Blog
Rusya’da Bulunan Sikke, Bir Osmanlı Askerinin Zafer Hatırasıydı
Taman yarımadasındaki antik Phanagoria kentinde bulunan sikke, muhtemelen Kıbrıs’ın fethine katılmış bir asker tarafından hatıra olarak getirilmiş.
Yazar: Enes Gençtürk
Rusya’nın güneyinde ve Karadeniz’in kuzeyinde yer alan Taman yarımadasındaki antik Phanagoria şehrinde kazı çalışmaları yürüten arkeologlar, enteresan bir keşfe imza attılar: Antik kentin kalıntıları arasında, çok uzaklarda, Kıbrıs’ın Gazimağusa şehrinde, 1570 yılında basılmış bir bakır sikke bulundu.
Tek bir sikkeden yola çıkarak geniş çapta yorumlarda bulunmak genelde yanıltıcı olabilir. Ancak arkeologlar; sikkenin üzerindeki deliğin muhtemelen kolye işlevi görmesi için delindiğini, dolayısıyla sikkenin alışverişte kullanılmadığını, bunun yerine bir Osmanlı askeri tarafından Kıbrıs’tan Phanagoria‘ya zafer hatırası olarak getirildiğini düşünüyorlar.
Magnitogorsk Devlet Teknik Üniversitesi’nden nümizmat Prof. Mikhail Abramzon, bu tahminden yola çıkarak Osmanlı’nın 16. yüzyıldaki Kıbrıs fethine Tamanlıların da katıldığını öne sürüyor. Profesör Vladimir Kuznetsov liderliğindeki Rusya Bilimler Akademisi Arkeoloji Enstitüsü’nden arkeologlar da bu iddiayı destekliyorlar.
Bir Antik Yunan Şehri
Phanagoria şehri Yunanlar tarafından, MÖ 543 civarında, Taman yarımadasının kıyısında kuruldu. En parlak döneminde büyüyüp gelişen bir (şehir) polis olan Phanagoria, vaktinde Kırım ile Taman üzerinde hüküm sürmüş olan Yunan Bosporos Krallığı’na doğu başkentliği yapıyordu. Yaklaşık 2.500 yıl önce kurulan Bosporos Krallığı’nın batı başkenti ise Taman’ın karşı kıyısında yer alan Pantikapa’ydı.
Bosporos Krallığı, Bizans dönemi boyunca varlığını bir şekilde sürdürmeyi başardıysa da Phanagoria art arda gelen istilalar sebebiyle defalarca el değiştirdi; MS 4. yüzyılın sonlarına gelindiğinde bölgeye akınlar düzenleyen Cermen Hunları şehri yakıp yıktı. Birkaç yüzyıl sonra yeniden kurulan şehir MS 10. yüzyıla kadar varlığını sürdürdü; o tarihlerden sonra ise Phanagoria’ya, şehri keşfeden arkeologlar dışında, kimse ayak basmadı.
Bir zamanlar büyük bir liman kenti olan antik Phanagoria‘nın üçte biri günümüzde, sebebi bilinmeyen bir şekilde, sular altında kalmış halde bulunmakta. 2019’da yayımlanan bir araştırma, kentin en eski liman ve sahillerinin MS 1. yüzyıl civarında battığını gösterdi. Araştırmacılar, şehre 3. yüzyılda yeni bir iskele inşa edildiğini, onun da beş yüzyıl sonra sular altında kaldığını söylüyorlar.
Kuznetsov, Phanagoria‘nın ilk kurulduğunda, bugünkü Karadeniz seviyesinden metrelerce daha alçak olan Korokondamitis adlı kapalı bir gölün kıyısında yer aldığını öne sürdü. Kuznetsov’a göre su seviyesi yükseldiğinde, göl kenarındaki yerleşimler battı; Korokondamitis ise günümüz Taman Körfezi’ne dönüştü.
Ancak, bir başka teoriye göre 7.500 yıldır bağlantılı olan Karadeniz ile Akdeniz’in su seviyeleri bağlantılı oldukları süre boyunca birbiriyle aynı olageldi. Eğer Karadeniz ile Akdeniz 7.500 yıldır bağlantılıysa ve Akdeniz’deki su seviyesi bu zaman zarfında hiç düşmediyse, Karadeniz’in de şu ankinden daha düşük bir su seviyesine sahip olması söz konusu olamaz. Bu teoriye göre Phanagoria doğal toprak çökmesi nedeniyle sular altında kaldı.
Phanagoria‘nın Orta Çağ dönemine odaklanan kazı çalışmaları kâr amacı gütmeyen bir yardım kuruluşu olan Volnoe Delo tarafından 2004’ten beri finanse ediliyor.
Mitridates’ten Venedik Cumhuriyeti’ne
Kıbrıs’ın Gazimağusa şehri de Phanagoria gibi renkli bir tarihe sahip. Şehrin yönetimi, 15. yüzyılda, Venedik’e, ya da tam adıyla “Serenìssima Repùblica Vèneta” yani “Sükunetli Venedik Cumhuriyeti’ne” geçti. Bu noktadan sonra Gazimağusa; günümüzde İsrail, Filistin, Lübnan ve Suriye’yi kapsayan, dönemin Hristiyan Levant dünyası için önemli bir ticarî merkez haline geldi.
1570 yılında Osmanlı İmparatorluğu, bölgenin en büyük liman kentinin kontrolünü ele geçirmek amacıyla şehre saldırdı. 1571’de, Sultan II. Selim’in birlikleri, uzun bir kuşatmadan sonra Gazimağusa’yı fethetti. Yeni keşifler ışığında bu fethe Phanagoria topraklarında bulunan Türk köyünden gelen birliklerin de katıldığı tahmin ediliyor.
FPhanagoria’da yapılan ve 1937’de başlayan arkeolojik keşiflerin devamı olan kazı sırasında söz konusu Gazimağusa sikkesi, bir Orta Çağ katmanında bulundu.
Daha önce de belirtildiği gibi, ortasındaki delikten yola çıkarak, sikkenin bir kolye ya da mücevher gibi kullanıldığı tahmin ediliyor. Abramzon, “[Sikke] elbette ki bir zafer hatırasıydı” deyip keşfin şaşırtıcı olduğunu ekliyor.
Abramzon, günümüzde Rusya’nın güneyindeki Krasnodar Krayı’nın bir parçası olan Taman Yarımadası’nın 15. yüzyılın son çeyreğinde Kırım ile birlikte Osmanlı imparatorluğunun egemenliğine girdiğini söylüyor. Osmanlı’nın bölgede bıraktığı izler ise sadece birkaç kale, çeşitli yerleşim yerleri ve Phanagoria’ya üs kurmuş bir Osmanlı donanmasından çok daha fazlası.
“Taman yarımadası, Osmanlı idari sisteminin bir parçasıydı” diyor Abramzon. “Phanagoria topraklarında yapılan kazılarda bulunan 16. yüzyıldan kalma çanak çömlek, pipo ağızlıkları ve Osmanlı sikkeleri gibi kültürel kalıntılardan hareketle bölgede bir veya daha fazla Osmanlı köyü olduğunu biliyoruz. Alibey adında çok büyük bir Türk köyü, Phanagoria‘dan birkaç kilometre uzaklıkta yer alıyordu.” Demek ki söz konusu sikke yüzlerce kilometre uzakta, Gazimağusa’da basılırken, ya da şehir 1570-1571 kuşatmalarına sahne olurken, Taman körfezi ile Phanagoria halihazırda Türk toprağıydı.
Sikkenin menşei ise gayet açık. Abramzon’un söylediğine göre Gazimağusa’da bu sikkelerden çokça basılıyordu. Sikkenin Venedik tarzında olduğu kolayca anlaşılıyor: Sikkenin bir yüzünde Venedik Cumhuriyeti’nin amblemi olan (Evanjelist Markos’u temsil eden) Aziz Mark Aslanı yer alıyor; diğer yüzünün üst tarafındaysa, Kupid’in Hıristiyan karşılığı olarak görülen, uçan bir melek bulunuyor. 15. yüzyılda Gazimağusa, Kutsal Topraklardan sürülüp Filistin’e dönmeyi uman Hıristiyanlara ev sahipliği yapıyordu.
“Bu bulgu arkeologlar için önem arz ediyor. Gazimağusa’nın Osmanlı ordusu tarafından fethi, Akdeniz tarihinin dönüm noktalarından biri; bulduğumuz sikke ise Taman sakinlerinin bu dönüm noktasına doğrudan dahil olduğunu gösteriyor.” diyor Kuznetsov.
Evinden çok uzaklarda savaşmış bir Türk askerinin geride bıraktığı bu ipucu, Phanagoria arkeolojik alanında yapılan en son keşif. 2009’da Phanagoria‘da kazı yapan Rus arkeologlar, Pontus’un hükümdarı, Roma’nın (ve İskitlerin) azılı düşmanı Kral VI. Mitridates’in sarayı olduğunu tahmin ettikleri bir yer keşfettiler. Romalı tarihçi Appianus’a göre, saray isyancılar tarafından yakılıp yıkılmıştı; ancak Mitridates ile ilgili diğer Roma kayıtlarının da incelemeye değer olduğunu eklemek gerekir.
Kuznetsov, harabeler arasında bulunan sikkelerin kaçışan saray sakinleri tarafından düşürüldüğünü öne sürdü. Geçtiğimiz temmuz ayında, Phanagoria kazısında bulunduğu bildirilen bir madeni sikke koleksiyonunun ise bölgede gerçekleşmiş bir başka şiddet olayına, bir istilaya işaret ettiği tahmin edildi. Bölgenin Bizans hakimiyeti altında olduğu 6. yüzyıla tarihlenen bir tabakada 80 altından oluşan bir sikke koleksiyonu bulundu; ancak koleksiyon, bulunduğu tabakadan daha erken bir döneme, Bosporos krallarının yönetimde olduğu 3. ve 4. yüzyıllara tarihlendi. Kuznetsov, sikkelerin bulunduğu kırık amforanın Türk akınları sırasında aceleyle gömüldüğüne inanıyor.
Haaretz. 26 Ağustos 2021.
www.arkeofili.com
Bu yazı hakkında yorum bulunamamıştır. İlk yorumu siz ekleyebilirsiniz >