Blog
Fiji’nin Sözlü Gelenekleri 2.500 Yıl Önceki Tsunamiyi Anlatıyor
Yaklaşık 2.500 yıl önce, Fiji’nin güneyindeki Kadavu adasının batı ucunda yer sarsıldı, okyanus çalkalandı ve dumanla kaplı küllü bulutlar gökyüzüne yağdı.
Sıla Eyler - www.arkeofili.com
Dramatik bir yanardağ patlaması 2.500 yıl önce Fiji’deki yaşamı değiştirdi. Sonraki 100 nesil ise hikâyelerle bu olayı canlı tuttu.
Anlatıya göre Doğu Kadavu’nun kuzey kıyısında, bir tanrı tarafından diğerine mızrak fırlatıldığında oluşan delik. C: Patrick Nunn
Yaklaşık 2.500 yıl önce, Fiji’deki volkanik bir patlama büyük bir tsunamiyi tetikledi. Peki, bilim insanları bunu nereden biliyor? Yeni çalışmada araştırmacılar, Fiji’nin yerli halkının sözlü geleneklerini inceledi. Anlatılarında jeolojik ipuçları bırakan bir volkanik patlamayı ve patlama etkisiyle oluşan ancak günümüze ulaşan herhangi bir fiziksel etkisi bulunmayan bir tsunamiyi anlattıkları tespit edildi.
Oral Tradition dergisinde yayımlanan araştırma, yaklaşık 2.500 yıl önce Fiji’de meydana gelen volkanik patlamanın hatıralarının, bilmeceler ve gökyüzünde uçan, birbirleriyle savaşan ve gürültülü bir şekilde okyanusu içen fantastik varlıkların hikayeleri aracılığıyla sözlü geleneklere kodlandığını gösteriyor.
Bu sözlü gelenekler asla hayal ürünü hikayeler olarak tasarlanmamıştı, aksine yerel risk yönetimi sisteminin pragmatik temelleri olarak düşünülmüştü.
Hayat Değiştiren Olaylar
Yaklaşık 2.500 yıl önce, Fiji’nin güneyindeki Kadavu adasının batı ucunda yer sarsıldı, okyanus çalkalandı ve dumanla kaplı küllü bulutlar gökyüzüne yağdı.
Bulutlar dağıldığında, insanlar yeni bir dağın oluştuğunu gördüler; dağın şekli, içinde yer elması yetiştirilen bir toprak tümseğini andırıyordu. Bu da dağa adını verdi: Nabukelevu, dev yer elması höyüğü. Bu dağ ayrıca Fiji’nin sömürge tarihi boyunca Washington Dağı olarak yeniden adlandırıldı.
Bu patlamayla ilgili olaylar o kadar dramatik ve hayat değiştiriciydi ki, felakete tanık olan insanlar bununla ilgili hikayeler anlattı. Bu hikayeler iki bin yıldan fazla süre yaşadı ve yaklaşık 100 nesil boyunca aslına sadık kalarak günümüze kadar ulaştı.
Bilim insanları eskiden bu tür hikayeleri kurgu olarak değerlendirerek görmezden gelir, “efsane” ya da “mit” gibi etiketlerle değersizleştirirlerdi. Ancak durum artık değişiyor.
Bugün, bu tür “hikayelerin” çoğunun, uzun zaman önce yaşamış insanların dünya görüşlerini temsil edecek şekilde sözlü geleneklerde kodlanmış, insan geçmişine dair özgün anılar olduğunu anlamaya başlıyoruz.
Başka bir deyişle, bu hikayeler bilimsel anlatılarla aynı amaca hizmet ediyordu ve bunları anlatan insanlar, tıpkı bugün bilim insanlarının yaptığı gibi, doğal dünyayı anlamaya çalışıyorlardı.
Kuzeydoğusundan bakıldığında Nabukelevu, tepesi bulutlarla örtülü bir şekilde görünüyor. Ek resim: 1827’de Fransız kâşif Dumont d’Urville’in gemisi Astrolabe’de bulunan bir sanatçı tarafından çizilen Batı’dan Nabukelevu. C: H. van der Burch tarafından lithograf, orijinal eser: Louis Auguste de Sainson. Wikimedia Commons; Avustralya Ulusal Denizcilik Müzesi
Vu Savaşı
2.500 yıllık Nabukelevu patlamasıyla ilgili en yaygın hikâye, yanardağdan yaklaşık 56 kilometre uzaklıktaki Ono adasından Tanovo adlı bir “tanrı” (Fiji dilinde vu) ile ilgili olanı.
Hikâyeye göre: Tanovo’nun gün batımı manzarası bir gün bu devasa dağ tarafından engellendi. Araştırmalar bunun, patlama sırasında oluşan ve dağın yüksekliğini birkaç yüz metre yükselten volkanik bir kubbe olduğunu ortaya koyuyor.
Öfkelenen Tanovo, Nabukelevu’ya uçtu ve yerel sakinlerin driva qele (toprağı çalmak) olarak tanımladığı bir eylemle dağı yıkmaya başladı. Bu, neden bugün bile Nabukelevu’nun zirvesinde bir krater bulunduğunu açıklıyor.
Ancak Tanovo, Nabukelevu’nun Tautaumolau adlı “tanrısı” tarafından engellendi. İkili dövüşmeye başladı. Gökyüzünde bir kovalamaca başladı ve ikisi dönüp dururken, Tanovo tarafından taşınan toprak yere düşmeye başladı. Bu düşen toprakların adaları yarattığı söyleniyor.
Araştırmacılar, bu adaların oluşturduğu dizilimin, aşağıdaki haritada gösterildiği gibi, muhtemelen patlamadan kaynaklanan kül bulutunun hareketini temsil ettiği sonucuna varıyor.
Nabukelevu hikâyesinin yedi versiyonunda Nabukelevu patlamasının ardından oluştuğu belirtilen daha küçük açık deniz adaları. Ek resimde hikayelere dayanan kül bulutunun olası izi gösteriliyor C: Patrick Nunn
Mitlere Dayalı Gerçekler
Jeologlar bugün eski bir patlamanın bu tür ayrıntılarını ortaya çıkarmanın son derece zor olduğunu düşünüyor. Ancak burada, Kadavu halkının sözlü geleneklerinde bu bilgi halihazırda mevcut.
Sözlü geleneklere sahip olmasaydık asla bilemeyeceğimiz bir diğer detay da patlamanın neden olduğu tsunami ile ilgili bilgiler.
Hikâyenin bazı versiyonlarında “tanrılardan” biri o kadar korkar ki denizin altına saklanır. Ancak rakibi ortaya çıkar ve oradaki tüm suyu içer. Yeni çalışma bu ayrıntıyı, okyanusun tsunami etkisinden önce çekilmesinin bir anısı olarak yorumluyor.
Sözlü geleneklerdeki diğer ayrıntılar, bir tanrının rakibine devasa bir mızrak fırlattığını ancak ıskaladığını ve arkasında bir kayada büyük bir delik bıraktığını hatırlatıyor. Bu, muhtemelen patlamadan önceki yeryüzü şekillerinin bir anlatıya nasıl uyarlanabileceğinin iyi bir örneğini gösteriyor.
Çalışma, ‘mitler’ ve ‘efsaneler’ üzerine gün geçtikçe artan bilimsel araştırma alanına katkıda bulunuyor. Ve birçoğunun gerçeklere dayandığını ve içerdikleri ayrıntıların insan geçmişini anlama noktasında bakış açımıza derinlik ve genişlik kattığını gösteriyor.
Burada ele alınan Kadavu yanardağı hikayeleri, ayrıca eski toplumların bugünkü toplumlarımız kadar risk farkındalığına ve riskten kaçınma duygusuna sahip olduğunu gösteriyor. Hayatta kalma zorunluluğu, belirli bir yerde var olan tüm tehlikelere ilişkin anıların canlı tutulmasına büyük ölçüde yardımcı olmuştu.
Avustralya yerli halklarının kültürleri benzer hikayelerle dolu. Okuryazar insanlar, 2.500 yıllık Nabukelevu patlamasıyla ilgili olanlar gibi sözlü geleneklerin olağanüstü zaman derinliğinden etkilenme eğiliminde. Ama tabii ki herkes bu hikayelerden aynı derecede etkilenmiyor.
Prof. Patrick D. Nunn, “2019 yılının başlarında, Waisomo Köyü’nde Ratu Petero Uluinaceva ile Ono halkının patlamaya ilişkin hikayesini anlatmayı bitirdikten sonra oturup sohbet ediyordum. Ona bu hikâyenin iki bin yıldan daha uzun bir süre önce meydana gelen olayları hatırlattığını söyledim ve etkilenebileceğini düşündüm. Ama etkilenmedi.” diyor.
“Bizim hikayelerimizin o kadar eski olduğunu, kadim tarihimizi hatırlattığını biliyoruz, dedi ve bir gülümsemeyle ekledi. Ancak şimdi sizin de bunu öğrenmiş olmanız bizi sevindiriyor!”
Live Science. 31 Ağustos 2023.
Makale: Lancini, L., Nunn, P., Nanuku, M., Tavola, K., Bolea, T., Geraghty, P., & Compatangelo-Soussignan, R. (2023).
Bu yazı hakkında yorum bulunamamıştır. İlk yorumu siz ekleyebilirsiniz >