Blog
Limyra Antik Kenti’nde Antik Peyzaj Yeniden Oluşturuluyor
Limyra Antik Kenti’nde Antik Peyzaj Yeniden Oluşturuluyor...
Yazar: Aysel Arslan Tarih: 5 Ağustos 2017
Türkiye’nin güneybatısında bulunan Limyra kenti, son 3000 yılda meydana gelen çevresel değişiklikleri anlama açısından mükemmel bir örnek teşkil ediyor.
Kentin doğusunda, Lim 4’ün karot alanı. F: Brückner, 2016
Önemli bir Likya kenti olan Limyra’da yerleşim, MÖ 6. yüzyıldan Bizans dönemine kadar devam etti. Antik kent, Antalya’nın yaklaşık 100 km güneybatısındaki Finike Ovasında, Torosların eteklerinde kurulmuştu. Depremlerin yanı sıra toprakta meydana gelen çökmeler ve yeraltı sularının depolandığı akifer adı verilen tabakanın antik şehre yönelmesiyle, MS 1. yüzyılın ortalarından sonlarına kadar yeraltı suyu seviyesi yükseldi. (Rantitsch ve diğ., 2016).
Bugüne kadar Finike Ovası ve Limyra civarında kapsamlı bir jeoarkeolojik araştırma yapılmamıştı. Ertuğ Öner (2013) ise bu coğrafyanın evrimini kapsamlı bir şekilde inceleyen ilk araştırmacıydı. 2016’da Avusturya Arkeoloji Enstitüsü ile Köln Üniversitesinin işbirliğiyle yeni bir araştırma projesine başlandı (Brückner ve diğ., 2016). Bu proje, antik peyzajı yeniden oluşturmaya ve insan-çevre etkileşimine odaklanıyor (örn. Rapp ve Hill, 2006). Proje kapsamında, özellikle Klasik ve Helenistik dönemlerindeki çevreyi, hidrojeolojik durumu, yerleşim tabakalarının kalınlığını, deprem kronolojisini ve sahil çizgisinde meydana gelen uzay-zamansal değişimleri yeniden oluşturulması amaçlanıyor.
Limyra Antik Kenti’nde 2016 yılında alınan tortu çekirdeklerinin yerleri. F: Stock, 2016
Yüksek çözünürlüklü stratigrafi elde edebilmek için araştırmanın yapıldığı bölgeden 21 tortu çekirdeği alındı (fig. 1). Alınan örnekler laboratuvarda granülometri, mineralbilim, jeokimya, makro ve mikrofauna gibi çeşitli analiz teknikleriyle incelendi (bkz. Brückner, 2011 ve Brückner ve Gerlach, 2011). Tabakaların tarihlendirilmesinde radyokarbon ve arkeoloji (yani tanılayıcı seramiklere bakılması) yöntemlerinden faydalanıldı.
Antik kentten alınan tortu çekirdeklerinin çoğunun tabakalanması birbirine benziyor (fig. 2a, b). Alttaki birkaç metrelik kısımda yoğunluklu olarak eski bir göle ait, homojen bir şekilde dağılmış açık gri renkli ince taneli tortular bulunuyor. Arada bulunan üç turf tabakası gölde siltasyonun başlangıcını temsil ediyor. Tortu çekirdeğinde aniden turftan göl tabakalarına geçişin gözlemlenmesi, bu alanın belki de toprakta çökmeye sebep olan depremlerle yeniden göle dönüştüğünü düşündürüyor.
Tortu çekirdeği Lim4. Bu tortu çekirdeği, kentin tipik stratigrafisini gösteriyor. F: Stock, 2016
Üstteki çökeller, yukarıya doğru akış dizilimi olan akarsu kumlarından oluşuyor (tabandaki çakılların üstü kum ve alüvyonlarla örtülü). Bu durum, nehir yataklarının değişimiyle ilgili bilgi sağlıyor. En üst tabaka ise kültürel katmanlar açısından oldukça zengin. Nehir yatak değiştirdiğinde insanlar buraya yerleşmeye başlamışlar.
Antik kent sınırları dışından alınan Tortu çekirdeği 13, doğal tortulaşmayı açığa çıkarıyor. Akarsu tabakaları ile takip edilen gölet tortuları burada da mevcut; fakat, antropojenik tabakalar eksik. Bunun yerine, çekirdeğin en üst kısmı ince taneli alüvyon ile kaplı. Günümüz kıyı şeridinin yakınında, akarsu kumlarının üzerinde homojen kumlar muhtemelen kumulların tepesinde olan bir sahil bariyerinin en üst katmanlarını temsil ediyor.
Oluşum karakteristiğiyle birlikte Lim13 tortu çekirdeği. Çekirdek, kentin yaklaşık 500 metre güneyinden. F: Stock and Brückne.
Tüm veriler dikkate alınarak, birkaç bin yıl boyunca kum bariyerinin arkasında bir göl olduğu sonucuna varıldı. Bunun büyük bir ihtimalle eski bir lagün kaynaklı olduğu düşünülüyor. Lagün kapandığında, Toros dağlarının eteklerinde bulunan karstik kaynaklardan gelmeye devam eden güçlü akış nedeniyle hızla tatlı suya dönmüştü. Ancak bu hipotez derinden alınan başka bir tortu çekirdeği tarafından doğrulanmalı. Daha sonraki şehir alanında göl, MÖ 6. yüzyılda insanlar yerleşmeye başladığında alüvyonla kaplanmıştı.
Brückner, H., 2011: „Geoarchäologie – in Forschung und Lehre“, in Bork, H.-R., Meller, H. and Gerlach, R. (eds.), Umweltarchäologie – Naturkatastrophen und Umweltwandel im archäologischen Befund, 3. Mitteldeutscher Archäologentag vom 07. bis 09. Oktober 2010 in Halle (Saale). – Tagungen des Landesmuseums für Vorgeschichte, Halle (Saale): 6: 9–20.
Brückner, H., Gerlach, R., 2011: „Geoarchäologie – von der Vergangenheit in die Zukunft“, in Gebhardt, H., Glaser, R., Radtke, U. and Reuber, P. (eds.), Geographie – Physische Geographie und Humangeographie. Heidelberg: 1179-1186.
Brückner, H., Stock, F., Uncu, L., 2016. Palaeogeographical Research. ANMED Anadolu Akdenizi Arkeoloji Haberleri News of Archaeology from Anatolia’s Mediterranean Areas 2016-14: 81–82.
Öner, E. (2013): Likya’da Paleocoğrafya ve Jeoarkeoloji Araştırmaları, Ege Üniversitesi Yayınları, Edebiyat fakültesi Yayın No: 182; Izmir.
Rantitsch, G., Prochaska, W., Seyer, M., Lotz, H., Kurtze, C., 2011. The drowning of ancient Limyra (southwestern Turkey) by rising groundwater during Late Antiquity to Byzantine times. Austrian Journal of Earth Sciences Vienna 109/2.
Rapp, G., Hill, C.L., 2006. Geoarchaeology: the Earth-Science Approach to Archaeological Interpretation. Yale University Press, New Haven.
Stock, F., Brückner, H., (in press): Geoarchaeological research in Limyra, in: Seyer, M., Dolea, A., Kugler, K., Brückner, H., Stock, F., The Excavation at Limyra/Lycia 2016: Preliminary Report, Anatolia Antiqua 2017 (in press).
www.arkeofili.com
Bu yazı hakkında yorum bulunamamıştır. İlk yorumu siz ekleyebilirsiniz >