Blog
Eski Mısırlılar Meteoritlerin Uzaydan Geldiğini Biliyor muydu?
İlk bakışta metalleri, kadınları ve suyu tanımlayan “bilim dışı” zihinlerin rastgele, alakasız çağrışımları olarak görülerek gözardı edilecek olan şeyin, meteoritik demirin kaynağına ilişkin bilimsel olarak doğru bir yorumun yan ürünü olduğu ortaya çıktı.
Zeynep Şoray - www.arkeofili.com
Hiyeroglif yazıtlar, Mısırlıların değerli demir içeren kayaların Dünya’dan gelmediğini anladıklarını gösteriyor.
Piramit yazıları, Kral Unis’in ve Sakkara’daki diğer kraliyet mensuplarının piramitlerinin içindeki duvarları kapsıyor. C: Victoria Almansa-Villatoro
“[Kral] Unis gökyüzünü ele geçirir ve demirini parçalar.”
4.400 yıllık bir piramitte hiyerogliflerle yazılmış olan bu cümle, eski Mısırlıların demir açısından zengin göktaşlarının dünya dışı kökenini Avrupalı bilim insanlarının aynı sonuca ulaşmasından binlerce yıl önce anladıklarını kanıtlıyor.
Folklorun dışında bu bilgi, ilgili mitler, diller, yazı sistemleri ve ritüellerle birlikte antik dünya ile birlikte yok oldu. Avrupa’nın entelektüel çevrelerinde meteorların gökyüzünden geldiği fikri 18. yüzyılın sonlarına kadar ürkek bir şekilde tekrar ortaya atılmadı.
Bilim tarihi, özellikle de astronomi söz konusu olduğunda, eski Mısırlılar hak ettikleri itibarı alamadılar. Babilliler ve Yunanların aksine, Mısırlılar tarihlerinin büyük bir bölümünde astronomik olayları tahmin etmek için matematiksel modeller kullanmadılar. Meteor demiri hakkındaki bilgileri, bilimsel kitapların açıklayıcı, doğrusal tarzında kaydedilmemişti. Bunun yerine, metaforlar ve ritüeller içine gömülmüştü.
Bir Mısırbilimci olan Victoria Almansa-Villatoro, Nil’in geçmiş insanlarının bilgi ve inançlarını ortaya çıkarmak için yıllarca eski sembollerin, özellikle de hiyeroglif yazıda kullanılanların gücünden yararlanmaya çalıştı. Bu çalışma sayesinde, Mısır’ın bilimsel başarılarını anlamak, kurtarmak ve takdir etmek için bilim hakkındaki modern önyargılarını bir kenara bıraktı.
Villatoro, yakın zaman önce Piramit Metinleri olarak bilinen eski bir ritüel koleksiyonundaki hiyeroglifleri analiz ederek, Mısırlıların uzun zaman önce demir hakkında çok önemli bir gerçeği keşfettiklerini öğrendi: Demir meteorlardan gelebilir.
Demiri Anlamak
Birçok bilim insanı, Demir Çağı’nın yaklaşık 3.300 yıl önce Anadolu’da, Hititlerin hematit gibi toprak cevheri minerallerinden metalik demir elde etmek için bir yöntem icat ettikleri yerde başladığını söyler. Bu eritme işlemi, 2.300 Fahrenheit derecenin üzerinde sıcaklıkların yaratılmasını ve kontrol edilmesini gerektiriyor. Demir cevherleri Mısır çöllerinde yaygın olmasına rağmen, eski Mısırlılar muhtemelen Hititler ve kuzeydeki diğer toplumlardan yaklaşık 700 yıl sonra 2.600 yıl öncesine kadar demir eritme konusunda ustalaşmamışlardı.
Yine de demir nesneler Mısır’da bundan çok daha önce ortaya çıkmıştı. Aslında, dünyanın tanımlanmış en eski demir nesneleri, Mısır’ın kuzeyindeki yaklaşık 5.300 yıllık bir köy olan Gerzeh’teki bir mezardan gelen küçük boncuklardı. Mısır’da, Kraliçe Aashyet’in Deyr el-Bahari’deki 4.000 yıllık mezarında bulunan bir muska ve Kral Tutankamon’un mezarında bulunan bir hançer bıçağı da dahil olmak üzere, Demir Çağı öncesine ait başka demir nesneler de bulunmuştu.
Peki demir eritmeden yüzyıllar önce bu metal nereden geliyordu?
Meteoritlerden.
Modern bilim, bize demirin asteroitlerin çekirdeğinde metalik formda bulunduğunu öğretiyor. Bu kayalık nesnelerin küçük parçaları bazen sağlam, demir zengini meteorlar olarak Dünya’ya ulaşıyor.
Eritilmiş demirle karşılaştırıldığında, meteoritik demir genellikle daha büyük mineral kristallerine ve nikel ve kobalt gibi diğer elementlerin yüksek seviyelerine sahip. Son on yılda bu özellikleri analiz eden çalışmalar, eski Mısırlıların Gerzeh boncuklarını, Tutankamon’un hançerini ve diğer cenaze eşyalarını şekillendirmek için muhtemelen gökyüzünden gelen bu demiri kullandıklarını doğruladı.
Peki eskiler cenaze törenlerinde kullandıkları demir nesnelerin uzaydan geldiğini biliyorlar mıydı?
Hiyerogliflerdeki Evren
Villatoro, eski Mısırlıların demir bilgisiyle ilk kez geçmişteki başka bir toplumun metinlerini incelerken ilgilenmeye başladı. Doktorasının bir parçası olarak, ilk olarak yaklaşık 5.000 yıl önce Mezopotamya’da konuşulan bir dil olan Sümerceyi de inceledi. Sümerlerin “demiri” nasıl yazdıklarına dair üç leksem ya da işaret kombinasyonu öneriliyor. Her üç seçenek de gökyüzü işaretini içeriyor.
Bunu öğrenmek Villatoro’ya MÖ 2. binyıldaki Mısır dilinde “demir” için kullanılan kelimeyi düşündürdü: bjA n pt “göğün demiri”. Daha sonra, hem Sümerlerin hem de Mısırlıların demirin meteorlarda bulunabileceğini bilip bilmediklerini merak etti.
Dahası, Sümerce sözcükler Mısırcadan birkaç yüzyıl öncesine aitti. Bu, bilginin Mezopotamya’da ortaya çıktığı ve Mısır’a yayıldığı anlamına mı geliyordu?
Biraz daha araştırınca, eski Mısırlıların, bjA n pt’nin en eski tasdiğinden 1.000 yıl önce, bağımsız olarak göksel demiri keşfetmiş olmaları gerektiğini öğrendi. Mısırlılar, Sümerlerle yaklaşık aynı zamanlarda, gökyüzü ve içindeki demir (bjA) hakkında ritüel okumalar yazıyorlardı.
Yıldızlar, meteoroidler ve gökyüzüyle bağlantılı olarak demire yapılan en eski bilinen Mısır atıfları, bir zamanlar yaklaşık 4.100-4.400 yıl önce hüküm süren 5. ila 8. Hanedan Mısır kral ve kraliçelerinin cesetlerini barındıran piramitlerin iç duvarlarına kazınmış bir yazıt koleksiyonu olan Piramit Metinleri’nden geliyor. Farklı sözlü ve yazılı stilleri kapsayan Piramit Metinleri, muhtemelen rahiplerin ölen kralların gökyüzündeki öbür dünyaya ulaşmalarına yardımcı olmak için söyledikleri cenaze ayinleriydi
Piramit Metinleri, Mısırlıların evren anlayışına dair içgörüler sunuyor. Yazıtlar gökyüzünü, parçaları meteor ya da yağmur olarak Dünya’ya düşebilecek su içeren demir bir kase olarak sunuyor. Ancak bu sahneyi metinlerin yüzeysel bir okumasından, özellikle de çevirisinden anlamak kolay değil. Bunlar, metaforların içine hapsedilmiş ve birbiriyle bağlantısız birkaç pasaja yayılmış vaziyette.
Villatoro’nun, bu bulmacayı çözmek için metaforları deşifre etmesi ve pasajları birbirine bağlaması gerekti.
Yazı sistemi bazı anahtarlar sağladı. Mısır hiyeroglifleri sesleri alfabetik bir sistem gibi temsil eder, örneğin bir evin kat planı “ev” anlamına gelebilir ve sınıflandırıcı alanlar bir kelimenin sonundaki aynı ev planı kelimenin bir bina türüne atıfta bulunduğunu gösterebilir. Hiyeroglifler, modern çevirilerde kaybolan bir ikoniklik nüansı sağlar.
Piramit Metinlerinde demir kelimesi, Mısırlıların gökyüzünü nasıl algıladıklarını gösteren yarım küre şeklindeki bir su kabını temsil eden bir hiyeroglifle yazılmıştı. Metinlerde demir ve gökyüzü birbirinin yerine kullanılabiliyor, bu yüzden pasajlarda ölülerin demire yelken açtığı ve kralın gökyüzüne ulaşmak için demir bir engeli aşması gerektiği anlatılıyor.
Mısır dini hakkında daha geniş bilgi sahibi olması, Villatoro’nun metinleri anlamlandırmasına yardımcı oldu. Örneğin, Tanrıça Nut gökyüzünü kişileştiriyordu. Eski Mısırlılar ölen bir kralın Nut’un rahmindeki ilkel, amniyotik sulara geri dönerek dirileceğine inanıyordu. Bu nedenle, demir için kullanılan aynı işaret “rahim” ve “kuyu” kelimeleri için sınıflandırıcı olarak kullanılmıştı.
Bir tapınak tavanında tasvir edilen tanrıça Nut, eski Mısır inançlarında gökyüzünü temsil ediyordu. C: DeAgostini
İlk bakışta metalleri, kadınları ve suyu tanımlayan “bilim dışı” zihinlerin rastgele, alakasız çağrışımları olarak görülerek gözardı edilecek olan şeyin, meteoritik demirin kaynağına ilişkin bilimsel olarak doğru bir yorumun yan ürünü olduğu ortaya çıktı. Mısır’da, 4.400 yıl önce, demir kelimesi basitçe gökyüzü anlamına gelebilirdi, çünkü Mısırlılar demirin gökyüzünün bir parçası olduğunu biliyorlardı.
Gökyüzünden Gelen Demir
Bazı akademisyenler bu kadim bilginin olasılığını makul bir şekilde reddetti, çünkü Dünya’ya çarpan bir göktaşı, tanık olunması nadir bir fenomen olmaya devam ediyor. Birinin Dünya’ya bir meteor düştüğünü görmesi, ortaya çıkan krateri bulması ve buradan metal elde etmesi ne kadar olası? Fiziksel veya kimyasal analizler olmadan demirin meteorit kökeni nasıl tespit edilebilir?
Avrupalı Aydınlanma bilginleri dünya dışı meteorlarla ilgili halk hikâyelerini reddetti ve gizemli “gök gürültüsü taşlarının” volkanlardan ya da yıldırımlardan kaynaklandığını savundu. Ancak, düşen göktaşları ve bunların yerel halk tarafından dövüldüğüne dair raporlar Orta Çağ’dan beri biliniyor. Eski Mısırlılar gibi, bu bilim insanı olmayanlar da muhtemelen meteorların kökenini bulmuşlardı.
Bilgi, bilimsel metinler olmadan yüzyıllar hatta bin yıllar boyunca hayatta kalabilir. Eski Mısır’da bilgi, kolayca hatırlanabilecek metaforlara, hikayelere ve ritüellere gömülmüştü.
Smithsonian Magazine. 17 Ekim 2023.
Bu yazı hakkında yorum bulunamamıştır. İlk yorumu siz ekleyebilirsiniz >