Blog

Oca25

Yeni Kanıtlara Göre Kara Ölüm’ü Fareler Yaymadı

Kategori: Arkeoloji ve Sanat Haberleri  |  Yorum: 0 yorum

etiketler  FareHastalıkKara ÖlümPandemiSalgınSıçanVeba



Yeni Kanıtlara Göre Kara Ölüm’ü Fareler Yaymadı

Avrupa’daki veba hakkında en çok söylenen bilgilerden biri, fareler tarafından yayıldığı.

www.arkeofili.com

Son araştırmalar, farelerin Avrupa’da vebanın devam etmesinde kritik bir rol oynamamış olabileceğini öne sürüyor.


Kara farenin Kara Ölüm’ün bulaşmasına neden olduğu düşünülüyordu.

Kara Ölüm, 1347 ile 1353 yılları arasında Avrupa’yı harap etti ve milyonlarca insanı öldürdü. Avrupa’da veba salgınları daha sonra 19. yüzyıla kadar devam etti.

Avrupa’daki veba hakkında en çok söylenen bilgilerden biri, fareler tarafından yayıldığı. Dünyanın bazı bölgelerinde, vebaya neden olan bakteri Yersinia pestis, yabani kemirgenlerde ve onların pirelerinde uzun süre varlığını sürdürüyor. Buna bir hayvan “rezervuarı” deniyor.

Veba kemirgenlerde ortaya çıkarken bazen insanlara da bulaşıyor. Avrupa, bir zamanlar veba salgınlarına yol açan hayvan rezervuarlarına ev sahipliği yapmış olabilir. Ancak veba, Asya’dan defalarca yeniden gelmiş olabilir. Bu senaryolardan hangisinin gerçek olduğu, bilimsel bir tartışma konusu olmaya devam ediyor.

Proceedings of the National Academy of Sciences’da (PNAS) yayımlanan yeni araştırma, Avrupa’daki çevresel koşulların vebanın kalıcı, uzun vadeli hayvan rezervuarlarında hayatta kalmasını engellediğini gösterdi. Peki o zaman veba Avrupa’da nasıl bu kadar uzun süre varlığını sürdürdü?

Yeni çalışma iki olasılık sunuyor. Birincisi, veba Asya rezervuarlarından sürekli olarak yeniden geliyordu. İkincisi, Avrupa’da kısa veya orta vadeli geçici rezervuarlar olabilirdi. Ek olarak, iki senaryo karşılıklı olarak destekleyici olmuş olabilirdi.

Bununla birlikte, Kara Ölüm’ün hızla yayılması ve sonraki birkaç yüzyıldaki devam eden salgınlar da, yavaş hareket eden farelerin, genellikle tasvir edilen hastalığın bulaşmasında kritik bir rol oynamamış olabileceğini düşündürüyor.

Avrupa iklimi

Yapılan çalışmada, vebanın Avrupa’daki uzun süreli hayvan rezervuarlarında hayatta kalıp kalamayacağını anlamak için toprak özellikleri, iklim koşulları, arazi türleri ve kemirgen çeşitleri gibi faktörler incelendi. Bunların hepsi, vebanın rezervuarlarda tutunup tutunmayacağını etkiliyor gibi görünüyor.

Örneğin, bakır, demir, magnezyum dahil olmak üzere topraktaki bazı elementlerin yüksek konsantrasyonlarının yanı sıra yüksek toprak pH’ı, daha düşük sıcaklıklar, daha yüksek rakımlar ve daha düşük yağış, kalıcı rezervuarların gelişimini destekliyor gibi görünse de, bunun nedeni tam olarak açık değil.

Karşılaştırmalı analizlere göre, yüzlerce yıllık vahşi kemirgen veba rezervuarlarının, 1348 Kara Ölüm’ünden 19. yüzyılın başlarına kadar var olma olasılığı, kapsamlı araştırmaların Avrupa’da bu tür rezervuarları ortadan kaldırdığı bugüne kıyasla bile daha düşüktü.

Bu dağ sıçanı gibi kemirgenler, vebaya neden olan bakteri için uzun vadeli rezervuar görevi görüyor.

Bu durum, vahşi kemirgenlerde kalıcı Yersinia pestis rezervuarları için tüm koşulların bulunduğu Çin ve ABD’nin batısındaki bölgelerle keskin bir tezat oluşturuyor.

Orta Asya’da uzun vadeli ve kalıcı kemirgen rezervuarları binlerce yıldır var olmuş olabilir. Antik DNA ve metinsel kanıtların ima ettiği gibi, veba Orta Asya’dan Avrupa’ya geçtiğinde, Avrupa vahşi kemirgenlerinde kısa veya orta vadeli bir rezervuarlar ortaya çıkmış gibi görünüyor. Bunun için en olası yer Orta Avrupa’ydı.

Bununla birlikte, yerel toprak ve iklim koşulları uzun vadeli ve kalıcı rezervuarlara elverişli olmadığından, en azından bazı durumlarda hastalığın yeniden ithal edilmesi gerekiyordu. Daha da önemlisi, iki senaryo birbirini dışlamıyor.

Radikal fark

Araştırmacılar, Avrupa’da vebanın yayılmasında farelerin rolünü daha iyi anlamak için, hastalığın farklı salgınlarını karşılaştırabileceklerini söylüyor.

İlk veba salgını altıncı yüzyılın başlarında başladı ve sekizinci yüzyılın sonlarına kadar sürdü. İkinci salgın (Kara Ölüm dahil) 1330’larda başladı ve beş yüzyıl sürdü. Üçüncü bir salgın 1894’te başladı ve bugün Madagaskar ve Kaliforniya gibi yerlerde bizimle olmaya devam ediyor.

Bu salgınlar, ezici bir çoğunlukla, bakterilerin insan lenfatik sistemini (vücudun bağışıklık savunmasının bir parçası) enfekte ettiği hıyarcıklı veba formunu içeriyordu. Pnömonik vebada, bakteriler akciğerleri enfekte eder.

İkinci pandemi, karakterleri ve bulaşmaları bakımından daha yeni salgınlardan oldukça farklıydı. İlk olarak, çarpıcı biçimde farklı ölüm oranları vardı; bazı ikinci pandemik salgınlar yüzde 50’ye ulaşırken, üçüncü pandemik olanlar nadiren yüzde 1’i aştı. Avrupa’da üçüncü pandemi için rakamlar daha da düşüktü.

İkincisi, bu iki veba dönemi arasında farklı bulaşma oranları ve modelleri vardı. Orta çağın sonları ile günümüz (veya 19. yüzyılın sonları) arasında mal, hayvan ve insan taşıma sıklığı ve hızında büyük farklılıklar vardı. Yine de Kara Ölüm ve onu takip eden dalgaların çoğu şaşırtıcı bir hızla yayıldı.

Çağdaş tarihçiler, doktorlar ve diğerleri tarafından tanımlandığı ve arşiv belgelerinden niceliksel olarak yeniden oluşturulduğu şekliyle, ikinci pandemi, Orta Çağ’daki diğer tüm hastalıklardan daha hızlı bir şekilde yayıldı. Gerçekten de, 1830’daki kolera salgınlarına veya 1918-20’deki büyük gribe kadar herhangi bir dönemden daha hızlıydılar.

İkinci pandeminin Avrupa’daki çeşitli dalgalarının nasıl başladığına bakılmaksızın, hem vahşi hem de vahşi olmayan kemirgenler (her şeyden önce fareler) kıtadaki bulaşma hızından çok daha yavaş hareket ediyor.

Üçüncüsü, vebanın mevsimselliği de büyük farklılıklar gösteriyor. Üçüncü pandemi (nadir görülenler, özellikle pnömonik veba hariç), fare pirelerinin doğurganlık döngülerini yakından takip etmişti. Bunlar, nispeten nemli koşullarda (veba rezervuarlarının ilk kez oluşması için daha düşük yağış önemli olsa da) ve 10°C ile 25°C arasındaki bir sıcaklık bandında yükselir.

Buna karşılık, ikinci salgın, 1709-13 yılları arasında Baltık bölgelerinde görüldüğü gibi, kış aylarını hıyarcıklı biçimde geçebilir. Ancak Akdeniz iklimlerinde, 1348’den 15. yüzyıla kadar veba, en sıcak ve en kurak aylarda Haziran veya Temmuz’da zirveye ulaşan bir yaz bulaşıcılığıydı.

Bu, 20. yüzyılda bu bölgelerdeki veba mevsimlerinden çarpıcı bir şekilde sapıyor. Düşük bağıl nem ve yüksek sıcaklıklar nedeniyle, bu aylar, fareler veya insanlar arasında vebanın çıkması olasılığının en düşük olduğu aylardı.

Bu farklılıklar, vebanın hıyarcıklı formunun, insandan insana çok daha verimli bir şekilde doğrudan yayılabileceği halde, bulaşması için yavaş hareket eden kemirgenlere bağlı olup olmadığı hakkında çok önemli bir soruyu gündeme getiriyor. Bilim insanları bunun ekto-parazitler (pireler ve muhtemelen bitler) nedeniyle veya insanların solunum sistemleri ve dokunma yoluyla meydana gelebileceğini tahmin ettiler.

Araştırmacılar, “Geçmişteki veba salgınlarında insanların ve farelerin oynadığı kesin roller gibi soruların çözülmesi için daha fazla çalışma yapılması gerekiyor. Ancak bu çalışmanın ve diğerlerinin gösterdiği gibi, bilim insanları ve tarihçiler birlikte çalıştıklarında ileriye doğru büyük adımlar atılabilir.” diyor.


Live Science. 24 Ocak 2023.

Makale: Stenseth, N. C., Tao, Y., Zhang, C., Bramanti, B., Büntgen, U., Cong, X., … & Xu, L. (2022).

Bu yazı hakkında yorum bulunamamıştır. İlk yorumu siz ekleyebilirsiniz >

Yazıya Yorum Ekleyin

* Takma ad kullanabilirsiniz

* Yorumunuzda görülmeyecektir

 Evet   Hayır* Her defasında yeniden girmemeniz için