Blog
Levant’ta Çok Erken İslami Mezarların Biyoarkeolojik Kanıtı
Orta Doğu, çok çeşitli etnik kökenleri, kültürleri ve dini uygulamaları kapsayan zengin ve büyüleyici bir tarihe sahip bir bölge olarak bilinir.
www.arkeofili.com
Arkeolojik, tarihi ve biyoarkeolojik verileri birleştiren çalışma, günümüz Suriye’sindeki erken İslami döneme yeni bakış açıları sağlıyor.
Saha konumu ve iskelet kalıntıları analize dahil edildi. Sol tarafta: Güney Suriye’deki Tell Qarassa’nın yerini gösteren bir Levant Haritası. Sağ tarafta: Tell Qarassa’daki kazılar sırasında syr005’in iskelet kalıntıları (Fotoğraf Jonathan Santana).
Araştırma ekibi çok daha eski bir zaman dilimine odaklanmayı planlıyordu ancak Suriye kırsalında erken dönem Müslümanlarına ait olduğuna inandıkları kalıntılara rastladı. Sonuçları Communications Biology’de yayımlandı.
Orta Doğu, çok çeşitli etnik kökenleri, kültürleri ve dini uygulamaları kapsayan zengin ve büyüleyici bir tarihe sahip bir bölge olarak bilinir. Bu çeşitli ve dinamik tarihin büyük bir kısmı tarihsel kayıtlar, bölgedeki etkileyici maddi kültür ve arkeolojik alanlar aracılığıyla bilinirken, yakın zamana kadar önemli biyoarkeolojik verilere ulaşmak, zorlu ortamlarda organik materyallerin yetersiz korunması nedeniyle daha zordu.
Bununla birlikte, bozulmuş materyali daha iyi analiz edebilen yeni teknolojiler bunu değiştirdi ve tarih öncesi çağlardan tarihi zamanlara uzanan hikayeler ortaya çıktı ve üç kıta arasındaki kavşaktaki bu bölge hakkındaki bilgimizi zenginleştirdi. Şimdi, çok uluslu ve disiplinlerarası bir ekip, günümüz Suriye’sinde erken İslam dönemine dair yeni biyoarkeolojik anlayışlar sunuyor.
2009 ve 2010 yıllarında, günümüz Suriye’sindeki Tell Qarassa’nın Neolitik bölgesinde yapılan kazılarda çok sayıda mezarla karşılaşıldı. Bu kazılar, Suriyeli öğrencileri tüm arkeolojik kampanyalara entegre eden ve böylece arkeoloji eğitimlerine katkıda bulunan bir İspanyol-Fransız ekibi tarafından koordine edildi. Araştırma, Suriye Arap Cumhuriyeti Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nün (DGAM) izniyle ve sürekli koordinasyon içinde yürütüldü. Bu kazılardan kısa bir süre sonra, bugüne kadar devam eden Suriye iç savaşı başladı.
Araştırmayı koordine eden İspanya’daki Burgos Üniversitesi’nden arkeogenetikçi Cristina Valdiosera, “Bölgedeki ilk tarım gruplarını incelemek amacıyla 14 insanın kalıntılarını antik DNA analizine tabi tuttuk. Alanın üst katmanlarından sadece iki kişi yeterli miktarda endojen DNA içeriyordu ve bunlar daha sonraki bir tarihöncesi döneme ait olduğunu varsaydığımız mezarlardan geldi. Radyokarbon tarihlemesinden sonra beklenmedik ve özel bir şeyimiz olduğu anlaşıldı.” diyor.
Mezarlar 7. yüzyılın sonu ve 8. yüzyılın başlarına ait (ikinci halifelik) Emeviler dönemine tarihleniyordu. Bu şaşırtıcı derecede yakın tarihler ışığında, gömme tarzının yeniden değerlendirilmesi, bunun erken dönem Müslüman gömme uygulamalarıyla tutarlı olacağını gösterdi.
Bölgede daha önce bilinen Müslüman yerleşimleri veya mezarlık alanları olmadığı ve arkeolojik alanın kendisi yalnızca tarih öncesi bir alan olarak bilindiği için radyokarbon tarihleri olmadan bu kültürel kimliği saptamak imkansız olurdu.
İsveç Uppsala Üniversitesi’nde yüksek lisans eğitimi sırasında veri analizini yürüten evrimsel biyolog Megha Srigyan, “Genomik sonuçlar da şaşırtıcıydı çünkü iki birey, çoğu antik ya da modern Levant’tan genetik olarak farklı görünüyordu. En benzer -aynı olmasa da- günümüz grupları, Arap Yarımadası ile olası bir bağlantıya işaret eden Bedeviler ve Suudilerdi.” diyor.
Çalışmayı koordine eden Uppsala Üniversitesi’nden popülasyon genetikçisi Torsten Günther, “Kanıtlarımızın çoğu dolaylı, ancak birlikte ele alındığında farklı türdeki veriler, evden uzakta geçici gruplara ait bu erkek ve kadına işaret ederek Suriye kırsalında erken dönem Müslümanların varlığına işaret ediyor.” diyor.
Bir erkek ve bir kadının analizi, Levant’a gelen yeni kültürel/dini uygulamaların kanıtlarını sağladı.
Cristina Valdiosera, “Sadece iki kişiyi inceleyerek Levant tarihini oluşturan devasa yapbozun küçük ama dikkate değer bir parçasını ortaya çıkarabilmemiz olağanüstü.” diyor.
Torsten Günther, “Bu özel durumda, arkeolojik, tarihi ve biyoarkeolojik verileri birleştirmeden bir sonuca varmamızın hiçbir yolu yoktu, çünkü bunların her biri çok disiplinli bir yaklaşımın önemini vurgulayarak temel ipuçları sağladı.” diyor.
Uppsala University. 9 Haziran 2022.
Makale: Srigyan, M., Bolívar, H., Ureña, I.et al.(2022).
Bu yazı hakkında yorum bulunamamıştır. İlk yorumu siz ekleyebilirsiniz >