Blog
Ebola Antik Atina’yı Vurmuş Muydu?
Ebola Antik Atina’yı Vurmuş Muydu?
Kaydedilen ilk Ebola salgını yaklaşık 40 yıl önce Afrika’da değil de 2.400’ü aşkın yıl önce antik Yunan’da meydana gelmiş olabilir mi? Tıp fakültesi bulaşıcı hastalıklar ve tarih bölümlerinde ders vermekte olan bir profesörünün iddiası bu yönde.
Atina’nın akropolündeki yapılardan biri olan Partenon. C: Anastasios71/Shutterstock
Araştırmacıların çoğu ilk Ebola salgınının 1976’da, (o dönemde Zaire olarak bilinen) Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde meydana geldiğini söylüyor. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre, 2014’ün başlarında Batı Afrika’da patlak veren, bugüne kadarki en büyük Ebola salgını kabul edilen ve hala etkisini sürdürmekte olan bu salgında 27.000’den fazla insan hastalığa yakalanırken yaklaşık 11.200 kişi de hayatını kaybetti.
Ancak Ebola virüsü sanıldığının aksine, yeni değil oldukça eski; geçmiş tarihli bir araştırmada fare ve kahverengi kene de dâhil birtakım farklı kemirgen türlerinde eş Ebola DNA’sı kalıntılarına rastlandı. Bu da bilim insanlarına Ebola’nın bu türlerin atalarına en az 20 milyon yıl önce bulamış olduğunu düşündürüyor.
Michigan Üniversitesi bulaşıcı hastalıklar ve tarih bölümlerinde ders vermekte olan araştırma yazarı Profesör Powel Kazanjian’ın belirttiğine göre hastalığın antik doğası, Ebola’nın hayvanlardan insanlara bilim insanlarının hastalığı ilk kez 1976’da tanımlamasından çok önce bulamış olup olmayacağı sorusunu akıllara getiriyor.
Kazanjian yeni araştırmada, hekim ve tarihçilerin ortaya çıkış sebebi hakkında uzun süre tartıştıkları MÖ 430’da başlamış beş yıllık bir salgın olan Atina Vebası‘nın sorumlusunun bir Ebola virüsü olabileceğini söylüyor. Rakip şehir devletleri Atina ve Sparta arasındaki Peloponez savaşını kaydeden ünlü tarihçi Thukididis Atina’yı vuran bu hastalığa yalnızca tanıklık etmemiş, hastalığa kendisi de yakalanmış ve iyileşmişti.
Tennessee, Nashville’deki Vanderbilt Üniversitesi Tıp Merkezi’nde koruyucu hekimlik ve bulaşıcı hastalıklar alanında Profesör William Schaffner, “MÖ 430’daki Atina salgını bulaşıcı hastalık araştırmacıları için uzun süre dikkat çekici bir konu oldu” diyor.
Thukididis sendromu olarak da adlandırılan Atina hastalığı şiddetli kusmanın eşlik ettiği ani başlayan ateş, baş ağrısı, halsizlik, karında ayrıca el ve ayaklarda ağrıyla kendini belli ediyordu. Hastalığa yakalandıktan yedi gün sonra hayatta kalmayı başarabilenler bir de şiddetli ishal geçiriyordu. Ek semptomlar arasında gözlerde kızarıklık, hıçkırık ve ağız yolu ile kanama yer alıyordu. Hastalığın bulaştığı kişilerde bazen öksürük, felç, sersemlik, deride döküntü, iltihaplı kabartılar, irinli yaralar ve hatta muhtemelen kangren sonucu ayak veya el parmağı kaybı da görülebiliyordu.
Thukididis, enfekte olmuş kişilerin hastalık ilerledikçe çok şiddetli susuzluk çektiklerini öyle ki dinmez susuzluklarını gidermek için nafile uğraşlarla kendilerini su kuyularına attıklarından söz eder. Hastalık tipik olarak yedinci ila dokuzuncu günde ölümle sonuçlanıyordu. Hastalığın şiddeti ve iç karartıcılığı karşısında tıbbi müdahaleler çaresiz kalıyordu.
Kazanjian, “Thukididis’in canlı anlatımı günümüz tarihçilerinin ve klinisyenlerinin daha önceki salgınların sebebi ve bugün bildiğimiz salgın hastalıkların tarihsel kökeni üzerine fikir yürütmelerini sağlıyor” diyor.
Atina salgını Mısır’ın güneyinde, Thukididis’in “Etiyopya” olarak adlandırdığı bölgede başlamıştı. Kazanjian, antik Yunan’ların bu terimi modern Ebola salgınlarının meydana geldiği, Sahra altı Afrika’daki bölgeleri ifade etmede kullandığını söylüyor. Antik dünyada, Sahra altı Afrikalılar çiftçi veya hizmetçi olarak çalışmak üzere Yunanistan’a göç etmiş, böylelikle Ebola için potansiyel bir insan vektörü görevi görmüşlerdi.
Kazanjian Atina Vebası’yla karakterize semptomların, ölüm oranının ve Sahra altı Afrika kökeninin şu an Ebola hakkında bilinenlerle uyuştuğunu belirtiyor. Tıpkı modern sağlık çalışanlarının Ebola virüsüne özellikle açık olmaları gibi Thukididis’in anlatımına göre hekimler de Atina Vebası’nın birincil kurbanlarıydı.
Kazanjian, “Ebola gibi bizim sıklıkla yeni beliren hastalık kategorisine soktuğumuz hastalıklar aslında sandığımızdan çok daha eski olabilir” diyor. Kazanjian’ın çalışması Clinical Infectious Diseases dergisinde yayımlandı.
Yıllar içerisinde Thukididis sendromuna tifüs, çiçek, kızamık, şarbon, hıyarcıklı veba ve toksik şok sendromu gibi birtakım farklı muhtemel sebepler sunuldu. Kazanjian diğer hiçbir hastalığın Atina Vebası’nın özellikleriyle Ebola kadar uyuşmadığını, yine de çalışmasında sorunun kesin bir biçimde cevaplandırılamadığını söylüyor.
Belirttiğine göre, asıl sebep anlaşılmazlığını koruyor.
Kazanjian’ın çalışmasında yer almayan Schaffner, “Atina salgınına neyin yol açtığını hiçbir zaman bilemeyebiliriz. Kanımca Atina Vebası’nın aslında bir Ebola salgını olması biraz ihtimal dışı, yine de insanların bu iddiayı dikkate alması ilginç” diyor.
Kazanjian’a göre o dönemde Atina Vebası sonucu yayılan panik modern dünya için alınması gereken bir ders niteliğinde. Thukididis, korkunun çoğu zaman insanların sorumluluklarını başkalarına bırakmalarına yol açarak hastalıktan kaynaklanan hasarı artırdığını anlatır. Salgına karşı duyulan korku, aynı zamanda insanların kalabalıklar halinde toplaşmasına sebep olarak hastalığın yayılmasını daha da alevlendirmişti.
Kazanjia’a göre bu tarihsel anlatım “Ebola’ya karşı duyulan korku ve paniğin” “hastalığın yayılışını kontrol altına alma” çabalarını nasıl engellediğine dair gözlemlere bir bakış açısı sunuyor.
Live Science. 17 Haziran 2018.
Arkeofili
Bu yazı hakkında yorum bulunamamıştır. İlk yorumu siz ekleyebilirsiniz >