Doğu Roma dönemine ait Büyük Saray’ın zemininden 1932 yılında çıkarılan 15 asırlık mozaikler üzerinde, 28 yıl sonra ilk kez İstanbul Restorasyon ve Konservasyon Merkez Laboratuvarı uzmanlarınca konservasyon çalışması yapılacak.
Proje kapsamında, mozaiklerin sergilendiği Büyük Saray Mozaikleri Müzesi de modern bir teşhir ve tanzim için restore edilecek.
Büyük Saray Mozaikleri Müzesi’nin bağlı olduğu Ayasofya Müzesi Müdürü Hayrullah Cengiz, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Büyük Saray mozaiklerinin, bir alandan çıkarılan ve aynı alanda korumaya alınarak teşhire açılan ilk ve tek eserler olduğunu söyledi. Müzenin 1987’de açıldığını ve o dönem ki teknoloji ve müzecilik anlayışı çerçevesinde oluşturulduğunu anlatan Cengiz, “Yıllar geçtikçe, müze binasının, teşhir ve tanziminin eskidiğini görüyoruz. Müzenin rölöve ve restorasyon projesini hazırladık. Teşhir ve tanzimi yenilemek için projeler yaptık ve ilgili koruma kurulları tarafından onaylandı. Genel müdürlüğe, müzeyi 2016 yılı içinde hem restorasyona almak hem de konservasyonu yapmak için teklif sunduk. Proje tamamlandığında bugünkü halinden çok daha iyi bir müze olacak” diye konuştu. Cengiz, müzeyi yılda 100 bine yakın turistin ziyaret ettiğini ve bu sayının her geçen yıl arttığını ifade ederek, bunun da mevcut müzenin ne kadar kabul gördüğünü gösterdiğini anlattı. Hayrullah Cengiz, eserlerin muhteşemliği açısından böyle bir projenin yapılmasına gerek duyulduğunu, çalışma süresince müzenin ziyarete tamamen kapatılacağını kaydetti.
“Mozaik restorasyonunda titiz çalışma çok önemli”
İstanbul Restorasyon ve Konservasyon Laboratuvar Müdürü Ali Osman Avşar da mozaiklerin, 1930’lu yıllardaki kazılarda gün yüzüne çıkarıldığını, 1950’li yıllarda restorasyonları yapılarak koruma amaçlı müzeye taşındığını söyledi.
Daha sonra Avusturya Bilimler Akademisi ile imzalanan protokol gereği, 7-8 dönem çalışma yapıldığını ve mevcut mozaiklerin koruma onarımlarının gerçekleştirildiğini anlatan Avşar, “Yeni projede, müzede yeni bir teşhir düşünülüyor. Bu teşhirle 1950’li yıllara ait yöntemlerle yapılmış mozaik konservasyonlarının, yeniden elden geçirilmesi gerekiyor. Biz de onlarla ilgili bir çalışma hazırlıyoruz. Müzenin teşhir çalışması başladığı zaman biz de mozaik panoların konservasyonunu yapacağız” ifadelerini kullandı.
Mozaik restorasyonunda titiz çalışmanın çok önemli olduğuna dikkati çeken Avşar, Büyük Saray Mozaikleri üzerinde yürütülecek çalışmalara ilişkin şu bilgileri verdi: “Burada yaşayacağımız sorunlardan biri, 1950’li yıllarda yapılan restorasyonlarda o dönemin malzemesi olan çimento bağlayıcılı harcın kullanılması. Panoların çoğu çimento bağlayıcılı harç ile desteklenmiş. Çimento, içerdiği çözülebilir tuzlar nedeniyle restorasyonda bugün kullanmak istemediğimiz bir malzeme. Çünkü tuzlar tesaralara zarar vermekte. Çalışmamızda, ‘mevcut çimento bağlayıcılı harç destek kalsın mı alalım mı’ diye risk değerlendirmesi yapacağız. Ayrıca çimento harcının tesaralara zarar verip vermediğini görmek için içerdiği çözülebilir tuzları analiz edeceğiz. Bunu tespit ettikten sonra konservasyon yöntemine karar vereceğiz. Ama büyük ihtimalle bunlar çözülebilir tuzlar ve uzun yıllar içinde tamamen yok olmuştur. Ondan sonra yapacağımız müdahaleler daha çok estetik müdahaleler olacak. Yüzeyde görülen çimento bağlayıcılı harcın yüzey düzleştirmesi belki yapılacak, belki yüzeyden birkaç milim aşağı indirilecek, belki renklendirme yapılarak mozaiğin zemin rengine yakın daha iyi bir estetik görüntü vermesi sağlanacak.”
Mozaikler belgelenecek
Bunun yanı sıra mozaik panolar üzerinde temizlik çalışması yapılacağını aktaran Avşar, mozaik parçalarının yüzeyleri temizlendikten sonra tek tek inceleneceğini, yıllar içinde gördüğü zarar ve bozulma varsa sağlamlaştırılacağını söyledi. Avşar, teşhir kapsamında sergiyi hazırlayan küratör ile eserlerin en uygun nasıl sergilenebileceğinin de araştırılacağını ifade ederek, belki yer yer boyama tekniği belki de yansıtma tekniğiyle tümleme yapılacağını, buna, projenin teşhir kısmında karar verileceğini belirtti.
Projenin bir başka önemli aşamasının da belgeleme çalışması olduğunu vurgulayan Avşar, günümüzde yapılan restorasyon uygulamalarının lejantlarla işlenmesi ve bir sonraki kuşaklara aktarılması için bu belgelemenin önemli olduğuna dikkati çekti.
Konservasyonun amacının eseri korumak olduğuna işaret eden Avşar, “Konservasyon, eserin hiçbir şekilde ne tarihi belge niteliğini ne de estetiğini değiştirmektir. Bizim de zaten temel çıkış noktamız budur” dedi. Ali Osman Avşar, müzede 100’ün üzerinde mozaik parçasının yer aldığını, bu nedenle konservasyon çalışmalarının yaklaşık 1,5-2 yıl sürebileceğini söyledi.
Bugüne ulaşabilen en büyük ve çeşitli peyzaj betimlemeleri
Sultanahmet Camisi Külliyesi’nde Arasta Pazarı içerisindeki müzede sergilenen MS 450-550 yılları arasına tarihlenen mozaikler, hem sanatsal hem de tasvir sahnelerinin zenginliği açısından büyük önem taşıyor.
Doğu Roma İmparatoru 1. Konstantin’in Büyük Saray’ın zemini için çağın önde gelen ustalarına yaptırdığı mozaikler, 1932-1935 yılları arasında yapılan kazılarda bulundu. Bu kazılarda, 5 milimetre ebatlarında kireç taşı, pişmiş toprak ve renkli taşlardan oluşan mozaiklerin 250 metrekarelik bölümü ortaya çıkarıldı. Eserlerin 1950’li yıllarda restorasyonları yapılarak, koruma amaçlı Büyük Saray Mozaikleri Müzesi’ne taşındı.
Konularını günlük hayattan, doğadan ve mitolojiden alan bu mozaikler üzerinde, kertenkele yiyen griffon, fil ve aslan mücadelesi, bir kısrağın tayını emzirmesi, kaz güden çocuklar, keçi sağan adam, eşeğine yem veren çocuk, testi taşıyan genç kız, elma yiyen ayılar ve avcı kaplan mücadelesini betimleyen sahneler yer alıyor. Büyük Saray Mozaikleri Müzesi’nde sergilenen mozaik parçalarında 150 insan ve hayvan figürü kullanılarak anlatılmış 90 farklı tema bulunuyor. “Opus Vermikülatun” tarzında olup, mermer parçaları arasına yerleştirilmiş tasvirler ile fondaki beyaz mermere uygulanan “balık pulu” tekniği dikkati çekiyor.
Mozaikler, toplam 250 metrekarelik alanıyla Geç Antik Çağ’dan bugüne ulaşabilen en büyük ve çeşitli peyzaj betimlemelerinden biri olma özelliğini de taşıyor.
Büyük Saray Mozaikleri Müzesi, 1953’te İstanbul Arkeoloji Müzeleri’ne, 1979’dan itibaren ise Ayasofya Müzesi Müdürlüğü’ne bağlı bir birim olarak kapılarını ziyaretçilerine açtı.
Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü ile Avusturya Bilimler Akademisi arasında yapılan sözleşme kapsamında, mozaikler üzerinde 1980’li yıllarda da restorasyon ve konservasyon çalışması yapıldı.
24.11.2015 Memleket Fotoğraf: Arşiv
Arkeolojihaber.net
Bu yazı hakkında yorum bulunamamıştır. İlk yorumu siz ekleyebilirsiniz >