Blog
Mısır’ın En Büyük Keşiflerinden Biri: Firavun Menkaure
En dikkate değer olanı, gri kumtaşından oyulmuş ve oldukça iyi korunmuş dört tane üçlü (üç figürden oluşan gruplar) heykel grubuydu.
Begüm Bozoğlu - www.arkeofili.com
1900’lerin başında ortaya çıkarılan olağanüstü sanat eserleri, Mısır’ın 4. Hanedanının altıncı hükümdarı Menkaure’yi anıyor.
1910’da bir çocuk George Reisner’ı Menkaure’nin Vadi Tapınağı’ndaki bir çukura koleksiyonu – yani kumdan çıkıntı yapan taştan yapılmış iki başı – göstermek için çağırmıştı. Reisner bu ikili heykeli aldıktan sonra, bir şaheserin huzurunda olduğunu biliyordu: Çift; dingin ve güçlü, bireyselleşmiş ama görkemliydi. Erkek figürü, kraliyet şapkalarından tanınan Menkaure’yi tasvir ediyordu. Heykelin herhangi bir adı olmadığı için kralı kucaklayan kadın figürünün kimliği bilim insanlarını şaşırttı. İlahi aksesuarlar takmadığı için bir tanrıça olmadığı anlaşılıyordu; ölümlü bir kadındı, büyük ihtimalle Menkaure’nin annesi ya da Büyük Kraliyet Eşiydi. (C: BRIDGEMAN/ACI)
Mısır’ın üç büyük piramidi yaklaşık 4.500 yıldır dimdik ayakta. 1800’lerin sonlarında Gize platosundaki erozyon, bilim insanları arasında büyük yapıların tehdit edildiğine dair korkuları artırmıştı. Şüphelenilen neden, bölgede kaçak kazı yapılmasıydı ve bilim insanlarından oluşan bir ekip bunun için bir çözüme ihtiyaç olduğunu biliyordu.
1902’de bir grup, bir plan yapmak için Kahire’deki bir otelde buluştu. Katılanlar arasında; 1912’de Nefertiti büstünü keşfedecek olan Alman Ludwig Borchardt, 1904’te II. Ramses’in kraliçesi Nefertari’nin mezarını bulacak olan İtalyan Ernesto Schiaparelli, ve ihtiyatlı yöntemleri ünlü İngiliz Mısırbilimcininkiyle karşılaştırıldığı için “Amerikalı Flinders Petrie” olarak bilinen George Reisner vardı. Grup, ekiplerin kendi kazılarını organize edip yürütebilmesi için platoyu kendi aralarında paylaşmaya karar verdi.
1908’de çekilen bir fotoğraf, Giza’daki Menkaure’nin Vadi Tapınağı’nda keşfedilmelerinden kısa bir süre sonra Menkaure’nin üçlü heykellerinden ikisini ortaya koyuyor. (C: Boston Güzel Sanatlar Müzesi)
Otelin verandasında şapkadan kura çektiler. Borchardt, Khafre Piramidi’ni, Schiaparelli kuzeydeki mezarlığın bir bölümünü kazanmıştı. Reisner ise Eski Krallık’ın en ikonik sanat eserlerinden bazılarının sergileneceği bir bölüm olan firavun Menkaure’nin cenaze kompleksini seçmişti.
Gömülü Hazine
Mısır’ın 4. hanedanının altıncı hükümdarı olan Menkaure, üç büyük piramidin en küçüğüne gömülmüştü. Diğer ikisinde babası Khafre ve dedesi Khufu (Keops) bulunuyordu. MÖ 2550 ile 2490 yılları arasında inşa edilen Gize Piramitleri, Mısır’ın ebedi bir sembolü olarak duruyor.
Boston Güzel Sanatlar Müzesi’ndeki bu parçada, tahtta oturan ilahi koruyucu Hathor, Menkaure’yi belinden tutuyor ve sağ koluna dokunuyor. Sağ elinde bir topuz bulunuyor. Hathor’un yanında, daha küçük boyutlu bölgesel bir tanrı duruyor. (C: BRIDGEMAN/ACI)
Ancak bu kader, Reisner’ın piramidinin doğu tarafında bulunduğuna inandığı Menkaure’nin cenaze tapınakları için geçerli değildi. Bu tapınaklar, ölü firavuna tapınma kültünün merkezi olacaktı. Kanıtlar, Menkaure’nin tapınaklarının firavunun ölümünden sonra yaklaşık üç yüzyıl boyunca faaliyette olduğunu gösteriyor. Kültün sona ermesinden sonra tapınaklar da azaldı ve kumların altında kayboldular.
Menkaure Piramidi, antik çağda uzun zaman önce mezar soyguncuları tarafından yağmalanmıştı. Yüzyıllar sonra, diğer Menkaure eserleri de zamanla kaybolacaktı. 1830’larda İngiliz asker Richard Vyse yapıya girdiğinde firavunun boş lahitini bularak Londra’ya gemiyle gönderdi. Ancak yolculuk sırasında gemi battığı için Menkaure’nin lahiti denizin dibinde kayboldu. Bu yüzden, Reisner, kayıp tapınakların yerini belirlemenin, piramitteki pek çok nesnenin çalınmasını ve kaybını telafi edecek ve Eski Krallık’ın bu dönemi için çok ihtiyaç duyulan ışığı tutacak eserler vereceğini umuyordu.
Menkaure merkezde duruyor ve Kahire’deki Mısır Müzesi’ndeki bu parçada iki parşömen tutuyor. Solda Hathor ve sağda Waset nome tanrısı var. Üçünün de sol bacağı öne doğru uzatılmış, bu da bir hareket ve amaç duygusu veriyor. (C: JOSÉ LUCAS/AGE FOTOSTOCK)
1906’da Reisner, Gize kompleksinde kendisine tahsis edilen payını aramaya başlamaya hazırdı. Harvard Üniversitesi tarafından düzenlenen bir keşif gezisinin lideri olan Reisner, bölgeyi sabırla ve metodik olarak kazacaktı. İhtiyatlılığı işe yaradı. Aralık ayında “Yukarı Tapınak”ı ortaya çıkardı. Haziran 1908’de, firavunun ani, beklenmedik ölümü nedeniyle kabaca inşa edilmiş, “Vadi Tapınağı” olarak bilinen başka bir büyük yapı buldu.
Kazı devam ederken Reisner, Vadi Tapınağında gizlenmiş Menkaure’yi kutlayan olağanüstü sanat eserlerinden bir grup buldu. En dikkate değer olanı, gri kumtaşından oyulmuş ve oldukça iyi korunmuş dört tane üçlü (üç figürden oluşan gruplar) heykel grubuydu. Mükemmele yakın bir durumda korunan bu dört parça, çeşitli düzenlemelerde şunları tasvir ediyordu: Yukarı Mısır’ın uzun tacını (hedjet) giyen Menkaure, karakteristik boynuzlu başlığı ve güneş diski ile tanımlanan tanrıça Hathor, ve Mısır’ın bölgesel tanrılarını kişileştiren üçüncü bir figür.
Firavun, Kahire’deki Mısır Müzesi’nde bulunan bu parçada, solda Hathor ve sağda, üzerinde hayvan formu görülen Çakal nome tanrısı tarafından çevreleniyor. Tanrıçalar, incelikli ama koruyucu bir hareketle kralın kollarını kavrıyor. (C: Flickr/Merja Attia)
Bir Başyapıt
Daha sonra, Reisner, tapınağın tüm sırlarını zaten açığa çıkardığını düşündüğü sırada, 1910’da ikili bir heykel grubu gün ışığına çıktı. Firavun Menkaure’yi çizgili bir kraliyet başlığı olan nemes ve kolunu beline dolamış bir kadınla tasvir ediyordu. Yüz kısmında kırmızı ve saç kısmında siyah olmak üzere figürlerde pigment izleri vardı. Parçanın üzerinde herhangi bir isim yazılı değildi.
Akademisyenler, erkeğin büyük olasılıkla Menkaure olduğu konusunda hemfikir olsalar da kadının Büyük Kraliyet Eşi, Kraliçe Khamerernebti veya Menkaure’nin annesi olup olmadığı konusunda bölünmüş durumdalar.
George A. Reisner, 1867’de Indianapolis’te doğdu. Harvard’da eğitim gördü, kısmen alan fotoğrafçılığına dayalı olarak titiz kazı ve kayıt yöntemleri geliştirerek Mısırbilim alanında kariyer yaptı. 1906-1910’da Giza’daki başarısının ardından Reisner, 1925’te Khufu’nun annesi Kraliçe Hetepheres’in mezarını bularak başka bir büyük keşif yaptı. 1930’larda görme yetisini kaybetmesine rağmen kızının yardımıyla çalışmalarına devam etti. (C: Boston Güzel Sanatlar Müzesi)
Bu ikili, Mısır’da şimdiye dek ortaya çıkarılan en büyük şaheserler arasında sayılıyor. Pürüzsüz bir yüzey elde etmek için cilalanmış gri kumtaşından yapılan eser, güçlü bir hükümdarın hem güvenini hem insanlığını aktararak, şefkat ve heybeti harmanlıyor.
Bu yazı hakkında yorum bulunamamıştır. İlk yorumu siz ekleyebilirsiniz >