Blog
Katar’da Tesadüfen 3.600 Yıllık Yerleşim Ortaya Çıktı
Tarihsel olarak, bu, bölgedeki yerleşik bir topluluğun ilk kanıtı olabilir – ve belki de zaman dilimi için ileri bir mühendisliğin kanıtı olabilir.
www.arkeofili.com
Katar’da yer altı su kaynakları arayan araştırmacılar, tesadüfen 3.600 yıldan daha eski bir yerleşimin ana hatlarını ortaya çıkardılar.
Katar’ın daha önce yerleşik eski uygarlıklara dair çok az kanıt olduğu düşünülen bir bölgesinde, gelişmiş radar uydu görüntüleri kullanılarak simetrik 2 x 3 kilometrelik peyzajlı bir alan veya bir yerleşimin ana hatları (bölgede ortaya çıkarılan en büyük potansiyel yerleşim yerlerinden biri) belirlendi.
ISPRS Journal of Photogrametri ve Uzaktan Algılama Dergisi’nde yayınlanan yeni çalışma, bu yarımadanın tamamen göçebe olduğu anlatısına karşı çıkıyor ve uzaydan haritalanan kanıtlar, nüfusun yeraltı suyunun nasıl kullanılacağına dair karmaşık bir anlayışa sahip olduğunu gösteriyor. Araştırma ayrıca, kurak bölgelerdeki suyu inceleme ve iklim dalgalanmalarına karşı koruma sağlama konusundaki kritik ihtiyaca da işaret ediyor.
Araştırmacılar tarafından yerleşime atfedilen “Makhfia” adı (Arapçada görünmez bir konuma atıfta bulunur), Japon Uydu ALOS 1’den alınan L-Bant Sentetik Açıklıklı Radar görüntüleri ve halefi ALOS 2 tarafından özel olarak elde edilen yüksek çözünürlüklü radar görüntüleri kullanılarak keşfedildi.
Yerleşim, normal uydu görüntüleme araçları kullanılarak uzaydan veya yeryüzündeki yüzey gözlemleriyle görülemese de, çevreleyen jeolojik özelliklere kıyasla yeraltındaki geniş dikdörtgen arsanın şekli, dokusu ve keskin kontrasttaki toprak bileşimi nedeniyle insan yapımı olması gerektiği belirlendi.
Toplanan kömür örneklerinin bağımsız karbon tarihlemesi, sitenin en az 3.650 yaşında olduğunu ve potansiyel olarak Dilmun uygarlığının aynı dönemine kadar uzandığını gösteriyor.
USC Kurak İklim ve Su Araştırma Merkezi’nden araştırmanın baş yazarı Essam Heggy, bölgeyi çok engebeli arazilerle çevrili doğal bir kaleye benzeterek, bunun da bölgeyi neredeyse erişilemez hale getirdiğini söylüyor.
Bu keşfin önemli tarihi ve bilimsel sonuçları var. Tarihsel olarak, bu, bölgedeki yerleşik bir topluluğun ilk kanıtı olabilir – ve belki de zaman dilimi için ileri bir mühendisliğin kanıtı olabilir.
Bir anıtın kalıntılarını veya bir yerleşim yerinin duvarlarını göremesek de, kanıtlar toprakta görülebiliyor. Sahadaki toprağın özellikleri, onu çevreleyen araziden farklı bir yüzey dokusuna ve bileşimine sahip – tipik olarak ekim ve çevre düzenlemesi ile ilişkili bir uyumsuzluk söz konusu.
Heggy, çoğu eski uygarlığın bulunduğu kıyı şeridinden uzak olan bu bölgede bu büyüklükte bir yerleşimin olağandışı olduğunu söylüyor.
“Bu alanın yaz aylarında ortalama 110 derece Fahrenheit olduğu göz önüne alındığında, bu, Kaliforniya’daki Death Valley’in ortasında binlerce yıl öncesine dayanan çok yeşil bir çiftliğin kanıtını bulmak gibi.”
Ayrıca site, bölgede meydana gelen ve yeterince anlaşılmayan iklim dalgalanmaları ve bu değişikliklerin insan yerleşimi ve hareketliliğini nasıl etkilediği hakkında yeni bilgiler veriyor.
En kritik olarak, bilim insanları, bu yerleşimin tarımın gelişmesi ve yeraltı suyuna bağlı olması nedeniyle uzun bir süre boyunca yerinde olması gerektiğine inanıyorlar; bu, Katar’ın karmaşık akiferleri ve zorlu arazileri göz önüne alındığında, medeniyetin ileri mühendislik becerisine işaret eden bir gerçek.
Araştırmacılar, sert kireçtaşı ve dolomitin kazılmasıyla erişilemeyen bu tür öngörülemeyen yeraltı suyu kaynaklarından yararlanmak için yeterli bilgiye sahip bir popülasyonun, sert, iç ortamlardaki kuraklıkları azaltmada kesinlikle zamanının ötesinde olacağına inanıyorlar.
Bu yerleşimin sakinlerinin, bu suyu mahsul sulama için kullanmak ve günlük yaşamı desteklemek için daha derin akiferlerden suya erişim sağlayan bir yöntem olan derin yeraltı suyuna güvendiğine dair güçlü kanıtlar var.
Bu yerleşimin varlığı, araştırmacıların Doğu Arap Yarımadası’nda meydana gelen en son paleoiklimsel değişiklikleri bir araya getirmelerini sağlıyor.
Heggy, “Bunun kötü tarafı, bu kültürün kim olduğunu ve neden ortadan kaybolduklarını tam olarak bilmiyoruz.” diyor. Bununla birlikte, alanda bulunan kömürün varlığına dayanarak, Heggy ve meslektaşları medeniyetin çöküşü için birkaç makul açıklamadan birinin yangın olabileceğini öne sürüyorlar.
Heggy, bu kanıtın arkeologlar tarafından bu alanda daha fazla çalışma yapılmasını gerektirdiğini söylüyor. Çalışmanın ayrıca bugün iklim dalgalanmalarını nasıl incelediğimize ve ele aldığımıza dair bazı çıkarımları var.
USC’deki Ming Hsieh Elektrik Mühendisliği Bölümü’nde araştırma bilimcisi olan Heggy, “Çöller gezegenimizin yaklaşık yüzde 10’unu kaplar. Bugün onların her zaman yaşanamaz. olduğunu düşünebiliriz, ancak bu keşif (bölgedeki diğerleriyle birlikte) bunun her zaman böyle olmayabileceğini gösteriyor.” diyor.
University of Southern California. 2 Şubat 2022.
Makale: Heggy, E., Normand, J., Palmer, E. M., & Abotalib, A. Z. (2022).
Bu yazı hakkında yorum bulunamamıştır. İlk yorumu siz ekleyebilirsiniz >