Blog
Denisovalılar, 150.000 Yıllık ‘Ejderha Adam’ ile İlişkili Çıktı
İlk kez 2010 yılında Sibirya’daki Denisova mağarasından alınan örneklerde bulunan DNA’ları, onların varlığına dair bilgilerimizin çoğunu sağlıyor.
www.arkeofili.com
Araştırmacılar, soyu tükenmiş akrabamız gizemli Denisovalıları erken insan türü olan Homo longi’ye bağlayabilecek yeni kanıtlar buldu.
Bilim insanlarının hakkında çok az şey bildiği erken insanlar olan Denisovalılardan genç bir kadının portresi. C: Maayan Harel
Denisovalılar dünya üzerinde yaşamış olan ve fosilleri bulunması en zor insan gruplarından biri olmayı sürdürüyor. Denisovalıların bıraktığı DNA izlerinden elde edilen kanıtlar, onların Tibet platosunda yaşadıklarını, muhtemelen Güney Asya’daki Filipinler ve Laos’a seyahat ettiklerini ve 100.000 yıldan daha uzun bir süre önce Kuzey Çin’e doğru yol almış olabileceklerini gösteriyor. Ayrıca modern insanlarla da melezleştiler.
Ancak Denisovalıların neye benzediği veya nasıl yaşadıkları bir sır olarak kaldı. Yalnızca bir çene parçası, birkaç kemik parçası ve bir veya iki diş, onların fiziksel özelliklerine ilişkin kanıtlar sağlıyor.
İlk kez 2010 yılında Sibirya’daki Denisova mağarasından alınan örneklerde bulunan DNA’ları, onların varlığına dair bilgilerimizin çoğunu sağlıyor.
Ancak son zamanlarda bilim insanları, Denisovalıların ait olabileceği tür için güçlü bir adayın yerini belirledi. Bu tür, Kuzeydoğu Çin’deki Harbin’den gelen Homo longi veya “Ejderha Adam”. Bu önemli fosil, modern insanınki kadar büyük bir kafatasına ve narin elmacık kemiklerine sahip düz bir yüze sahip, neredeyse bütün bir kafatasından oluşuyor. Tarihlendirme, bunun en az 150.000 yaşında olduğunu gösteriyor.
Pekin’deki Çin Bilimler Akademisi’nden Prof Xijun Ni, “Artık Denisovalıların Homo longi türünün üyeleri olduğuna inanıyoruz. Homo longi, geniş bir burun, gözlerinin üzerindeki kalın kaş çıkıntıları ve büyük diş yuvalarıyla biliniyor” diyor.
Olası Denisovalı-Homo longi bağlantısı, Homo sapiens’in yüzbinlerce yıl boyunca gezegeni paylaştığı bu insanlar üzerinde çalışan araştırmacılar tarafından gerçekleştirilen son gelişmelerden biri. Hatta onların kendi evrimimizde anahtar rol oynayabilecekleri bile düşünülüyor.
Tibet’teki bilim insanları, yerel halkta, iki türün uzak geçmişte melezlenmesinin sonucu olan bir Denisovalı geni keşfettiler. En önemlisi, bu genin modern erkek ve kadınların yüksek rakımlarda hayatta kalmasına yardımcı olduğu gösterildi.
DNA’dan alınan iskelet profiline dayanarak Denisovalı ilk insan grubuna ait genç bir bireyin kafasının rekonstrüksiyonu. C: Maayan Harel
Buna ek olarak, Denisovalı-Homo longi bağlantısını destekleyen kanıtlar, bilim insanlarının başlangıçta deniz seviyesinden 3.000 metre yüksekte uzak bir mağarada bulunan çene kemiğini araştırmaya başladıkları Tibet platosuna kadar takip edildi.
Kemiğin modern bir insana ait olmadığı anlaşıldı. Ancak araştırmacılar çene kemiğinin ilk keşfedildiği mağarayı incelemeye başladıklarında buradaki çökeltilerin Denisovalı DNA’sı açısından zengin olduğunu buldular. Ayrıca fosilin kendisinde de Denisovalıların kökenine işaret eden proteinler tespit edildi.
Leipzig’deki Max Planck Evrimsel Antropoloji Enstitüsü’nden Janet Kelso, “Sibirya dışında ilk kez bir Denisovalı fosil buluntusu elde edilmişti ve bu çok önemliydi. Çene kemiğinin Homo longi’de bulunan dişlere benzer dişlere sahip olması da aynı derecede ilgi çekiciydi. Yani kanıtların kafatası ile Denisovalılar arasında bir bağlantı olduğunu öne sürdüğünü düşünüyorum.” diyor.
Bu görüş, Londra’daki Doğa Tarihi Müzesi’nden Prof Chris Stringer tarafından da desteklendi. “Kanıtlar, Denisovalıların Homo longi’nin üyeleri olduğu fikrini destekliyor ancak hâlâ mutlak kanıta sahip değiliz. Yine de bunun zamanla olacağına inanıyorum.”
Stringer, araştırmacılar için büyük bir sorunun, Homo longi gibi Çin fosillerinde henüz DNA bulunamaması olduğunu söylüyor. “Genleri zamana dayanamadı. Ancak proteomik tekniklerinin kullanılması önemli yeni veriler sağlayabilir. Bunlar, fosilin DNA’sından çok daha uzun süre hayatta kalan ve bize tür hakkında çok daha fazla şey anlatabilen proteinlerine odaklanıyor.”
Son araştırmalar aynı zamanda bu insanların kendi türümüzün evriminde önemli bir rol oynamış olabileceğini de öne sürüyor.
Bugün Tibetlilerde bulunan Denisovalı geninin etkisi bir örnek teşkil ediyor. Ancak Denisovalı DNA’sı, Yeni Gine, Kuzey Avustralya ve Filipinler’deki insanlar da dahil olmak üzere diğer modern popülasyonlarda da bulundu ve bunların sıtma gibi hastalıklardan kaynaklanan enfeksiyonlarla savaşmalarına yardımcı olduğu görülüyor.
Stringer, Denisovalıların çok değişken bir coğrafyayı kapsayan bölgelere yerleştiğini söylüyor. “Bazıları sıcak ve düşük rakımlardaydı, bazıları ise soğuk ve dağlık bölgelerdeydi. Tibet platosundan Endonezya’daki Sulawesi gibi adalara kadar çok çeşitli yaşam alanlarında yaşıyorlardı.”
Buna karşılık, son birkaç yüz binlerce yıl içinde evrimleşen üçüncü büyük insan grubu olan Neandertaller, kendilerini doğuda Avrupa’dan güney Sibirya’ya kadar uzanan bir bölgenin daha serin iklimleriyle sınırladılar.
Bu nispeten tek tip ortamdan yayılmadılar. Bilim insanları şimdi Denisovalıların benimsediği zengin çeşitlilikteki yerlerin Neandertallere göre çok daha çeşitli ve uyumlu davranışlara sahip olduklarının bir işareti olup olmadığını soruyor.
Homo sapiens, Denisovalılarla birden fazla kez melezleşmiş gibi görünüyor. Kelso, “Gerçekten de, bazı modern insanların genetik olarak farklı Denisovalılarla birçok kez çiftleştiğine dair iyi kanıtlar var. Bu, iki grubun uzun bir süre bir arada var olduğunu gösteriyor; bazı çalışmalar, son temasın 25.000 yıl kadar yakın bir tarihte gerçekleştiğini öne sürüyor.” diyor.
En önemlisi, bu zamana kadar Neandertallerin nesli çoktan tükenmişti.
Araştırmalar ayrıca, o dönemde evrimleşen üç ana insan grubundan Homo sapiens ve Homo longi grubunun, muhtemelen bir milyon yıl önce, Neandertallerin daha da önce dallara ayrılarak farklı evrimsel yollarda ayrılan son grup olduğunu öne sürüyor.
Bununla birlikte DNA analizleri, Homo sapiens’in ilk önce ayrıldığı, daha yakın tarihli ayrışma tarihlerini ortaya koydu; dolayısıyla bu, gelecekteki araştırmalar için çok önemli bir soru.
“O yol ayrımından sonra yollarımızın ne sıklıkla kesiştiği de artık bilimsel açıdan yoğun ilgi gören bir konu. Öğrenecek çok şeyimiz var.”
The Guardian. 30 Mart 2024.
Bu yazı hakkında yorum bulunamamıştır. İlk yorumu siz ekleyebilirsiniz >