Blog
Buğday, Eski Çin’de Özel Sulama Yöntemiyle Yetiştirilmiş
Buğday ve arpa gibi bu Bereketli Hilal mahsülleri, yaklaşık 4.000 yıl önce Doğu Asya’ya getirildiğinde, ortaya çıktıkları yere kıyasla belirgin şekilde farklı bir iklimle karşılaşmışlardı.
Zeynep Şoray - www.arkeofili.com
4.000 yıl önce amaca yönelik bir sulama uygulaması, güneybatı Asya’dan getirilen yeni tahılları yetiştirmek için kuzey Çin’de benimsendi.
Çin’in Loess Platosu bölgesi yakınlarındaki Liujiaxia’da Sarı Nehir’in bir görüntüsü.
Ama hikaye buradan sonra daha da karmış bir hal alıyor. Buğday ve arpa yaklaşık aynı zamanlarda buraya geldi, ancak ilk çiftçiler sadece buğday için su yönetimi tekniklerini kullandılar. Sonuçlar, evcilleştirilmiş mahsullerin yayılımının ve bunları en iyi şekilde kullanma bilgisinin zaman ve mekandan bağımsız olarak izlenebileceği konusunda farkındalık yaratıyor.
Çeşitli önde gelen kurumlardan araştırmacılarla bu çalışmada işbirliği yapan arkeoloji doçenti Xinyi Liu, “Bu bölgede buğday yetiştiren öncü çiftçiler, yeni tanıtılan bu tahılın yükselen talebini karşılamak için suyu yönetti. Su yönetimi ya kasıtlı sulama ya da daha yüksek su tutma kapasitesine sahip topraklarda stratejik ekim yoluyla sağlanmış olabilir.” diyor.
Öte yandan, ilk çiftçiler diğer yeni tahıl olan arpayı, o zamanlar kuzay Çin’de yerel olarak evcilleşitirilmiş ve en yaygın olarak yetiştirilen tahıl olan darının başka bir türüymüş gibi yağmurla beslenen bir sistemde herhangi bir sulama yöntemi kullanmadan yetiştirebilmişlerdi.
Sulama ile tanışma
Hem buğday hem de arpa, arkeologlar tarafından Bereketli Hilal’in güneybatı Asya’daki engebeli tepelik bölgeleri olarak bilinen ve başlangıçta kış mahsulü olarak yetiştirdikleri bir bölgede evcilleştirildi. Geleneksel olarak buradaki çiftçiler, yazın kuraklık döneminden kaçınmak için tohumlarını sonbaharda ekerler ve bir sonraki kuraklık mevsiminden önce ilkbaharın sonlarında veya yazın başlarında hasat ederlerdi.
Buğday ve arpa gibi bu Bereketli Hilal mahsülleri, yaklaşık 4.000 yıl önce Doğu Asya’ya getirildiğinde, ortaya çıktıkları yere kıyasla belirgin şekilde farklı bir iklimle karşılaşmışlardı.
Liu, “Her yaz Doğu Asya musonu, yılın geri kalanında kurak olan bir bölgeye Pasifik Okyanusu’ndan yağmur getirir. Bu ortam yağmurla beslenen darı yetiştiriciliği için mükemmeldir çünkü bu yerel tahıllar kuraklığa dayanıklıdır, ancak yaz büyüme mevsiminde önemli ölçüde suya ihtiyaç duyarlar. Fakat burada buğday yetiştirmeye çalışırsanız durum değişir, çünkü hem su ister hem de büyüme döngüsü yağmur mevsimine uymaz.” diyor.
Liu ve meslektaşlarının öğrenmek istedikleri şuydu: Kuzey Çin’de yeni tahıllar yetiştirmeye çalışan çiftçiler, bunları desteklemek için yeni sulama sistemleri de getirdiler mi?
Liu, “Yeni bir sulama sisteminin kullanılması, akademisyenlerin zaten üzerinde spekülasyon yaptığı bir konuydu, ancak şimdi doğrudan kanıt arayacak teknolojiye sahibiz.” diyor.
Nispeten yeni teknikler kullanılarak, bitki büyümesi sırasındaki eski su ve toprak koşulları dahil olmak üzere mahsullerin gerçek büyüme koşulları, kömürleşmiş bitki kalıntılarının kararlı karbon ve nitrojen izotop bileşimleri kullanılarak ölçülebilir. Bu yöntemler, ilk olarak bitki biliminde günümüz tarımının çevresel koşullarına ilişkin araştırmalar için geliştirildi ve daha sonra arkeolojik araştırmalara da uygulandı.
Benzer yaklaşımları kullanan önceki çalışmalar, Avrupa ve Orta Doğu’daki erken dönem mahsül yönetimine önemli ölçüde ışık tuttu. Bu araştırma, yenilikçi sorularla Doğu Asya muson ortamlarına uygulanan ilk girişimlerden biri olma özelliğini taşıyor.
Bu çalışma için bilim insanları, Çin’in Loess Platosu’nda 8.000 yıldan uzun bir zaman dilimine tarihlenen 50’den fazla arkeolojik alanda buğday, arpa ve darı gibi tahıl bitkilerine ait 35.000’den fazla kömürleşmiş tohum kalıntısı belirlediler. Bu koleksiyondan seçilen bitki kalıntılarına radyokarbonla tarihlendirme yapıldı ve izotopik olarak ölçüldü.
Sonuçlar buğday ve arpa arasında büyük farklılıklar olduğunu gösterdi.
Kurak yerel ortama rağmen, tüm zaman dilimlerinden buğday örneklerinin çoğunluğu, optimum sulama eşiğinin üzerinde izotopik değerlere sahipti, bu da büyümelerinin su mevcudiyeti ile sınırlı olmadığını gösteriyordu.
Liu, “Bunu buğday ve arpanın bu bölgeye yeni geldiği Qijia kültürü döneminde görüyoruz. Buğdayın izotopik verileri, 4.000 yıl öncesinden beri açık bir şekilde önemli düzeyde su manipülasyonu olduğunu gösteriyor ve bu da yeni mahsulün onu desteklemek için su yönetimi stratejileriyle geldiğini gösteriyor.” diyor.
Basit hendekler etkili olabilir
Liu, bu kanıtın tek başına büyük ölçekli sulama anlamına gelmediğini, bunun yerine buğday mahsulerinin stratejik olarak yerel kaynaklara yakın ya da yüksek su tutma kapasitesine sahip topraklarda, suyun en iyi olduğu alanlarda ekilmiş olabileceğini belirtiyor.
Liu, “Böyle alanlarda, suyu dağıtmak için küçük hendekler yeterlidir. Bu durum, bölgede neden çok daha sonrasına kadar kanallara ya da diğer sulama tesislerine dair arkeolojik kanıt bulunmadığını açıklıyor.” diyor.
Öte yandan arpa, Loess Platosu’nun kuru tepelerinde özel bir su yönetimi yaklaşımı olmadan, Neolitik darı çiftçilerinin 8.000 yıl öncesinden beri aşina olduğu bir arazi ve ekim stratejisi ile yetiştirilmiş gibi görünüyor.
Bu ve diğer kanıtlar, Liu ve çalışma arkadaşlarına, eski çiftçilerin bu iki ürünün farklı su taleplerinden yararlanarak arazi kullanımı ve ürün verimini optimize etmeye çalıştıklarını gösteriyor.
Liu, “Sonuçlarımız, evcilleştirilmiş mahsullerin yayılımının ve bunları en iyi şekilde kullanma bilgisinin zaman ve mekandan bağımsız olarak izlenebileceği konusunda bir farkındalık yaratıyor.” diyor.
“Araştırmamızın merkezinde, yerli olmayan mahsuller ile yerli tarım uygulamaları arasındaki gerilimler yer alıyor. Yerli olmayan yenilikler başka bir kültürel ve fiziksel ortamda benimsendiğinde, yerel bağlamda dönüşüme uğrayacaktır. Bunun nasıl gerçekleştiği geçmişte ve günümüzde küreselleşmeyle ilgili kalıcı bir soru.”
Liu’ya göre, bazı akademisyenler bürokrasinin kökeni ile sulama arasında bir ilişki olduğunu varsayalı uzun zaman oldu ve antik Çin “doğu despotizminin” bir örneği olarak kullanıldı. “Hidrolik imparatorluk” hipotezi, gücü elinde tutan merkezi bir hükümet yapısının taşkın kontrolü ve sulama ihtiyacından kaynaklanmış olabileceğini öne sürüyordu.
Liu, “Sonuçlar bunun aksini, yani sulamanın çok daha yerel bir uygulama olduğunu, merkezi koordinasyon ve uzmanlaşmış bir bürokrasi gerektirmediğini gösteriyor. Basit hendekler ve stratejik ekimler merkezi imparatorluklar kadar güçlü olabilir.” diyor.
Bu yazı hakkında yorum bulunamamıştır. İlk yorumu siz ekleyebilirsiniz >