Blog
Hindistan’ın Unutulan Kudret Simsarı Begum Samru
Hindistan’ın Unutulan Kudret Simsarı Begum Samru
Yazar: Perrin Margaryan Tarih: 12 Temmuz 2019
Eski Delhi’nin merkezindeki çarşı yerinde bulunan beyaz taş binanın, adaptör, bakır tel, X-ray filmleri veya EKG jeli satan elektronik dükkânlarının ardı ardına sıralandığı caddedeki diğer bakımsız binalardan, önündeki küçük tabela dışında pek de farkı bulunmuyor. Bu bina, Bhagirat Sarayı, bir zamanlar Hindistan’ın en güçlü kadının, zamanla paralı asker olmuş, diplomat olmuş, kraliçe olmuş bir dansçının, göz kamaştıran eviydi.
Begum Samru, 18. yüzyılın Kuzey Hindistan’ında, en az yüz Avrupalı paralı askerin de içinde bulunduğu 3.000 birliğin en üst düzey komutanlığını yapmıştı. Yaptıklarıyla büyük bir ilgi odağı olmuş, türban takmış, nargile içmiş, İslam’dan Katolikliğe geçmiş ve kendini Jeanne d’Arc’la özdeşleştirerek Joanna ismini almıştı. Bhagirath Sarayı, günümüzde büyük ölçüde unutulmuş olan bu maceraperest kadının ülke tarihindeki varlığının iki fiziksel kanıtından biri.
Ünlü tarihçi ve feminist Uma Chakravarti, kadınların gücü doğrudan ellerinde tutabilecek kadar yetki sahibi görülmediğini belirterek, Hindistan Parlamentosu’ndaki 543 koltuktan yalnızca 78’inin kadınlara ait olduğunu buna bir örnek olarak gösteriyor. Günümüzde güçlü pozisyonlarda bulunan kadınlar siyasi partilerin idaresindeki erkeklerin gölgesi altında çalışmak zorunda kalıyor. Ancak, Chakravarti, “Begum Samru siyasi geçiş sürecini kendisini güç koridorlarına sokmak ve orada kendi için sağlam bir yer yaratmak için kullanabilmişti” diyor.
Söz konusu siyasal geçiş, devasa Hint yarımadasına hükmeden Babür İmparatorluğu’nun İngilizlerin işgal ve sömürü faaliyetlerinin yanı sıra yerel aşiretlerin isyanlarıyla da karşı karşıya geldiği bir dönem olan 1700’lerde yaşanmış bir değişim ve kaos süreciydi.
Begum Samru, 1750 yılında Farzana adıyla doğdu. Bazı tarihçiler onun Müslüman bir soylunun kızı olduğunu; bazılarıysa kadınların varlıklı erkekler için dans ettiği geleneksel Hint genel evi kotha’da büyümüş bir öksüz olduğunu ileri sürüyor.
Babür kralları o dönemde, asi yerlileri bastırmak için Avrupalı paralı askerler tutuyordu. Bu askerle arasında 1763’de Patna’da 150 İngiliz’i öldürmesinin ardından Patna Kasabı lakabını alan Avusturyalı Walter Reinhardt da vardı.
Zaten evli olan 45 yaşındaki Reinhardt, bir kotha’da dans ederken rastladığı 14 yaşındaki Farzana’ya vurulmuştu. İkili bir araya gelerek paralı askerlere dayanan bir güç erki oluşturdu.
Farzana, Babür hükümdarlarını da etkilemişti. Hükümdarlarsa ona bir saygı unvanı olan Begum ismini layık gördü. Reinhardt’ın lakabı Le Sombre’nin değiştirilmiş bir şekli olan Samru’yu da soyadı olarak aldı. Tarihçi Aditi Dasgupta, Reinhardt’la evlenmeseydi Begum Samru’nun hükümdarların ve saraylarının iç işlerine asla erişim sağlayamayacağını belirtiyor. Evlilik ona erkek ve kadın cinsiyeti arasına gerilen perdeyi aralamıştı.
Hindistan’a Hükmeden Kadınlar: Liderler, Savaşçılar, İkonlar adlı kitabın yazarı Archana Garodia-Gupta, “ Begum Samru, geleneksel fedakâr kadın algısına yapışıp kalmamıştı, bir hükümdar olarak hayatta kalabilmek için ne yapılması gerekiyorsa onu yapmıştı” diyor.
Reinhardt’ın ölümünün ardından bir metre kırk santim boyundaki Begum Samru, koca bir orduya kumandanlık etmiş ve yarım asır boyunca Delhi’nin yaklaşık 137 km kuzeydoğusunda yer alan bir Babür kalesi olan Sardhana krallığına hükmetmişti. Babür hükümdarları rakiplerinin saldırısına uğradığında, Begum Samru’yu çağırıyordu. Begum Samru, Babürlere saldıranlar için daima hazır bekleyen bir orduya ve anlaşma yapma konusunda eşsiz bir ustalığa sahipti. Babür hükümdarlarından biri ona kadınların süsü anlamına gelen “Zeb-un-nisa” adını takmıştı.
Begum Samru, biyografisini kaleme alanlardan biri olan Julia Keay’a göre “bu yabancı destekçilerin birçoğunun görüp görebileceği tek özgür kadındı. Ağzından çıkan her söz can kulağıyla dinleniyordu.”
Maceraları ülke sınırlarını da aşmıştı. Ardı ardına Avrupalı sevgililer edinmiş, gizli bir Fransız sevgilisiyle intihar anlaşması bile yapmıştı. Bu sevgilisiyle bir saldırıdan kaçarken, kendini bıçaklamış, kanlar içindeki kıyafetlerini gören sevgilisiyse kendini vurmuştu. Sevgilisi ölmüş fakat Begum Samru hayatta kalmıştı. Onu kurtaransa liman işçisiyken tüccar olmuş İrlandalı bir diğer sevgilisiydi. Begum Samru İrlandalının ölümünün ardından, karısına ve çocuklarına sahip çıkmayı ihmal etmedi.
Garodia-Gupta kitabında Hindistan’ın tarihsel metinlerinden büyük ölçüde atılmış 20 kadının hayatını ele alıyor. Kitapta Begum Samru’nun Babürler ve İngilizlerle kurduğu diplomasiden de bahsediliyor. Begum Samru, Reinhardt’ın ölümünün ardından Katolikliğe geçmiş ve Sardhana’da, mimarlığını ordusundaki bir İtalyan’ın yaptığı büyük bir bazilika inşa ettirmişti.
Garodia-Gupta, “Begum Samru İngilizlerin gelecekte Hindistan’a hükmedeceğini biliyordu, bu durumda böylesi bir din değişikliğinin İngilizleri tatmin etmek için yapıldığı öngörülebilir. Ya da belki, doğru yolu Katoliklikte bulmuştu” diyor.
“Begum Samru asla misafirlerinin karşısında yemek yemiyordu, ancak bir memsahib (üst sınıftan Avrupalı evli kadınlar için kullanılan isim) huzurundan çekildiğinde, hizmetçisine işaret ederek kendisine bir nargile getirmesini istiyor ardından erkeklerin ve purolarından tüten dumanın arasında nargilesini içmeye koyuluyordu.
Begum Samru Ocak 1836’da hayatını kaybetti. İngiltere’nin Hindistan’daki imparatorluk temsilciliği Doğu Hindistan Şirketi, Begum Samru’nun günümüzde 40 milyar dolara karşılık gelen yaklaşık 55,5 milyon değerindeki servetinin üzerine kondu. Naaşı Sardhana’da inşa ettirdiği bazilikanın altına gömüldü. Yaklaşık 6 metre yüksekliğindeki mermer heykeli ise altarın yanına dikildi.
National Geographic. Priyanka Borpujari. 5 Temmuz 2019.-www.arkeofili.com
Bu yazı hakkında yorum bulunamamıştır. İlk yorumu siz ekleyebilirsiniz >