Blog
British Museum’da Görülmesi Gereken 25 Eser
British Museum’da Görülmesi Gereken 25 Eser
İngiltere’nin başkenti Londra’da yer alan ve devasa büyüklüğünün yanısıra, dünyanın her tarafından getirilmiş eşsiz eserlerin yer aldığı İngiliz Müzesi, ya da daha bilinen adıyla British Museum’da görmeden geçmemeniz gereken eserleri listeledik.
25- Nereidler Anıtı, Xanthos Antik Kenti. Günümüzde Kaş, Antalya. (Room 17)
Antik dönemde Likya’nın başkentliğini yapan Xanthos’ta bulunan en büyük ve türünün Anadolu’daki ilk örneği olan tapınak planlı anıt mezar.
MÖ 390 civarında, Akhamenid İmparatorluğu altında batı Likya’yı yöneten Xanthos kralı Arbinas adına yapıldığı düşünülüyor.
Adını, sütunları arasına yerleştirilmiş Nereid (su perileri) heykellerinden alan anıt, hem Pers hem Grek kültürlerinin Likya medeniyetine etkisini açıkça ortaya seriyor.
1840 yılında Charles Fellows tarafından keşfedildikten sonra neredeyse tamamı gemiyle Londra’ya taşındı. Bugün ise rekonstrüksiyonu, British Müzesi’nin en önemli eserleri arasında.
24- Knidos Aslanı, Knidos Antik Kenti. Günümüzde Datça, Muğla. (Great Court)
Bu devasa mermer aslan, Türkiye’nin güneybatı kıyısındaki antik şehir Knidos’taki bir mezarlık alanında bulundu. Aslanın alt çenesi ve ön pençeleri eksik. Gözleri bir zamanlar muhtemelen metal ya da camla doldurulmuştu. Hangi döneme dayandığı kesin olarak bilinmemekle birlikte, MÖ 2. yüzyılda yapıldığı düşünülüyor.
1858 yılında Knidos Antik Kenti’ni kazan Charles Thomas Newton’a yardım eden İngiliz arkeolog Richard Popplewell Pullan tarafından keşfedildi. Knidos Aslanı’nın yanı sıra, bu kazılar sırasında bulunan değerli eserlerin çoğu Londra’daki British Museum’a götürüldü.
23- Parthenon Frizleri ve Heykelleri, Atina, Yunanistan. (Room 18)
Tanrıça Athena’ya adanan Parthenon, Atina Akropolü’ndeki iddialı bir inşaat programının merkeziydi. Yaklaşık olarak MÖ 447-438 yılları arasında inşa edilen tapınağın büyük boyutu ve bol miktarda beyaz mermer kullanımı, şehrin gücünü ve zenginliğini göstermeyi amaçlıyordu. Bir zamanlar bu muazzam tapınağın dışını süsleyen heykeltıraşlık eserleri, günümüzde British Museum koleksiyonunun önemli bir parçasını oluşturuyor.
Tapınağın iç odasının dış duvarı etrafında, kesintisiz bir çizgi üzerinde uzanan Parthenon frizi, 1 metre yükseklikte ve 160 metre uzunluğundaydı. Tapınağın dört tarafında, en dış sütunlarını süsleyen bir dizi rölyef (metop) vardı. Binayı süsleyen tüm heykeller gibi, metoplar da parlak renklerle boyanmıştı.
Alınlıklar ve metoplar Yunan mitinden sahneler gösterirken, friz Panathenaia Şenlikleri ve Atina halkını temsil ediyordu. Bugün frizin günümüze ulaşmış 80 metresi British Museum koleksiyonundayken, 50 metresi Atina’daki Akropolis Müzesi’nde, bir blok Louvre’da ve diğer parçalar da çeşitli müzelere dağılmış durumda.
22- Rosetta Taşı, Mısır. (Room 4)
1799 yılında, bir grup Fransız askeri, Mısır’ın liman kenti Reşid’te (Rosetta) askeri bir kaleyi yeniden inşa ederken, tesadüfen, sonrasında dünyanın en ünlü eserlerinden biri haline gelen Rosetta Taşı’nı ortaya çıkardı.
MÖ 196 yılına tarihlendirilen levha, Mısır Ptolemaik Hanedanı’nın 5. hükümdarı olan Ptolemy V. Epiphanes adına rahiplerin çıkardığı bir kraliyet kararnamesini içeriyor.
Taşı ünlü yapan şey ise içerdiği mesaj değil, mesajın yazılma biçimiydi. Rosetta Taşı’nda yer alan kararname üç farklı yazı ile yazılmıştı : antik Mısır hiyeroglifleri, Mısır demotik yazısı ve antik Yunan dili.
1802’den beri, Rosetta Stone Londra’daki British Museum’da bulunuyor.
21- Lewis Satranç Figürleri, İskoçya. (Room 40)
Mors dişi ve İspermeçet balinası dişinden yapılan figürler, yaklaşık MS 1150-1175 yıllarına tarihlendiriliyor. Norveç’te Viking Krallığının Şehri olarak anılan bir liman şehri olan Trondheim’da yapıldığı düşünülen satranç figürleri, 1831’de İskoçya’nın Lewis adasında bulundu.
Günümüzde, British Müzesi Koleksiyonu’ndaki en ünlü ortaçağ eserlerinden biri olarak anılıyor.
20- Hoa Hakananai’a Heykeli (Moai), Paskalya Adası, Şili. (Room 24)
Sakinleri tarafından Rapa Nui olarak da bilinen Paskalya Adası, Moai denilen insan figürlü taş heykelleriyle ünlü. MS 1000’lerden 17. yüzyılın ikinci yarısına kadar yapılmış yaklaşık 1000 tane Moai bulunuyor. Adı kabaca “saklı arkadaş” anlamına gelen Hoa Hakananai’a heykeli de dünyaca bilinen Moai’lerden yalnızca biri. Yaklaşık 2.5 metre yüksekliğinde ve yaklaşık 4.2 ton ağırlığında olduğu tahmin edilen bir oyuk bazalt heykeli. 1869 yılında Londra’ya getirildi ve o zamandan beri British Müzesi’nde sergileniyor.
19- Kırmızı Granitten Devasa III. Amenhotep Başı, Mısır. (Room 4)
Karnak Tapınağı’nın hemen güney doğusundaki Mut Tapınağı’nda ortaya çıkarılan devasa bir heykele ait bu baş, yaklaşık MÖ 1370’lere tarihlendiriliyor. Yüksekliği yaklaşık 3 metre, ağırlığı ise 3.6 ton.
Yüzün çeşitli detayları, III. Amenhotep saltanatının tarzına işaret ediyor, ancak modifiye edildiği de açık. Mısır’daki kraliyet heykelleri bazen daha sonraki yöneticiler tarafından da kullanıldı. Normal prosedür, isimlerini eskisinin üzerine yeniden yazdırmaktı, ancak bazı durumlarda fiziksel özellikler de değiştirildi. Bu heykelde, eski heykelin karakteristik kalın dudakları daha ince bir formla değiştirilmeye odaklanılmış gibi görünüyor.
Ortaya çıkan özelliklerin, kendi ismini yazdırmanın yanı sıra, daha önceki heykellerin kendisini temsil edecek şekilde değiştirilmesini emrettiği bilinen II. Ramses’e (MÖ 1279-1213) ait olduğu düşünülüyor.
18- Ur Standardı, Irak. (Room 56)
1928 yılında Leonard Wooley tarafından, Mezopotamya şehirlerinin en ünlülerinden biri olan Sümer şehri Ur’da bulundu. Ur Kraliyet Mezarları’ndaki kazı çalışmaları sırasında, mezarda bir direğe asılı olarak bulunan kutu, bu yüzden en başta plaket, ardından sancak olarak tanımlandı, ancak işlevi kesin olarak bilinmiyor. Kutunun dört tarafı da, deniz kabukları, kırmızı kireçtaşı ve lapis lazuliden yapılmış mozaikle işlenmiş sahnelerle kaplı. Sahneler, üst üste dizilmiş üç çizgi roman şeridi gibi düzenlenmiş.
Kutunun bir yüzünde, hükümdar büyüyen bir ekonomiyi yönetirken, barış içinde tasvir edilirken, diğer yüzünde ise orduyla birlikte başkumandan olarak gösteriliyor ve bir savaş sahnesi betimleniyor.
17- Portland Vazosu, Roma. (Room 70)
Yaklaşık MS 1-25 aralığına tarihlendirilen, yarı saydam koyu kobalt mavisi ve opak beyaz cameo camdan amfora. 16. yüzyılın sonlarında Roma yakınlarındaki İmparator Alexander Severus’un mezarında keşfedildiği ve kül içerdiği söylense de bu bilgi tartışmalı.
Gövdesi mitolojik figürler ve beyaz cam kabartmalı sahnelerle süslenmiş. Orijinal şeklinin bir amfora olması muhtemel ancak ayağı belirsiz bir tarihte kırılmış.
1810’da 4. Portland Dükü, vazonun güvenliğini sağlamak için British Müzesi’ne bıraktı. 35 yıl sonra, William Lloyd adlı, akut paranoyadan acı çeken genç bir adam hem onu hem de vitrini parçalara ayırdı. Ancak, hasara rağmen olay, daha sonra John Doubleday tarafından restore edilen vazonun ününü arttırmaya yaradı.
16- Sutton Hoo Miğferi, İngiltere. (Room 41)
Miğferin ağırlığı yaklaşık 2.5 kg ve 600’lerin başlarına tarihlendiriliyor. İngiliz arkeoloji tarihinin en önemli keşiflerinden birinin parçası olan bu miğfer, 1939’da İngiltere’nin Suffolk kıyısına yakın Sutton Hoo’daki bir dizi höyükten birinde, bir gemi mezarında bulundu. 27 metre uzunluğundaki bu gemi, o günde dek bulunmuş en büyük Anglosakson gemisiydi. Mezarda hiç iskelet kalıntısı bulunamasa da silahlar, zırhlar, altın mücevherler ve gümüş kaplar gibi Avrupa’nın dört bir yanından getirilmiş birçok değerli obje bulunuyordu. Geminin kime ait olduğu hala bilinmiyor, ancak genel olarak, bu şekilde gömülen birinin büyük bir savaş lideri olduğu düşünülüyor.
15- Ayn Şakri Aşıklar Heykelciği, Filistin. (Room ?)
MÖ 9.000’lere tarihlenen bu heykelcik, Beytüllahim yakınlarındaki Yahudiye Çölü’nde yer alan ve Ayn Şakri denilen bir mağarada bulundu. Bu yüzden Ayn Şakri Aşıkları olarak anılıyor.
Bu taştan obje, iki çıplak insanı birbirlerine dolanmış halde gösteriyor ve cinsel aşkın bilinen en eski betimi. Betimlenen çiftin yüzleri gözükmese ve cinsiyetleri belli olmasa da öpüştükleri belli oluyor. Kalsit çakıl taşının doğal şekli, oturur pozisyonda yüz yüze sevişen iki figürün ana hatlarını temsil etmek için kullanılmış.
14- İki Başlı Yılan Motifli Figür, Meksika. (Room 27)
İki başlı yılan, Aztek sanatının önemli simgelerinden biri. Fotoğrafta görülen eser muhtemelen törenlerde göğüse takılan bir süs eşyasıydı.
40 cm genişliğinde kıvrımlı ahşap kalıbın üzerine, yaklaşık 2000 minik turkuaz parça yerleştirilerek yapılmış. Yılanın vücudu tamamen mozaikten olsa da hayvanın burun ve diş etleri için parlak kırmızı deniz kabuğu (dikenli istridye), dişleri içinse beyaz deniz kabuğu (Strombus) kullanılmış. Göz boşluklarında da muhtemelen değerli taş yada metal vardı.
Bugünkü orta Meksika bölgesinde 14. ve 16. yüzyıllar arasında yaşamış bir Orta Amerika halkı olan Aztekler için yılan, bir dirilme ve yeniden doğma sembolü olarak oldukça önemliydi.
13- At Arabası Modeli, Tacikistan. (Room 52)
Ceyhun Irmağı (Amuderya) yakınlarında, Tacikistan ve Afganistan sınırında bulunan bu At Arabası Modeli, “Oxus Hazineleri” olarak da bilinen büyük bir altın ve gümüş buluntu grubunun bir parçası. Akhamenid dönemine (MÖ 550-330 civarı) tarihlenen bu buluntu grubunda 180’den fazla değerli metal eser bulunuyor ve çok büyük bir kısmı bugün British Müzesi’nin en değerli koleksiyonlarından birini oluşturuyor.
Dört atın çektiği bu zarif araba modelinde iki figür görüyoruz; dizginleri tutan arabacı ve hemen yanında oturur pozisyonda ve çok daha büyük olarak şekillendirilmiş bir yolcu. Her iki figür de Medler’e özgü kıyafetler giyiyor ve arabanın ön kısmında Mısır tanrısı Bes’in başı göze çarpıyor.
12- Ur Kraliyet Oyunu, Irak. (Room 56)
Orijinal kuralları günümüze ulaşmış, bilinen en eski masa oyunu. Geçmişi MÖ 3000 yılına kadar uzanan Ur Kraliyet Oyunu, Yakın Doğu’nun neredeyse tamamında oynanıyordu.
Oyun, dört yüzlü zar atılan ve yedi parçasını çeşitli karelerden geçiren iki oyuncu arasındaki bir yarış şeklindeydi. Amaç, her bir parçayı son noktaya taşımaktı. Eğer bir oyuncunun parçası, rakibinin üzerine gelirse ikinci parça en başa geri gönderilirdi.
Binlerce yıllık kullanımdan sonra, Ur oyunu gizemli bir şekilde ortadan kayboldu. Oyun kuralları ile birlikte tarih sahnesinden silinmişti, ta ki Leonard Wooley 1922’de Ur Kraliyet Mezarları’nda kazı yapana ve bir oyun tahtası bulana kadar.
11- Samuray Zırhı, Japonya. (Room 93)
Başlıktaki boynuzların arasındaki sorguça dayanılarak, bu samuray zırhının Kaga Eyaletinin hükümdarı olan Maeda ailesinin bir hizmetkârına ait olabileceği düşünülüyor. Göğüs zırhı ve kolluklar, 16. yüzyıl sonlarına (Momoyama dönemi) tarihlenirken, başlık 17. yüzyıla, diğer parçalar ise 18.-19. yüzyıllara tarihleniyor. Göğüs zırhının üzerinde Unkai Mitsunao’nın imzası bulunuyor.
Edo döneminde (1615-1868) Japonya büyük ölçüde barış içinde olduğu için, bu zırh, savaşlardan ziyade törensel olaylar için kullanılıyordu.
10- Lindow Adamı, İngiltere. (Room 37)
Lindow Adamı, 1984’te Manchester yakınlarındaki bir turba bataklığı olan Lindow Moss’ta bulunan iyi korunmuş bir bataklık cesedi.
Bataklığa yerleştirilmeden önce vücudunda meydana gelmiş birçok yara bulunuyordu. Bu yaralanmalar, kafasının üstüne ve arkasına darbeler, boyun kısmına olası bir bıçak yarası ve sonunda ölümüne sebep olan kırık bir boynu içeriyordu. Radyokarbon tarihleme, MÖ 2 – MS 119 arasında bir zamanda öldürüldüğünü gösteriyor.
Tilki kürkünden kol bandı haricinde çıplak olan adam, 1.73 m boyunda ve 64 kg ağırlığındaydı. Öldüğünde 25 yaşlarındaydı. Ölmeden hemen önce açık ateşte pişirilmiş düz, mayasız bir tava keki yemişti.
9- İfe Başı, Nijerya. (Room 25)
Pirinçten yapılmış bu baş heykeli, 1938’de Nijerya İfe’deki kraliyet sarayının altında bulunan on üç baştan oluşan bir gruba ait. 15. yüzyılın ortalarına tarihleniyor. Gerçek boyutlardan biraz daha küçük, ve metal eskidikçe kararmış. Oval biçimli yüz, ustalıkla çizilmiş dikey çizgilerle bezeli.
Günümüzde güneybatı Nijerya’da Ossun Eyaletinde yer alan Ife, Yoruba halkının sözlü geleneklerine göre, yaşamın ve medeniyetin başladığı yerdi. Heykelin tarihlendiği dönemde ise halihazırda kazançlı ticaret ağlarına erişimi olan, önde gelen siyasi, ekonomik ve ruhani merkezdi. Kıdemli hükümdarları Ooni tarafından yönetiliyordu ve bir Ooni’nin siyasi görevlerinin yanı sıra, ruhani ve törensel görevleri de bulunuyordu.
Ife Başı, neredeyse kesin bir şekilde Ooni’nin portresini yansıtıyor. Törensel olarak kullanıldığı ve hatta ölmüş olan bir Ooni’yi temsilen bulundurulmuş olabileceği düşünülüyor.
8- Asur Aslan Avı Duvar Kabartmaları, Irak. (Room 10a)
Asur Kralı Ashurbanipal’ın aslan avı sahnesinin betimlendiği duvar kabartması. MÖ 668 – 631 arası döneme tarihlenen eser Kuzey Irak’ta yer alan Nineveh Sarayı’nda bulundu.
Gerginlik ve gerçekçilik dolu av sahneleri, Asur sanatının en iyi başarıları arasında yer alıyor. Aslanların salıverilmesini, takip eden kovalamacayı ve daha sonra öldürüldükleri anı tasvir ediyorlar.
Eski Asur’da aslanları avlamak, iktidardaki hükümdarın halkını koruma ve savaşma görevinin sembolü olarak kralların sporu kabul ediliyordu.
7- Townley Discobolus (Disk Atan Atlet Heykeli), İtalya. (Room 1)
MÖ 5. yüzyılda yaşamış Yunan heykeltıraş Myron’un yaptığı bilinen fakat kaybolmuş olan bronz bir heykelin kopyası olan Discobolus heykeli, antik Yunan dünyasının ideal güzellik kavramını yansıtır.
Antik dönemin en bilinen simgelerinden olan heykel, 1791 yılında, İmparator Hadrianus’un Tivoli’deki villasında bulunmuş ve İngiliz koleksiyoner Charles Townley tarafından satın alınmıştı. Bir süre koleksiyonerin Londradaki ev-müzesinde sergilenmiş, sonrasında ise British Müzesi koleksiyonları arasındaki yerini almıştı.
Bulunduğu zaman kafası eksik olan heykele, yine antik fakat gövdeye ait olmayan bir kafa yerleştirildi. Bu kafa, tartışmaya yol açacak şekilde, arkaya değil de öne doğru bakar. Oysaki orijinalinde heykelin geriye, diski tutan ele dönmüş bir şekilde bakıyor olması kuvvetle muhtemel.
6- Tara Heykeli, Sri Lanka. (Room 33)
Tek parça bronzdan yapılıp daha sonra altınla kaplanmış olan neredeyse gerçek boyutlardaki bu heykel, MS 700-900 yıllarına tarihleniyor. İngiliz Valisi Sir Robert Brownrigg tarafından, İngilizler Kandy’yi ilhak ettiği zaman son Kandy Kralı’ndan alınmıştı. Sağ eli verme hareketinde tasvir edilirken, sol elinde şimdi kayıp olan bir lotus çiçeğinin bulunduğu düşünülüyor.
Tara başlangıçta bir Hindu tanrıçasıydı, ancak daha sonra Budistler tarafından da kabul edildi. Yüzyıllar boyunca süren Budizm ve Hinduizm arasındaki sürekli diyalog ve değişimin tipik ve güzel bir örneği.
5- Henutmehyt Tabutları, Mısır. (Room 63)
MÖ 1250 civarında yaşamış bir Theban rahibesi olan Henutmehyt’in mumyası, birbirinin içine konulan, boyalı ve yaldızla kaplı bir dizi antropoid (insan formlu) tabuta yerleştirilmişti.
Dış tabutu, peruğuyla süslenmiş ölü kadının idealize edilmiş görüntüsünü verirken, iç tabutu, peruk, gözler ve kaşlar dışında tamamen altın plaka ile kaplı. Tabutların yüksek kalitesi, detayları ve altının aşırı kullanımı, zengin bir kadın olduğunu gösteriyor. Dış tabutun önünde ölenlerin koruyucuları Isis ve Nephthys’in figürleri bulunuyor.
Ölüler Kitabı’ndan bir metnin, alışılmadık biçimde kırmızı ve beyaz mürekkeple yazılmış olduğu bir mezar papirüsü, mumyanın dış sargılarına yerleştirilmiş.
4- II. Ramses Heykeli, Mısır. (Room 4)
Müzedeki en büyük Mısır heykel parçalarından biri olan bu heykel, MÖ 1279’dan itibaren 67 yıl boyunca Mısır’ı yöneten II. Ramses’i gösteriyor. Tek bir granit bloktan oyulan heykelin yalnızca gövdesi 2.5 metre yükseliğinde ve 7 ton ağırlığında. Heykelin tamamı muhtemelen 20 ton civarındaydı ve Ramesseum’un ikinci avlusunun girişini süsleyen bir çift heykelden biriydi. 1816’da arkeolog Giovanni Belzoni tarafından önce İskenderiye’ye, oradan da gemi yoluyla Londra’ya taşındı. Gövdesi ve ayakları kayıp olan bu devasa heykelin diğer eşi halen Ramesseum’da bulunuyor.
3- Tufan Tableti, Irak. (Room 55)
Yaklaşık 15 cm yüksekliğindeki bu tablet, Asur kralı Asurbanipal tarafından inşa ettirilen Ninova kütüphanesinden gelen bini aşkın tabletten yalnızca biri. Onu eşsiz kılan özelliği ise hem din hem de edebiyat tarihi için önemli bir belge oluşu.
Araştırmacı George Smith tarafından 1872 yılında çözümlenen bu tablette büyük bir tufandan bahsediliyor ve bahsedilenler Eski Ahit’in Yaradılış bölümünde geçen Nuh Tufanı’yla temel ölçüde örtüşüyordu. Ancak MÖ 7. yüzyılda, Tevrat’ın günümüze geldiği bilinen en eski versiyonundan çok daha önce yazılmıştı.
İlerleyen zamanlarda, Smith bulunan diğer tablet parçalarını da birleştirdikçe, bir şiir şekillenmeye başladı. Günümüzde Gılgamış Destanı olarak bilinen bu epik şiir o dönemde araştırmacılara tamamen yabancıydı. MÖ 1800 dolaylarında yazıldığı düşünülen destan, dünyanın en eski edebi yapıtlarından biri sayılıyor.
2- Taharqa Sfenksi, Sudan. (Room 65)
MÖ 680 tarihli sfenks, Hartum’un kuzeyindeki Al Kawa’da bulunan ve Taharqa tarafından yenilenen bir tapınak için yapılmıştı. Yeşil kumsu granitten yapılmış ve çok iyi durumdaki sfenksin göğsündeki hiyerogliflerde “birleşik Kuş ve Mısır Krallığı’nı yöneten dördüncü firavun Taharqa’nın portresi” yazıyor. Aslanın sırtı, yelesi ve uzanan pençeleri Mısır’a özgüyken, yüzü tipik bir Mısır firavunundan farklı olarak siyahi bir Afrikalı hatlarına sahip. Kaş kısmındaki çift uraeus motifi ise Kuş kraliyet nişanının karakteristiği.
1- Halikarnas Mozolesi Kalıntıları, Halikarnassos Antik Kenti. Günümüzde Bodrum, Muğla. (Room 21)
Karya Kralı Mausolos için yaptırılmış ve aynı zamanda Antik Dünyanın Yedi Harikası’ndan biri olarak kabul edilen bu anıt mezar, Yunan ve Mısır sanatının sentezlendiği farklı mimarisi ile o kadar etkileyiciydi ki, “mozole” kelimesi artık birçok anıtsal mezar için kullanılıyor.
Yüksek bir podyum üzerinde duran piramit çatılı yapı, yaklaşık 40 metre yüksekliğindeydi ve Mausolos ile karısı Artemisia’nın heykelleri de dahil olmak üzere çok miktarda heykelle abartılı biçimde süslenmişti.
15. yüzyılda depremle yıkıldığı ve ardından Saint-Jean şövalyeleri tarafından Bodrum Kalesi’nin yapımında taş ocağı olarak kullanıldığı için günümüze ulaşabilmiş az kalıntısı Bodrum’da açık hava müzesi olarak sergileniyor.
Zamanında mozoleyi süsleyen Mausolos ve Artemisia’nın heykelleri, mermer kabartma levhalar ve piramit çatıyı taçlandıran mermerden dört atlı arabanın parçaları ise 1857’de arkeolog Charles Thomas Newton tarafından İngiltere’ye götürüldü ve şimdi müzenin koleksiyonları arasında.
www.arkeofili.com
Bu yazı hakkında yorum bulunamamıştır. İlk yorumu siz ekleyebilirsiniz >