Blog
İskoç Kralın Takıntısı, Büyük Cadı Avlarını Başlatmıştı
İskoç Kralın Takıntısı, Büyük Cadı Avlarını Başlatmıştı
1590’larda, İskoçya Kralı VI. James’in cadı korkusu, binlerce insanın işkence ve ölümüyle sonuçlanan ulusal paniği tetikledi.
1500’lerin sonlarında İskoçya şeytanın yer yüzünde iş başında olduğuna inanıyordu. Yöre sakinleri, onun fırtınalar çıkarttığından, çiftlik hayvanlarını öldürdüğünden ve ölümcül hastalığı yayma yeteneğinden bahsediyordu. Şeytan insan toplumunu içeriden baltalamaya çalışıyordu ve istediklerini yapmak için gizli ajanları çalıştırıyordu. Bu şeytani aktörler cadıydı ve yetkililer krallığın yararı için onların ortadan kaldırılmaları gerektiğine inanıyordu.
İskoçya, 16. yüzyılın sonlarında ve 17. yüzyılın ilk yarısında büyücülük korkusuna kurban giden tek ülke değildi. Cadı avları, cadıların şeytana ibadet ettiği fikrinin yerleşmeye başladığı 15. yüzyılda başlayarak Avrupa’yı meşgul etti. Burgonya, İtalya, İsviçre, Almanya ve İskandinavya bu dönemde cadı paniği salgınına katlandı. Reform, 16. yüzyılın başlarında Avrupa’yı Protestan ve Katolik olarak böldükten sonra, her iki taraf da cadı avladı. Bu dini reform döneminde, yöneticiler dindarlıklarını kanıtlamak istediler. Kutsal olmayanı ve kötülüğü, huzursuzluk ve düzensizliğin kaynağı olarak algıladılar.
Cadı avı; dini bölge heyetinin ve hükümet yetkililerinin herkesin doğru bir şekilde ibadet ettiği ve günah ve dinsizliğin ortadan kalktığı bir “dindar devlet” yaratmaya çalıştıkları Protestan Reformunun bir uzantısı olarak görülebilir. Sayısal olarak, İskoçya’nın cadı avları büyüktü. 1590 ve 1662 arasında İskoçya’nın dört tarafında beş şiddetli panik patladı: 1590-91, 1597, 1628-1631, 1649-1650 ve 1661-62.
Bu panikler sonucunda, yaklaşık bir milyonluk bir nüfustan, çoğu kadın olmak üzere yaklaşık 2.500 sanık cadı idam edildi. İskoçya’nın cadılar ve büyücülükler üzerine yaygın paniğe hassasiyeti kısmen bir adamın rolü ile belirlendi: I. Elizabeth’in ölümünü takiben 1603’te İngiltere Kralı I. James olan İskoç hükümdar Kral VI. James.
Kral’ın kitabı
İskoç Parlamentosu 1563’te James’in doğumundan hemen önce büyücülüğün yasa dışı olduğunu beyan etmişti. Yasa, cadı olmayı büyük bir suç haline getirdi. Kral James’in kendisi ve Danimarkalı gelini Anne’in Kuzey Denizi boyunca yaptıkları yolcukları sırasında, kraliyettekileri öldürmek için tehlikeli fırtınaları büyü ile yönlendirmeye çalışan cadılar tarafından kişisel olarak hedef alındığına inandıkları zaman, 1590’da ortaya çıkan büyük büyücülük paniğinden bu yana, yaklaşık otuz yıl geçmişti.
Bu panik içinde suçlanan ilk kişilerden biri, Doğu Lothian’daki Tranent’ten Geillis Duncan adında bir kadındı. 1590’ın sonlarında işvereni David Seton, onu suçladı ve içinde birçok suç ortağının adını vermeye zorladığı bir itiraf için işkence etti. Duncan daha sonra suçlamasını geri çekti, ancak panik ilerlemeye devam etmişti.
Kral James, 1591’de suçlanan bir cadı Agnes Sampson’nın endişe verici itirafından sonra cadı yargılamalarını onayladı. 1590’da Cadılar Bayramı gecesinde 200 cadının (hatta bazıları Danimarka’dan) sahil kasabası North Berwick kilisesine yola çıktığı ortaya çıktı. Orada şeytan onlara vaaz verdi ve onları kralın yıkımını planlamaya teşvik etti. İşkence ile söyleseler de, bu itirafları duyduktan sonra Kral James ve danışmanları bir büyücülük komplosunun saltanatını tehdit ettiğine inanmaya başladılar. Şeytanın, kralın dünyadaki en büyük düşmanı olduğunu açıklaması endişe vericiydi ancak aynı zamanda sevindirici olmalıydı.
Geillis Duncan ve Agnes Sampson ilk büyük panik sırasında idam edilenlerden ikisiydi. Her ne kadar North Berwick duruşmaları sırasında kaç şüpheli cadının infaz edildiği kesin olarak söylenemezse de, yüzden fazla insan suçlanmıştı.
Altı yıl sonra başka bir panik patlak verdi. Bir kez daha cadıların şahsen Kral James’e karşı komplo kurdukları bildirildi. Büyük Balwearie cadısı olarak adlandırılan Margaret Aitken adındaki bir kadının, birçoğu sadece onun tek bir sözüyle öldürülen diğer cadıları tespit etmek için özel bir gücü olduğu iddia edildi. Aitken’in bir sahtekar olduğu anlaşıldığında bu panik aniden durdu. Bu olay cadı avcılarını büyük ölçüde utandırdı ve aynı yıl, kısmen son yargılamaları haklı çıkarmak için, Kral James Daemonologie’yi yayınladı. Büyücülük, 16. yüzyılda akademik ilgi çekti ve kralın kitabı, James’in kendini bir entelektüel olarak nasıl gördüğünü yansıtıyor.
Daemonologie, şeytanın dünyadaki işleyiş şeklini açıklıyordu. O, şeytana dönüşmüş düşmüş meleklerin lideriydi. Bu iblisler insanlarla anlaşmalar yaptı ve onlara kötü büyü çalışmaları için güçler bağışladı. James’in kitabına göre, bu nedenle büyücülük insanlar ve şeytanlar arasında gizli bir anlaşmaydı. Bu gizli anlaşmaya karşı sadık olanın tek umudu Tanrı’ya, özellikle de James gibi kralların güçlerine başvurmaktı.
Daha sonra siyasi olaylar, James’in dünya görüşünde kutsal olarak yönetilen bir kral olarak oynadığı rolün merkezinden uzaklaştı. James, Kraliçe I. Elizabeth’i 1603’’te İngiltere’nin hükümdarı olarak kabul ettikten sonra, yeni bir dini rakiple karşı karşıya kaldı: militan Katolikler. Katolik komploları, onun İngiliz tahtına ilişkin iddiasına işaret etti, Kuzey Berwick cadıları da İskoçya’nın birçok yerinde onu tehdit etti. 1605’teki Barut komplosundan sonra (Guy Fawkes’in Parlamentoyu havaya uçurma ve kralı öldürme planı) James, Katolik komplolarını kökünden kazımak için cadı avlamaktan uzaklaştı.
Kraliyetten Yerele
Kral James’in odaklandığı noktalar değişmiş olsa da, büyücülük hakkındaki fikirleri İskoç toplumuna nüfuz etmişti. Şeytani bir komplo olarak cadılar kavramı, 17. yüzyılın cadı avlarını yerel ve ulusal işler haline getirerek yerel yönetimin alt seviyelerine indi.
Devletin cadıları kökten kazımaya gösterdiği ilgiyi gösteren coğrafi bir model vardı: Fife ve Lothian gibi devlet gücü merkezlerine yakın bölgelerde ağır cadı avı yapıldı. Devlet dini tekdüzeliği uygulamaya karar verdiğinde şeytan korkusu zirvede idi.
İskoç cadı avının yarısından fazlası kısa ama yoğun panik dönemlerinde gerçekleşti. Bir bölgede birbiri ardına, yetkililer görünen cadı komplolarının kanıtlarını ortaya çıkardılar. Bunun aksine panik dönemlerin dışında oldukça az cadı olayı vardı.
Cadıları ayıklamak için en pratik önlemler İskoç toplumunun yerel liderleri, toprak sahipleri (yerel aristokratlar) ve bakanlar tarafından alındı. İnsanları denetlemek ve onları dindar hale getirmek için kilise oturumları (kilisenin papaz komiteleri) oluşturdular. Kilise oturumları ceza mahkemeleri değildi, ancak şüphelileri tutuklayıp sorgulayabilir ve laik makamlara dava açabilirlerdi. Kilise oturumlarının ilgili olduğu evlilik dışı cinsel ilişki ile uğraştığı çoğu suç, bu kadar çok İskoç kadın cadının neden şeytanla cinsel ilişkiye girdiği için suçlandığını açıklayabilirdi.
Bu olayların birçoğu yerel olarak başlarken, İskoçya’daki bazı paniklerin kökeni denizaşırı ülkelere dayanıyordu. Üçüncü ülke çapında panik 1628’de başladı ve muhtemelen bu da Otuz Yıl Savaşı sırasında 1620’lerin sonlarında büyük bir cadı avı artışı yaşanan Almanya’dan İskoçya’ya yayıldı.
Zanlı
Suçlanan bir cadıyı saptayıcı ana özellikler cadının yaşlı, kavgacı bir kadın olmasıydı. Genellikle yaşanan bir panikteki ilk şüpheliler, komşuları tarafından zararlı sihirlerinden dolayı şikayet edilen kişiler olurdu. Bununla birlikte, ilk şüpheliler suç ortağının adını vermek üzere sıkıştırılırken, daha sonrakiler daha az zararlı sihir ve şeytanla bir anlaşma yapmakla suçlandı. Kadınlar için bu genellikle erkek şeytanla cinsel ilişkiye girmeyi içerirdi. Erkeklere yönelik az sayıdaki suçlamada cinsel unsur yoktu. Bir adam büyücülükle suçlanmak için oldukça spesifik ve nadir bir şey yapmak zorunda kalmalıydı. Sonuç olarak, hüküm giymiş cadıların yüzde 85’i kadındı.
Kavgalar genellikle suçlamaların kaynağıydı. Bazen, köylüler bir kavga sırasında gerçekten komşularını lanetlerdi, ancak genellikle insanlar uzlaşma arardı. İtiraflar ve komşuların ifadeleri, kavgalar ve lanetler hakkında çok şey ortaya koyuyor. Orkney’de 1640 yılında bunu deneyen Katherine Craigie, hasta olan komşusuna “hasta olman için dua ettim ve şimdi bunun kabul olduğunu görüyorum” demişti. Köylüler genellikle yerel cadılarının idam edilmesini istemiyorlardı. Yine de, yetkililer onları idam ettiğinde itiraz etmediler.
İskoç cadı avı kısmen yerel kavgalar ve kısmen seçkinlerin şeytan korkusuyla ilgiliydi, ama bazıları da büyülü fantezi ile ilişkiliydi. Bazı insanlar gerçekten büyü yapabileceklerine inanıyorlardı. Bununla birlikte, bu büyüler genellikle iyicildi. 1597 yılında Aberdeenshire’da bulunan Marion Grant; Baba, Oğul ve Kutsal Ruh ve halk inancında bir melek adı olan “Christsonday” adına güneyden akan su ile hasta sığırları iyileştirdi. Sorgulayıcılar, Christsonday’in halk ve seçkinler arasındaki uçurumu gösteren şeytan olduğunu düşündüler.
İşkence yoluyla itiraflar
Cadı avcıları farkında olmadan işkence yoluyla kanıtlar yarattı. Panikler, şüphelilere işkence yapıp suç ortaklarını adlandırmalarını isteyerek oluştu. Böylelikle adlandırılan insanlar tutuklanabilir ve şeytanla yaptıkları anlaşmayı itiraf edilebilirlerdi. Bazı itiraflar fantastik unsurları da içeriyordu ve tuhaf deneyimlerden bahsediyordu. Margaret Watson’un 1644 davası aşağıdaki şaşırtıcı ayrıntıları içeriyor:
“İtiraf ettin … Sen ve cadıların geri kalanları, şeytani tasarımlarınızı gerçekleştirmek için üye aldığınız ölen kişilerin cesetlerini deştiniz; eskiden içerken ve dans ederken toplantılarınızda Tanrı’ya küfrettiniz ; Mallie Paterson bir kedinin Janet Lockie ise bir horozun üzerine bindi, teyzen Margaret Watson alıç ağacına bindi, kendin bir saman demetine bindin ve Jean Lachlan yaşlı bir ağaca bindi.”
Uyku yoksunluğu en yaygın işkence yöntemiydi. Uykusuz yaklaşık üç gün sonra, bir şüpheli sorgulayıcılarına direnme yeteneğini kaybetmekle kalmayacak, aynı zamanda halüsinasyon görmeye başlayacak ve egzotik detaylar içeren birçok itirafa yol açacaktı. Bunlar gerçek faaliyetlerin dengeli kayıtları değildi; onlar şaşkın, çaresiz ve dehşete kapılmış insanlar tarafından uydurulmuş, sorgulayıcılarını tatmin edecek cevapları umutsuzca arayan fantezilerdi.
Şeytanla yapılan bir anlaşma bir itirafla kanıtlanabilseydi, bu tür şüphelilerin zararlı sihirden hüküm giymelerine gerek yoktu. Şeytanların yarattığı toplumsal tehdit nedeniyle mahkemeler dayanaksız kanıtları kabul etti. İskoçya’da hüküm giymiş cadılar, çoğu Avrupa ülkesinde olduğu gibi yakıldı. Bununla birlikte, canlı olarak yakılmak yerine, İskoçya’da şüpheli cadıları kazıkta boğmak gelenekti.
Panikler Yatışıyor
17. yüzyılın sonlarında dini çoğulculuk daha kabul edilebilir hale geldi. Yeni bilimsel fikirler büyücülük hakkındaki dogmatik kesinliği zayıflattı. Mahkemeler, işkence sonucu zorlanan itirafları kabul etmeyi reddetti. Cadı avı devlet için daha az hayati hale geldi ve 1662’den sonra daha fazla ulusal panik oluşmadı.
Yerel panikler yarım yüzyıl kadar daha alevlendi. İskoçya’nın kendine özgü son insanlık dışı uygulaması, 1700’lerin başında küçük balıkçı kasabası Pittenweem’de meydana geldi. Bu geç vaka, halk cadılardan korkmaya ikna edildiğinde neler olabileceğini gösteriyor. Ancak yetkililer artık onları infaz etmek istemiyorlardı. Pittenweem şüphelilerinden dördü büyücülüklerini itiraf etti, ancak sonra itiraflarını geri çekti. Edinburgh’daki merkezi yetkililer bir duruşmaya izin vermediler ve şüphelilerin serbest bırakılması gerekiyordu. Bununla birlikte, 30 Ocak 1705’te bir kalabalık, zanlılardan biri olan Janet Cornfoot’u sahile sürükleyerek, üstüne bir kapı yerleştirerek ve ölene kadar kapıya taş yığarak öldürdü.
Ayaktakımı adaletinin tüm acımasızlığı için, Pittenweem davası İskoçya’nın son cadı panikleri arasında olacaktı. En son infaz 1727’de Dornoch’ta gerçekleşti ve 1736’da İngiliz Parlamentosu 1563 büyücülük tüzüğünü yürürlükten kaldırdı. O zamandan beri İskoçya’daki cadı paniklerinin kurbanlarına bazı küçük anıtlar dikildi, ancak büyük panikten dört yüz yıl öncesinde işkence gören ve öldürülen binlerce masum kadın ve erkeğe karşı yürütülen büyük adaletsizliği tanımak için daha büyük, daha resmi bir anıt çağrısında bulunuluyor.
National Geographic. Julian Goodare. 16 Ekim 2019.
Bu yazı hakkında yorum bulunamamıştır. İlk yorumu siz ekleyebilirsiniz >