Blog
Tibet Platosu’nun Sanılandan Daha Geniş Sosyal Boyutları Vardı
Teksas’ın yaklaşık dört katı büyüklüğünde bir alanı kapsayan platoda araştırmacılar, yaklaşık 11.700 yıl önce başlayan Holosen dönemine odaklandılar.
Begüm Bozoğlu - www.arkeofili.com
Dünyanın en yüksek ve en büyük platosu olan Tibet platosu, sert iklimi nedeniyle orada yaşayan insanlar için zorluk teşkil ediyor.
Tibet Platosu. (C: Pixabay)
Yeni bir makalede araştırmacılar, platoda yaşayanlarla çevresinde yaşayanlar arasında daha fazla kültürel alışverişin olduğunu düşündüren taş eserler keşfettiler.
Tibet Platosu’nun ortalama yüksekliği 4.500 metrenin üzerinde; bununla kıyaslandığında, yaklaşık 2.000 metre rakıma sahip Colorado, sanki deniz seviyesindeymiş gibi kalıyor. Antropoloji profesörü Stanley Ambrose, insanların en azından son 40.000 yıldır bu bölgeyi aralıklı olarak iskan edebilmesinin şaşırtıcı olduğunu ve ne yazık ki bu kadar büyük bir alanda bugüne dek çok az sayıda araştırma yapıldığını belirtiyor.
Teksas’ın yaklaşık dört katı büyüklüğünde bir alanı kapsayan platoda araştırmacılar, yaklaşık 11.700 yıl önce başlayan Holosen dönemine odaklandılar. Ambrose’ya göre; her ne kadar dünya daha sıcak ve nemli olsa da, bu yüksek rakımlı bölge kurak ve çoğunlukla çayırlıktı, bu da burayı yaşamak için zorlu bir yer haline getiriyordu.
Araştırmacılar, soğuk, kuru iklimi ve düşük oksijen seviyeleri nedeniyle platonun küçük bir insan popülasyonunu destekleyen bir bölgesine odaklandılar. Ancak bu bölge tibet sığırları ve ceylanlar için başlıca otlak alanıydı. Daha önce, sakinlerin hayatta kalmak için özel taş aletler yapmak ve düşük oksijen koşullarına uyum sağlamalarına yardımcı olan benzersiz genetik adaptasyonlara sahip olmak gibi benzersiz stratejiler geliştirdiklerine inanılıyordu.
Ambrose ve ekibi, ortaya çıkarılan eserleri inceleyerek, Tibet platosu ile Çin’in kuzeyi arasında uzun mesafeli bir kültürel alışveriş olduğunu keşfetti. (C: L. Brian Stauffer, U. of I. News Bureau)
Bu taş aletler idealdi çünkü farklı amaçlar için kolayca yeniden yapılandırılabiliyorlardı. Ambrose’ya göre, bunlar esnek ve çok yönlüydüler; sahiplerinin saniyeler içinde şekillendirilebilecek bir çanta dolusu dilgicik taşımasına olanak sağlıyorlardı. Öncesinde, herkes yanında dayanıklı ve güçlü ama çok çeşitli olmayan büyük bıçaklar ve mızraklar taşımak zorundaydı.
Bu çalışmada araştırmacılar, yüzeyi kazarak farklı tortul katmanlarından topladıkları 700’den fazla eseri ortaya çıkardılar. Daha sonra yaşlarını ve bileşimlerini doğrulamak için Hızlandırıcı Kütle Spektrometrisi 14C’yi kullanarak bu aletlerin tarihlerini belirlediler.
Araştırmacılar dilgilerin orta-geç Holosen dönemine ait olduğunu doğruladılar. Şaşırtıcı bir şekilde, bıçakların kendilerinin de Çin’in kuzeyinde geliştirilenlere benzer olduğunu keşfettiler; bu da, platonun çevresinde yaşayan topluluklar aracılığıyla Tibet platosu ile Çin’in kuzeyi arasında uzun mesafeli bir kültürel alışverişin olduğunu gösteriyor.
Profesör Ambrose, bu eserlerin yüzlerce kilometre uzakta bulunan jeolojik materyallerden oluşturulduğunu ve bunun da insanların en büyük avcı-toplayıcı alanlarından çok daha geniş sosyal ağlarının var olduğunu akla getirdiğini belirtiyor. Bu, aynı zamanda, bu ağların uzun mesafeli etkileşim ve iletişime sahip olduğuna da işaret ediyor.
Araştırmacılar artık hipotezlerini kanıtlamak için kazıların boyutunu genişletmek istiyorlar. Bu çok küçük bir kazı olmasına rağmen, uzun mesafeli etkileşimlerin olduğunu göstermeye yetecek kadar kanıt var. Ambrose’ya göre, şimdi daha geniş alanlara bakılması ve tarihlemenin daha geriye gidip gitmeyeceğini görmek için daha fazla örnek toplanması gerekiyor.
University of Illinois at Urbana-Champaign. 29 Nisan 2024.
Makale: Qiu, Y., Shu, P., Ao, H., Zhang, Y., Wei, Q., Li, X., … & Ambrose, S. H. (2024).
Bu yazı hakkında yorum bulunamamıştır. İlk yorumu siz ekleyebilirsiniz >