Blog
2023 Mayıs Ayında Öne Çıkan 10 Arkeoloji Haberi
2023 yılının Mayıs ayında, Türkiye’de ve dünyada dikkat çeken arkeolojik keşifleri bu listede derledik.
www.arkeofili.com
10- Büstler, Kayıp Tartessos Halkına Dair Yeni Bilgiler Veriyor
Yeni keşfedilen 2.400 yıllık büstler, İspanya’nın az bilinen Tartessos halkı hakkında şaşırtıcı yeni bilgiler sağlıyor.
Casas del Turuñuelo alanından Badajoz’da bulunan figürlerden ikisi. C: Samuel Sanchez, El Pais via CSIC.
İspanya’nın güneybatısındaki Badajoz’da yapılan bir arkeolojik kazı, Roma öncesi İber kültürü hakkında bildiklerimizi yeniden yazıyor. Milattan önce 5. yüzyıldan kalma beş taş büstün keşfedilmesiyle, yerel Tartessian kültürü hakkında daha önce kabul edilen anlatı tepetaklak oldu. Bu da, bölgenin eski sakinlerinin Yunanistan ve Etrürya’dakilere rakip olan sofistike bir uygarlık olduğunu açıkça gösteriyor.
9- Meksika’da Tanrı K’awil’in Nadir Heykeli Keşfedildi
Meksika’nın Yucatán Yarımadası’ndaki arkeolojik alanları birbirine bağlayacak olan Maya Tren Projesi kazılarında nadir bir taş heykel keşfedildi.
Maya tanrısı K’awil. C: INAH
Araştırmacılar, “Bu bulgu çok önemli çünkü tanrı K’awil’in çok az heykel temsili var. Şimdiye kadar Tikal, Guatemala’da sadece üç tanesini biliyoruz ve bu, Meksika topraklarında ortaya çıkanlardan ilklerden biri.” diyor. Bu tanrı daha çok resimlerde, kabartmalarda ve Maya kodekslerinde temsil ediliyordu. Bu nadir üç boyutlu tasvir, muhtemelen güneşle bağlantılı farklı bir tanrının yüzünü gösteren bir kabın kapağında bulundu.
8- Hun Prensesleri, Büyük İmparatorluk için Çok Önemliydi
Antik DNA ve mezar eşyaları, prenseslerin Kazakistan’dan Moğolistan’a uzanan devasa bir imparatorluk kurmaya yardım ettiğini gösteriyor.
Yüksek statülü kadınlar, eski bir göçebe imparatorluğunu birbirine bağlamada önemli bir rol oynamıştı. C: Galmandakh Amarsanaa
Hun İmparatorluğu toplumunun seçkin kadınları, uzak kabileler arasındaki ittifakları sağlamlaştırdı. Kanıtlar bir araya getirildiğinde, Asya Hunlarının uzak diyarlarını birbirine bağlamak için yüksek rütbeli kadınlara güvendiklerini gösteriyor. Hun hükümdarları muhtemelen kadın akrabalarını yerel liderlerle ittifak kurmaları için gönderiyorlardı. Daha büyük bir bölgeyi yönetmek istiyorsanız, yerinize güvenilir birini koymanız gerekir. Yerel elitleri bu prensesler aracılığıyla kontrol ediyorlardı.
7- Amerika’daki İlk İnsanlardan Bazıları Çin’den Geldi
Yeni bir genetik çalışma, Amerika’ya gelen ilk insanlardan bazılarının, son buzul çağında ve sonrasında iki farklı göçle gelen, şu anda Çin olan bölgeden gelen insanları içerdiğini ortaya çıkardı.
İkinci göç sırasında, aynı insan soyu Japonya’ya yerleşti ve bu, Amerika, Çin ve Japonya’da bulunan tarih öncesi ok uçları ve mızraklardaki benzerlikleri açıklamaya yardımcı olabilir.
Araştırmanın yazarlarından Yu-Chun Li, “Bulgularımız, Sibirya’daki Yerli Amerikalıların daha önce belirtilen atasal soyların yanı sıra, kuzey kıyı Çin’in de gen havuzuna katkıda bulunan bir genetik rezervuar görevi gördüğünü gösteriyor.” diyor. Li, ikinci göç sırasında, aynı insan soyunun Japonya’ya yerleştiğini ve bunun Amerika, Çin ve Japonya’da bulunan tarih öncesi ok uçları ve mızraklardaki benzerlikleri açıklamaya yardımcı olabileceğini söylüyor.
6- Güney Afrika’da 153.000 Yıllık Homo sapiens Ayak İzleri
Güney Afrika’daki arkeologlar, türümüz Homo sapiens’e atfedilen bilinen en eski izler olan 153.000 yıllık ayak izlerini keşfettiler.
153.000 yıllık ayak izi. Topuk sürüklemesi içerdiğinden alışılmadık derecede uzun ve dar görünüyor. C: Charles Helm
Araştırmacılara göre ayak izi kanıtları, yalnızca bu yüzeylerde bireysel veya grup olarak seyahat eden insanların bir göstergesi değil, aynı zamanda yaptıkları bazı faaliyetlerin de kanıtını sağlayabildiğinden, arkeolojik kayıtlara çok şey katabilir. Güney Afrika’da, modern insan davranışına dair ilk kanıtlar, takı gibi kişisel süslemeleri, karmaşık taş aletlerin geliştirilmesini, soyut sembollerin kullanımını, kabuklu deniz hayvanlarının hasat edilmesini ve kıyıdaki mağara ve kaya sığınaklarını içeriyordu.
5- Ermenistan’da 3.000 Yıllık Fırında Çuvallarca Un Bulundu
Ermenistan’daki arkeologlar, hala buğday unu yığınları içeren 3.000 yıllık bir fırının kalıntılarını ortaya çıkardılar.
Bu yapı, bir zamanlar tam ölçekli bir fırın olarak hizmet vermişti. C: Patrick Okrajek
Ermenistan’da 3.000 yıllık bir binanın kalıntılarında bulunan gizemli beyaz, toz halindeki bir madde yığınının eski un kalıntıları olduğu anlaşıldı. Arkeolog ekibi, geçtiğimiz sonbaharda Batı Ermenistan’daki Metsamor kasabasındaki bir arkeolojik alanda çalışırken ilginç bir keşif yaptı. Unun tespit edilmesi ve birkaç fırının kazılması üzerine ekip, antik yapının bir zamanlar büyük bir fırın olarak hizmet verdiğini fark etti.
4- İsrail’de 40 Ton Mermer Sütun Taşıyan Batık Keşfedildi
İsrail kıyılarında bir dalgıç, 1.800 yıl önce Türkiye veya Yunanistan’dan çıkmış olan ve 40 ton mermer eser taşıyan bir Roma batığı keşfetti.
Deniz tabanında yaklaşık 40 ila 45 ton mermer eser var. Geminin orta büyüklükte olduğu tahmin ediliyor. C: The Israel Antiquities Authority
Antik Roma dönemine ait gemi, süslü bitkisel desenlerle süslenmiş Korint sütunları, sütun başlıkları ve yaklaşık 6 metre uzunluğundaki mermer sütunlar dahil olmak üzere 40 ton mermer taşıyordu. Bu gemi, Doğu Akdeniz’deki bilinen en eski deniz kargo batığı olma özelliği taşıyor. Arkeologlar, mimari unsurların boyutlarına dayanarak ticaret gemisinin boyutunu hesapladı ve en az 181 tonluk bir yük taşıyabileceğini belirlediler. Sharvit’e göre bu yaklaşık 30 yetişkin erkek Afrika filine eşdeğer. Ayrıca gemi kalıntılarının konumunu ve açısını inceleyerek, geminin sığ sularda bir fırtınayla karşılaştığını ve geminin karaya oturmasını önlemek için umutsuz bir çabayla demir attığını düşünüyorlar.
3- Kaydedilen En Eski Öpüşme Ortadoğu’da Gerçekleşti
Araştırmacılara göre, insanlığın en eski öpüşme kaydı, Orta Doğu’da yaklaşık 4.500 yıl öncesine, yani bilinenden 1.000 yıl öncesine dayanıyor.
Eski Mezopotamya kil tabletleri, romantik yakınlığın bir parçası olarak öpüşmenin kanıtlarını gösteriyor. C: University of Copenhagen
Kanıtlar, eski Mezopotamyalıların öpüştüğünü ve uygulamanın kültürel olarak daha önce düşünülenden daha evrensel olabileceğini gösteriyor. Bilim insanları yeni çalışmalarında, öpüşmenin en eski Mezopotamya toplumlarının bazılarında uygulandığını ve bugüne kadar büyük ölçüde gözden kaçan MÖ 2.500’den kalma eski metinlerde belgelendiğini gösteren kanıtları vurguluyor. Ayrıca bulgu, öpüşmenin uçuk gibi ağız yoluyla bulaşan hastalıkların yayılmasına katkıda bulunmuş olabileceğine dair kanıtlara sağlıyor.
2- Uygur Bölgesinde Kadın Mezarında 2.700 Yıllık Eyer Bulundu
Uygur Özerk Bölgesi’ndeki bir kadın mezarında, deriden yapılmış yaklaşık 2.700 yıllık özenli bir at eyeri bulundu.
Çin’in kuzeybatısındaki Yanghai’deki mezardan çıkarılan deri at eyeri kabaca MÖ 700 ile 400 arasına tarihleniyor. C: Patrick Wertmann
Kuzeybatı Çin’deki bir mezarda, muhtemelen şimdiye kadar bulunan en eski, ayrıntılı bir deri at eyeri, kabaca MÖ 700 ile MÖ 400 arasına tarihleniyor ve şimdiye kadar bulunan en eskisi olabilir. Kurak çölde yaklaşık 2.700 yıl boyunca korunan eyer, Çin’in Sincan Uygur Özerk Bölgesi’ndeki Turpan Havzası’nda, Yanghai’deki bir mezarlıkta bir kadın mezarında bulundu. Kadın deri bir manto, yün pantolon ve kısa deri çizmeler giymiş ve sanki oturuyormuş gibi kalçasına deri bir eyer yerleştirilmişti. Radyokarbon tarihlemesine göre saman, geyik ve deve tüyü karışımıyla doldurulmuş iki inek derisi yastığı olan eyer MÖ 724 ile 396 yılları arasında yapıldı.
1- 25.000 Yıllık Kolyeden, Takan Kişinin DNA’sı Çıkarıldı!
Yaklaşık 25.000 yıl önce bir geyik dişi kolye ucuna sızan DNA, onu takan kadın hakkında önemli ipuçları verdi.
Sibirya’daki Denisova mağarasında delinmiş bir geyik dişi keşfedildi. C: Max Planck Institute for Evolutionary Anthropology
Eski eserlerden DNA elde etmek için kullanılan zararsız yeni bir teknik, onları yapan veya takan insanlar hakkında bize benzeri görülmemiş bilgiler veriyor. 25.000 yıl önce bir kolye olarak takılan söz konusu diş, muhtemelen kişinin göğsüne ve boynuna yaslandığı için terinden DNA emmişti. Bu insan, kolyeyi kendisi yapmış olsaydı, DNA’sını kolyeye sürmüş olabilir, ancak geri kazanılan büyük miktardaki DNA, onu takanın kendisi olduğunu gösteriyor. DNA, kadının şimdiye kadar sadece 1500 kilometre doğuda bulunan eski bir kabile ile yakından ilişkili olduğunu gösterdi.
BONUS
Gılgamış Destanı’nı Telefonunuzdan Dinleyin
Tarihin bilinen ilk süper kahramanı Gılgamış’ın serüvenlerinin anlatıldığı 4.000 yıllık Gılgamış Destanı’nı artık telefonunuzdan dinleyebilirsiniz. Arkeofili, İş Bankası Kültür Yayınları’ndan Sait Maden çevirisiyle çıkan Gılgamış Destanını seslendirdi. 12 tabletlik bu eşsiz destanı Youtube kanalımızdabulabilirsiniz!
Bu yazı hakkında yorum bulunamamıştır. İlk yorumu siz ekleyebilirsiniz >