Blog

Haz29

3.2 Milyon Yıllık Lucy, Çıplaklık Ve Utanç Hakkında Ne Anlatıyor?

Kategori: Arkeoloji ve Sanat Haberleri  |  Yorum: 0 yorum

etiketler  AustralopithecusÇıplaklıkHomininLucyUtanç



3.2 Milyon Yıllık Lucy, Çıplaklık Ve Utanç Hakkında Ne Anlatıyor?

Lucy, bazı evrimsel sorulara yanıt vermiş olsa da görünüşü hâlâ büyük ölçüde bilinmiyor. Popüler çizimlerde, kırmızımsı kahverengi yoğun kıllarla kaplı bir vücutla tasvir ediliyor.

 

Begüm Bozoğlu - www.arkeofili.com

 

3.2 milyon yıllık bir fosil olan Lucy, evrimsel soruları yanıtlarken görünümüyle ilgili yeni ipuçları sunuyor.

 

 
 

Bir heykeltıraşın çizimi, Australopithecus afarensis’in 3,2 milyon yıl önce nasıl göründüğünü gösteriyor. (C: Dave Einsel/Getty Images)

50 yıl önce bilim insanları, genellikle “hepimizin annesi” olarak adlandırılan Australopithecus afarensis türünün 3.2 milyon yıllık dişi örneğine ait neredeyse tamamı fosilleşmiş bir kafatası ve yüzlerce kemik parçası keşfettiler. Bu keşfin ardından yapılan kutlamada, Beatles’ın “Lucy in the Sky with Diamonds” şarkısından esinlenerek bu örneğe “Lucy” adı verildi.

Lucy, bazı evrimsel sorulara yanıt vermiş olsa da görünüşü hâlâ büyük ölçüde bilinmiyor. Popüler çizimlerde, kırmızımsı kahverengi yoğun kıllarla kaplı bir vücutla tasvir ediliyor. Ancak Lucy’nin bu tasviri doğru olmayabilir. Genetik analizdeki teknolojik ilerlemeler, Lucy’nin kılsız olabileceğini veya en azından çok daha ince bir kıl tabakası ile kaplı olabileceğini gösteriyor.

İnsanların ve bitlerin birlikte evrimini inceleyen araştırmalar, atalarımızın 3 ila 4 milyon yıl önce vücut kürklerinin çoğunu kaybettiklerini ve yaklaşık 83.000 ila 170.000 yıl öncesine kadar kıyafet giymeye başlamadıklarını gösteriyor. Bu, erken insanların ve atalarının 2.5 milyon yıldan fazla bir süre boyunca tamamen çıplak oldukları anlamına geliyor.

Minnesota Üniversitesi’nden araştırmacı yazar Bryan Keogh, Lucy’nin gazetelerde, ders kitaplarında ve müzelerde tasvir edilme biçiminin, onun gerçek görünümünden ziyade çağdaş bakış açılarımız hakkında daha fazla bilgi verebileceğine inanıyor.

Çıplaklıktan utanca

Erken insanlarda vücut kıllarının kaybı, vücut ısısının düzenlenmesi, gecikmiş fizyolojik gelişim, cinsel partnerleri cezbetme ve parazitleri uzaklaştırma gibi çeşitli faktörlerin bir kombinasyonundan etkilenmiş olabilir. Çevresel, sosyal ve kültürel etkenler de zamanla giyimin benimsenmesini teşvik etmiş olabilir.

Homininlerin vücut kıllarını ne zaman ve neden kaybettikleri ve sonunda ne zaman ve neden giyinmeye başladıkları üzerine yapılan araştırmalar, beynin büyüklüğüne dikkat çekiyor. Beynin gelişimi, beslenmesi yıllar süren ve vücudun diğer bölgelerine göre orantısız miktarda enerji gerektiren bir süreç.

İnsan bebeklerinin bağımsız olarak hayatta kalabilmeleri için uzun süreli bir bakım dönemine ihtiyaçları var. Evrim araştırmacıları, erken insanların bu uzun ebeveyn bakımını daha iyi yönetmek için, erkek ve kadın arasında güçlü ortaklıklar kurarak çift bağlılığını benimsediklerini öne sürüyor. Ancak, çift bağlılığı kendi risklerini de beraberinde getiriyor.

İnsanlar büyük gruplar halinde yaşayan sosyal varlıklar oldukları için, tek eşlilik anlaşmasını bozma eğiliminde olmaları kaçınılmazdır, bu da çocuk yetiştirmeyi zorlaştırır. Sosyal-cinsel anlaşmayı güvence altına almak için bazı mekanizmalara ihtiyaç vardı ve bunlardan biri muhtemelen utançtı.

“What’s the Problem with Nudity?” adlı belgeselde evrimsel antropolog Daniel M. T. Fessler, utancın evrimini şöyle açıklıyor: “İnsan vücudu en üstün cinsel reklamdır… Çıplaklık temel toplumsal sözleşmeye yönelik bir tehdittir, çünkü bu bir ayrılık davetidir… Utanç, bizi partnerlerimize sadık kalmaya ve çocuklarımızı yetiştirme sorumluluğunu paylaşmaya teşvik eder.”

Beden ve dünya arasındaki sınırlar

Uygun bir şekilde “çıplak maymunlar” olarak tanımlanan insanlar, kürklerinin olmaması ve giysileri sistematik olarak benimsemeleriyle benzersizler. “Çıplaklık” ancak çıplaklığın yasaklanmasıyla bir gerçeklik haline geldi.

İnsan uygarlığı geliştikçe, toplumsal sözleşmeyi uygulamak için cezai yaptırımlar, yasalar ve toplumsal emirler gibi özellikle de kadınlara yönelik önlemler alınmış olmalı. Utanç duygusunun insan çıplaklığıyla ilişkisi bu şekilde doğmuş olabilir. Çıplak olmak, toplumsal normları ve düzenlemeleri çiğnemek anlamına geliyordu. Bu nedenle utanç duymaya yatkınız.

Ancak bir bağlamda çıplak sayılan bir şey, başka bir bağlamda öyle olmayabilir. Örneğin, Viktorya dönemi İngiltere’sinde çıplak ayak bilekleri skandal yaratırken, günümüzde Akdeniz’deki bir Fransız sahilinde üstsüz güneşlenmek sıradan. Çıplaklık söz konusu olduğunda sanatın mutlaka yaşamı yansıtması gerekmez. Sanat eleştirmeni John Berger, Avrupa yağlıboya resim geleneğini eleştirirken, çıplaklık (kıyafetsiz “kendisi olmak”) ile bir kadının çıplak bedenini erkeklerin zevkine yönelik bir gösteriye dönüştüren bir sanat formu olan “nü” arasında ayrım yapıyor.

 

 

İngiliz ressam John Percival Gulich’in ‘Sanat Okulu’ eseri, 1884-1898 civarı. (C: The Print Collector/Getty Images)

Ruth Barcan gibi feminist eleştirmenler, Berger’in çıplaklık ve “nü” arasındaki ayrımını karmaşıklaştırarak, çıplaklığın zaten idealize edilmiş temsillerle şekillendirildiği konusunda ısrar ediyor.

“Çıplaklık: Kültürel Bir Anatomi” başlıklı çalışmasında Barcan, çıplaklığın nötr bir durum olmadığını, anlam ve beklentilerle yüklü olduğunu ortaya koyuyor. “Çıplak hissetmeyi”, “sıcaklık ve hava hareketi algısının artması, beden ve dünya arasındaki tanıdık sınırın kaybolması ve başkalarının gerçek bakışlarının etkileri” ya da “hayali bir ötekinin içselleştirilmiş bakışı” olarak tanımlıyor.

Çıplaklık, erotizm ve yakınlıktan kırılganlık, korku ve utanca kadar çeşitli duyguları ortaya çıkarabilir. Ancak toplumsal normların ve kültürel pratiklerin dışında çıplaklık diye bir şey yoktur.

Lucy’nin örtüleri

Kürkünün yoğunluğu ne olursa olsun, Lucy aslında çıplak değildi. Ancak çıplaklık kavramının bir tür kıyafet işlevi görmesi gibi, Lucy de annelik ve çekirdek aile hakkındaki tarihsel varsayımları yansıtacak şekilde tasvir edildi. Örneğin, çoğunlukla yalnız başına bir erkekle veya bir erkek ve çocuklarla birlikte gösteriliyordu. Yüz ifadeleri, idealize edilmiş annelik imgelerini yansıtarak, sıcak ve memnun ya da koruyucu bir şekilde betimleniyordu.

Uzak atalarımızı görselleştirmeye yönelik modern çabalar, bilim insanlarının kadınlar, erkekler ve birbirleriyle olan ilişkileri hakkındaki kendi varsayımlarına dayanarak geçmişin boşluklarını doldurmaya çalıştıkları bir tür “erotik fantezi bilimi” olarak eleştirildi.

Disiplinlerarası bir araştırmacı ekibi, 2021 tarihli “Evrimsel Geçmişimizin Görsel Tasvirleri” makalesinde farklı bir yaklaşım denedi. Lucy fosilini yeniden yapılandırma yöntemlerini, sanat ve bilimin kesişimini ve bilimsel bilgideki boşlukları doldurmak için alınan kararları vurgulayarak özetlediler.

Onların süreci, çoğu zaman güçlü ampirik gerekçelerden yoksun olan ve insan evrimi hakkında kadın düşmanı ve ırksal yanlış anlamaları sürdüren diğer hominin rekonstrüksiyonları ile tezat oluşturuyor. Tarihsel olarak, insan evriminin aşamalarını gösteren çizimler beyaz Avrupalı bir erkek imgesiyle sonuçlanma eğilimindeydi. Dişi homininlerin pek çok rekonstrüksiyonu ise Siyahi kadınlarla saldırgan bir şekilde ilişkilendirilen özellikleri abartıyordu.

“Görsel Tasvirler”in ortak yazarlarından biri olan heykeltıraş Gabriel Vinas, Lucy’nin yarı saydam bir kumaşla örtülü çıplak bir figür olarak betimlendiği mermer heykeli “Santa Lucia” ile Lucy’nin rekonstrüksiyonuna görsel bir yorum getirerek sanatçının kendi belirsizliklerini ve Lucy’nin gizemli görünümünü temsil ediyor.

Örtülü Lucy, çıplaklık, örtünme, cinsellik ve utanç arasındaki karmaşık ilişkilere işaret ediyor. Ancak aynı zamanda, cinsel “saflık” nedeniyle saygı gören bir örtülü bakire figürü olarak da Lucy’yi tasvir ediyor.


The Conversation. 21 Haziran 2024.

 

Bu yazı hakkında yorum bulunamamıştır. İlk yorumu siz ekleyebilirsiniz >

Yazıya Yorum Ekleyin

* Takma ad kullanabilirsiniz

* Yorumunuzda görülmeyecektir

 Evet   Hayır* Her defasında yeniden girmemeniz için