlardı. Ta ki 18. yüzyılla gelmeye başlayan gezginler bunları almak, toplamak ve kazıp ortaya çıkarmak için kırsalda yaşayan insanlara para önerinceye kadar...
Artık bir zamanlar önemsiz olan kalıntılar gezginler ve sonrasında gelen eser toplayıcıları için çok değerli objeye dönüşmeye başladı. Bu durum özellikle kırsalda yaşayan insanlar için ek bir gelir anlamına geldiği için de eser toplamak, satmak ve bu eserleri ortaya çıkarmak amacıyla kazılar yapmak normalleşti. Ancak bu eserler pagan döneme ait olduğundan ve kendi dinleri ve kültürleri ile benzerlik taşımadığından çok hızlı bir şekilde önemsizleştirilip, gâvur malı sayılarak yok edilmeye başlandı. Bu olay örgüsünün günümüze yansıyan kısmı ise Anadolu’nun zamanla kültürelve tarihsel olarak tek tipleşmesi ve bununla birlikte kendi kültürüne ait olmayanı yok sayması oldu. Bunun son örneğini ise Mersin’de Elaiussa Sebaste antik kentinde ayakta kalmayı başaran Hellenistik Dönemden kalma bir mezar anıtının önüne dökülen molozlar oluşturuyor. Büyük bir bilinçsizliğin ispatı niteliğindeki yok sayma, hala Anadolu ile aramızda tarihsel ve kültürel bağımızı kuramadığımızın en önemli kanıtı olsa gerek.
Türkçe
Ocak - Şubat 2015