Blog
2.900 Yıllık Tuğla, Kralın ve Bitkilerin Hikayesini Anlatıyor
Tuğlanın üzerinde, “Assur kralı Asurnasirpal’in sarayının mülkü” olduğunu belirten Akadca çivi yazılı bir yazıt var.
Buket Çağlayan - www.arkeofili.com
2.900 yıl önce bu kil tuğlanın üzerine Assur kralı II. Asurnasirpal’a ait olduğu yazıldı. Şimdi ise bu tuğla, kralın yaşadığı çevreyi anlatıyor.
Çamurdan yapılmış ve güneşte pişirilmiş olan 2.900 yıllık bu tuğlanın üzerinde, Assur kralı II. Asurnasirpal’e ait olduğuna dair çivi yazılı yazıt var. 2020 yılında dijital tarama sırasında kırıldığında araştırmacılar, antik DNA için daha önce açığa çıkarılmamış kil örneklerini alma fırsatını değerlendirdi. C: National Museum of Denmark
Bir grup araştırmacı ilk kez 2.900 yıllık bir kil tuğladan antik DNA’yı başarıyla elde etti. Şu anda Danimarka Ulusal Müzesi’nde bulunan kil tuğla, Kalhu antik kentindekiAssur kralıII. Asurnasirpal’ın sarayından geliyor. Bugün Nimrud’daki (günümüz Kuzey Irak’ı) Kuzeybatı sarayı olarak bilinen bu sarayın inşaatı MÖ 879 civarında başladı.
Tuğlanın üzerinde, “Assur kralı Asurnasirpal’in sarayının mülkü” olduğunu belirten Akadca çivi yazılı bir yazıt var. Bu durum, tuğlanın tam olarak on yıl aralığına tarihlenmesini mümkün kılıyor: MÖ 879’dan MÖ 869’a.
2020 yılında müzedeki bir dijitalleştirme projesi sırasında, araştırmacı grubu tuğlanın iç çekirdeğinden örnekler elde edebildi. Bu, tuğla yapıldığından bu yana DNA kontaminasyonu riskinin düşük olduğu anlamına geliyordu. Ekip, daha önce kemik gibi diğer gözenekli malzemeler için kullanılan bir prosedür uyarlayarak örneklerden DNA elde etti. Sonuçlar Scientific Reports dergisinde yayımlandı.
Çıkarılan DNA dizilendikten sonra araştırmacılar 34 farklı taksonomik bitki grubu belirlediler. En bol diziye sahip bitki familyaları Brassicaceae (lahana) ve Ericaceae (funda) idi. Temsil edilen diğer aileler Betulaceae (huş ağacı), Lauraceae (defne), Selineae (havuç ve maydanoz içeren aile) ve Triticeae (ekili otlar) idi.
Dr Sophie Lund Rasmussen kazı alanında. C: Sophie Lund Rasmussen.
Assur bilimciler, arkeologlar, biyologlar ve genetikçilerden oluşan disiplinler arası ekip, bulgularını Irak’taki günümüz botanik kayıtlarının yanı sıra eski Assur bitki tanımlarıyla da karşılaştırdı.
Tuğla, öncelikle yerel Dicle nehri yakınlarında toplanan çamurun saman, hasır veya hayvan gübresi gibi malzemelerle karıştırılmasıyla yapılmış olmalıydı. Üzerine çivi yazısı yazılmadan önce kalıpta şekillendirilip güneşte kurumaya bırakılmış olmalıydı. Tuğlanın asla yakılmaması ve doğal olarak kurumaya bırakılması, kilin içinde hapsolmuş genetik materyalin korunmasına yardımcı oldu.
Makalenin ortak yazarı Dr. Sophie Lund Rasmussen, “Bir kil kütlesi içinde kontaminasyona karşı etkili bir şekilde korunan antik DNA’nın 2.900 yıllık bir kil tuğladan başarıyla çıkarılabildiğini keşfetmek bizi kesinlikle çok heyecanlandırdı. Bu araştırma projesi, bilimde disiplinler arası işbirliğinin öneminin mükemmel bir örneği; çünkü bu çalışmada yer alan çeşitli uzmanlıklar, bu materyalin araştırılmasına ve ortaya çıkardığı sonuçlara bütünsel bir yaklaşım sağladı.” diyor.
Bu tek tuğlanın sunduğu merak uyandırıcı anlayışın yanı sıra, yeni çalışma, eski bitki örtüsünü tanımlamak için dünya çapında çeşitli yerlerden ve tarihi dönemlerden gelen birçok arkeolojik kil kaynağında kullanılabilecek bir kavram ve yöntemin kanıtı olarak hizmet ediyor. Kil malzemeler neredeyse her zaman dünya çapındaki herhangi bir arkeolojik alanda bulunur ve bulundukları bağlamlar nedeniyle sıklıkla kesin olarak tarihlendirilebiliyorlar.
Bu çalışma yalnızca çıkarılan bitki DNA’sını tanımladı çünkü bunlar en yaygın ve en iyi korunmuş örneklerdi. Ancak örneğe bağlı olarak omurgalılar ve omurgasızlar da dahil olmak üzere tüm taksonlar potansiyel olarak tanımlanabilir. Antik biyoçeşitliliğin doğru tanımlarını sağlama yeteneği, günümüzdeki biyoçeşitlilik kaybını daha iyi anlamak ve ölçmek ve eski ve kayıp uygarlıklara dair daha derin bir anlayış kazanmak için değerli bir araç olacak.
Makalenin ortak yazarlarından Dr. Troels Arbøll, “Tuğlanın üzerindeki yazı nedeniyle, kili belirli bir bölgedeki nispeten belirli bir zaman dilimine tarihlendirebiliyoruz; bu da tuğlanın, tek bir alan ve çevresine ilişkin biyolojik çeşitlilik bilgisinin zaman kapsülü olarak hizmet ettiği anlamına geliyor. Bu durum da araştırmacılara antik Assurlulara eşsiz bir erişim imkanı sağlıyor.” diyor.
University of Oxford. 22 Ağustos 2023.
Makale: Arbøll, T.P., Rasmussen, S.L., de Jonge, N.et al.(2023).
Bu yazı hakkında yorum bulunamamıştır. İlk yorumu siz ekleyebilirsiniz >