Blog
Tarihin 8 Sihirli Objesi Gerçekten Sihirli Miydi?
Bu nesneler hakkındaki bilgiler, kitaplarda, filmlerde ve destanlarda anlatılan efsaneler haline geldi; tıpkı Kral Arthur’un Excalibur’u ve Kutsal Kase efsaneleri gibi.
Begüm Bozoğlu - www.arkeofili.com
Kraliyet yüzüklerinden mütevazi taşlara kadar, mistik objelerin tarih boyunca insanın akıbetini şekillendirdiğine inanılıyordu. Sahip oldukları güçler, onlara inanan insanların umutları ve korkuları hakkında çok şey ortaya koyuyor.
Ölüler Kitabı’ndan bir parça
Tarih, insanların doğaüstü güçlerle dolu olduğuna inandıkları kitaplar, yüzükler, silahlar, hatta eski taşlar gibi nesnelerle dolu. Eski Mısır’dan Ölüler Kitabı, Kader Taşı ve Gençlik Çeşmesi gibi en değerli olanları, koruma, hükümranlık veya şifa sağlayabilirdi. Avustralya’nın kutsal Uluru’sunda turistler tarafından toplanan taşlar da dahil olmak üzere diğer bazı nesneler ise, görünüşe göre talihsiz sahiplerini lanetleyebilirdi.
Bu nesneler hakkındaki bilgiler, kitaplarda, filmlerde ve destanlarda anlatılan efsaneler haline geldi; tıpkı Kral Arthur’un Excalibur’u ve Kutsal Kase efsaneleri gibi.
Bu güçlü nesnelerin ardındaki gerçek çoğu zaman belirsiz. Aslında, etraflarında örülen hikayelerin romantik doğası, insanları, geçerliliğini kanıtlayacak çok az kanıt olsa bile inanmaya devam etmeye teşvik etti. Doğru ya da değil, bu sıradan nesnelerin her biri, zamanının kültürünü ve geleneklerini inceleyen olağanüstü bir efsaneye sahip.
1- Mısır’ın Ölüler Kitabı
Ölüler Kitabı’na ait bir papirüs.
Eski Mısırlılar için fiziksel ölüm, ölümden sonraki yaşama yapılan tehlikeli bir yolculuğun sadece ilk adımıydı, çünkü ruh tanrıların yargısıyla yüzleşmek için yaşamaya devam ediyordu. Bu nedenle, ölen kişinin ölümsüzlüğe giden yolda yürümek için büyülere ve talimatlara ihtiyacı vardı.
Ölüler Kitabı’nda yaklaşık 200 büyüden oluşan bu talimatlar, birbirine yapıştırılmış papirüs yapraklarına yazılmıştı, ancak aynı zamanda üst sınıf Mısırlıların mezar duvarlarında, tabutlarında, muskalarında ve hatta mumya sargılarında da yer aldılar.
Büyüler, karanlık dünyanın geçitlerinde kişiye rehberlik etmeyi ve o dünyanın tehlikelerine karşı onu korumayı içeriyordu – hatta bazıları kişiyi şahin gibi güçlü hayvanlara dönüştürüyordu. Büyülerin Mısırlıları öteki dünyaya gerçekten yönlendirip yönlendirmediği bir sır olarak kalsa da, büyü sanatının estetiği ve yazıtları taş ve papirüslerde yaşamaya devam ediyor.
2- Uluru’nun Taşları
Uluru veya Ayers Kayası, şafakta ve alacakaranlıkta kırmızımsı bir renge bürünüyor.
Kumtaşından devasa bir monolit olan Uluru, Orta Avustralya’daki çöl manzarasının 348 metre üzerinde bulunuyor. İkonik kaya oluşumu, ataların kutsal yerler de dahil olmak üzere her şeyi yaratmak için yeryüzünde seyahat ettikleri zamanın başlangıcı hakkındaki hikayelere atıfta bulunarak, Anagu halkının yaratılış mitinin kalbinde yer alıyor.
Uluru aktif bir ibadet yeri olmaya devam ediyor, ancak 2019’dan beri ziyaretçilerin tırmanması yasak. Milli park çalışanlarının bildirdiğine göre, bölgeden hatıra olarak taş çalan turistlerin bir kısmı, hastalık ya da kötü şanstan kurtulamadıklarını bildirerek taşları iade ediyor.
3- Ahit Sandığı
Ahit Sandığı’nın tahtadan yapıldığı ve altınla kaplandığı söylenir.
İnanışa göre, Musa peygamber altın kaplamalı, akasya ağacından bir sandık olan Ahit Sandığı’nı, Tanrı’nın kendisine verdiği kesin talimatlara göre yapmıştı. On Emir’in taş tabletlerini barındıran sandık, Kitab-ı Mukaddes öğretisindeki en güçlü nesnelerden biri. Örneğin, Yahudiler vadedilen topraklara giderken rahipler sandıkla beraber Ürdün Nehri’nin kıyısına vardığında, geçmeleri gereken nehir bir anda kurudu ve böylelikle karşı kıyıya geçebildiler.
Eski Ahit’e göre sandık, MÖ 6. yüzyılın meşhur Babil kralı Nebukadnezar tarafından yıkılan Kudüs Tapınağı’nda bulunuyordu. Eğer sandık gerçekten var olsaydı, kalıntıları hala o kutsal alanda toprak altında gömülü olabilirdi. Etiyopyalı Hıristiyanların bir kısmı, bunun yerine sandığın şimdi Aksum’daki bir şapelde olduğunu iddia ediyor. Diğer görüşlere göre de sandığın izleri, Fransa ya da Zimbabve’ye kadar takip edilebiliyor. Popüler kültürde ise, Kutsal Hazine Avcıları filminde Indiana Jones, Ahit Sandığı’nı Mısır’ın Tanis şehrinde keşfetmişti.
4- Mühr-ü Süleyman
Süleyman’ın Mührü, İslam sanatında popüler bir motif.
Yahudi ve Arap Orta Çağ efsanelerinde, İsrail Kralı Süleyman sadece bilgeliğiyle değil, aynı zamanda çeşitli doğaüstü donanımlarıyla da tanınıyordu. Bunların arasında, mektupları ve kararnameleri mühürlemenin dışında büyülü güçleri için de kullandığı mühür yüzüğü de bulunuyordu. Mühür yüzüğüyle rüzgarları kontrol edebilir, rüzgarla taşınan bir halı üzerinde uçabilir, hayvanlarla iletişim kurabilir ve hatta cinlere hükmedebilirdi. Yüzüğün güçlerini kullanan Süleyman, Kudüs Tapınağı’nın inşasında emrindeki cinleri de çalıştırmıştı.
Böyle bir yüzük gerçekten varsa, sahibiyle birlikte kaybolmuş gibi görünüyor, ancak mührün şekli – altı köşeli yıldız – Davut Yıldızı ve Yahudiliğin bir sembolü olarak günümüzde yaşamaya devam ediyor.
5- Excalibur
Bir Orta Çağ minyatüründe tasvir edilen Yuvarlak Masa, bir başka iyi bilinen Arthur efsanesi.
Kral Arthur’un büyülü kılıcı, belki de tarihin en harika nesnelerinden biri. Arthur efsanesinin pek çok yönü gibi, kılıcın da kaynağa bağlı olarak çeşitli isimleri ve kökenleri bulunuyor. İlk olarak 1136 yılında Monmouth’lu Geoffrey’in “Britanya Krallarının Tarihi” adlı kitabında, Kral Arthur’un 470 adamı tek başına öldürmek için kullandığı Caliburn olarak ortaya çıktı.
Sir Thomas Malory’nin Arthur efsanesini detaylandıran 15. yüzyıl çalışmasında, Arthur daha çocukken mucizevi kılıcı bir taştan çıkarmıştı. Aynı eserde, kılıcı Arthur’a sunan kişi Gölün Hanımı adlı bir büyücüydü. Kral Arthur, son savaşından sonra can çekişirken, sadık Sir Bedivere’den kılıcı göle atmasını istedi, ancak o sırada gölden yükselen bir el (muhtemelen Gölün Hanımı) kılıcı yakalayarak ortadan kayboldu.
Tarihçiler, Kral Arthur’un gerçek varlığına dair daha sağlam kanıtlar bulana kadar gerçek bir Excalibur da olası değil.
6- Kutsal Kâse
İsa ve Son Akşam Yemeği’ndeki kadeh, Gustave Doré’nin bir gravüründe gösteriliyor
Orta Çağın kutsal arayış hikayelerinden Indiana Jones filmlerine kadar, Kutsal Kâse – geçerliliği bazıları çelişkili olan birçok farklı hikayede belirsiz kalsa da – uzun zamandır en çok arzu edilen Hıristiyan kalıntısı oldu. İlk büyük referans, Chrétien de Troyes’in 12. yüzyıl tarihli, “Kasenin Hikayesi”nde görülüyor. Kısa bir süre sonra, çarmıha gerilen İsa’nın kanını toplamak için bu kasenin kullanıldığını iddia eden Robert de Boron’un yazılarında Son Akşam Yemeği ile ilişkilendirildi.
Perceval ve Galahad gibi şövalyelerin hayat veren Kâse’yi bulma arayışlarında çektikleri acıları çeşitli Arthur hikayeleri izledi. Orta Çağ Avrupa’sında ise bir değil iki Kase ortaya çıktı. Valencia Katedrali’ndeki kendi şapelinde saklanan ilk kase, İsa dönemine tarihlenen kırmızı kahverengi akik bir kap. Cenova Katedrali’nde korunan diğer kase ise, iyileştirici güçleri olduğu bildirilen ve Orta Çağ’a tarihlenen yeşil renkli cam bir servis tabağı. Günümüzde her ikisi de hala görülebiliyor.
7- Scone Taşı
Scone Taşı’nın bir kopyası, Scone Sarayı yakınlarındaki bir şapelin önünde duruyor.
İskoçlar tarafından Kader Taşı olarak bilinen Scone Taşı, İskoçya, İrlanda ve İngiltere’deki hükümdarların taç giyme töreni için gerekli olan 152 kiloluk kumtaşından bir blok. İskoç efsanesine göre, İncil’deki Yakup taşı yastık olarak kullanmıştı. Orta Çağ’da, taç giyme törenleri sırasında hükümdarın koltuğunun bir parçasını oluşturduğu İskoçya, Perth yakınlarındaki Scone Manastırı’nda tutuluyordu.
İngiliz kralı I. Edward, taşı 1926’da ele geçirdi ve altı yüzyıldan daha uzun bir süre boyunca Westminster Manastırı’nda tutuldu, ta ki 1950 yılında dört İskoç öğrenci tarafından çalınana kadar. Taş, kısa bir süre sonra bir İskoç manastırının sunağında gizemli bir şekilde yeniden ortaya çıktı. İskoç hükümeti, taşı 1996’da kendilerine geri verecek olan İngiltere’ye iade etti. Günümüzde İskoçya Perth bölgesinin belediye binasında tutuluyor. Taş, en son 1953’te II. Elizabeth’in taç giyme töreninde kullanılmıştı.
8- Gençlik Çeşmesi
Bir Rönesans astroloji el yazmasında tasvir edilen Gençlik Çeşmesi.
Ponce de Léon muhtemelen en çok, içenlere gençliğini geri kazandıran büyülü bir su kaynağı olarak geçen Gençlik Çeşmesi’ni arayışıyla ünlü. Gerçek şu ki, İspanya hükümdarı 1500’lerin başında Ponce de Léon’u Porto Riko’ya vali olarak atadığında, öncelikle altın ve köle iş gücü ile ilgileniyordu. Ancak, 1513’te Bimini Adası’nı aramak için denize açıldığında, sonunda Florida kıyılarına vardı.
Peki, bu yolculuğunda Gençlik Çeşmesi’ni mi arıyordu? Tarihçiler daha sonra, Bimini adlı efsanevi bir ülkede sağlık veren sular hakkında binlerce yıldır süren bir efsaneye dayanarak, valinin böyle bir arayışta olduğunu öne sürdüler. Ancak, bunun doğru olduğuna dair hiçbir kanıt yok. Görünüşe göre Ponce de León’un düşmanları, en eski efsanelerden birini eşeleyerek onunla dalga geçiyorlardı. Ne olursa olsun, dünya hala sihirli bir gençlik pınarının özlemini çekiyor.
National Geographic. 7 Haziran 2022.
Bu yazı hakkında yorum bulunamamıştır. İlk yorumu siz ekleyebilirsiniz >