Blog
Modern Karaayak İnsanları, Eski Bir Buzul Çağı Soyundan Geliyor
Bulgular aynı zamanda Karaayak halkının, yaklaşık 18.000 yıl öncesine, yani insanların Amerika kıtasına ilk yerleştiği zamana kadar uzanan, önceden bilinmeyen bir genetik soydan geldiklerini de ileri sürüyor.
Erman Ertuğrul - www.arkeofili.com
Antik ve modern genomlar üzerine yeni bir çalışma, yerli kabilelerin, atalarının topraklarını ve su haklarını korumasına yardımcı olabilir.
Karaayak topluluğunun üyeleri Kanada’daki Waterton Lakes Ulusal Parkı’nda Karaayak Sanat ve Miras Festivalini kutluyor.
Karaayak Konfederasyonu ülkeleri, toprakları ve suları üzerindeki kontrollerini sürdürmek için uzun süredir mücadele ediyor. Sözlü gelenekler ve arkeolojik kanıtlar, Karaayak yerli halklarının ve onların atalarının 10.000 yıldan fazla bir süredir Kuzey Amerika’nın geniş bir bölümünde yaşadığını gösteriyor.
Science Advances dergisinde yayımlanan bir çalışma da bu bağlantıyı güçlendiriyor. Genetik veriler, modern Karaayak insanlarının yüzlerce yıl önce bu topraklarda yaşayanlarla yakından akraba olduğunu doğruluyor.
Bulgular aynı zamanda Karaayak halkının, yaklaşık 18.000 yıl öncesine, yani insanların Amerika kıtasına ilk yerleştiği zamana kadar uzanan, önceden bilinmeyen bir genetik soydan geldiklerini de ileri sürüyor. Bu da onların toprak ve su haklarına ilişkin iddialarını destekleyebilecek bir kanıt.
Araştırmada yer almayan Alberta Üniversitesi yerli araştırmaları profesörü Kim Tallbear, sonuçların çağdaş insanlar için yararlı olabileceğini, çünkü yerlilerin tarihlerinin ana hatlarını dolduracak farklı türde veriler sağlayacağını söylüyor.
Bugün Karaayak Konfederasyonu, Karaayak, Kainai-Blood, Peigan-Piikani ve Siksika Uluslarından oluşan ABD-Kanada sınırını dolduruyor. Karaayaklar atalarının çok eski zamanlardan beri Rocky Dağları’nın doğu yamaçlarında ve şu anda Montana, Alberta ve Saskatchewan olarak bilinen bölgenin bitişik düzlüklerinde yaşadığını biliyor. Yerli sözlü gelenekler ve arkeolojik kanıtlar, 10.000 yıldan fazla bir süre önce bu ataların, son buzul çağı sona erdiğinde buzulların oyduğu vadiler ve göller boyunca bizonları takip ettiklerini gösteriyor.
Ancak ABD ve Kanada hükümetleri ve enerji sektörü, 1800’lerden bu yana bu ata topraklarını defalarca tehdit etti veya onları elinden aldı. Karaayak ülkeleri onları korumak veya geri kazanmak için yasal girişimlerde bulundu. Gaz ve petrol şirketi Solenex LLC’nin yıllar süren davalardan sonra 2023 yılında Montana’nın Badger-Two Medicine bölgesinde sondaj yapmak için federal kira kontratından vazgeçmesiyle yeni bir başarı elde edildi. Ancak mahkemelerde başka anlaşmazlıklar da sürüyor.
Bu gibi durumlarda Karaayak sözlü gelenekleri halkların varlığının kalıcı olduğuna dair kanıt sağlıyor. Arkeolojik araştırmalar ayrıca, geri çekilen buz tabakalarının arazinin çoğunu kapladığı en az 13.000 yıl öncesine ait bölgede yaşayanları da belgeliyor. Burada, buzsuz bir yol üzerinden Beringia’dan Amerika’ya geçen insanlar ve diğer türler, daha geniş bir kıtaya yayılmış olabilir.
Karaayak üyesi kabileler, bölgenin antik geçmişine dair yeni kanıtları pekiştirmek için 2013 yılında Arizona Üniversitesi arkeologu Maria Zedeño’nun liderliğinde Karaayak Erken Kökenleri Programını başlattı. 2018 yılında Kainai-Blood Ulusu ve Illinois Urbana-Champaign Üniversitesi’ndeki (UIUC) genetikçiler, Karaayakların atalarının ve çağdaş bireylerin genomik analizine yönelik protokolleri ve beklentileri özetleyen bir anlaşma imzaladı.
Yeni çalışmaya, günümüz topluluğunun altı üyesi analiz için tükürük örnekleriyle katkıda bulundu. Araştırmacılar ayrıca Karaayak Kabile Tarihi Koruma Ofisi’ndeki dört ataya ve Smithsonian Enstitüsü’ndeki üç ataya ait kalıntılardan da DNA izole etti. Radyokarbon tarihlemesi, bu tarihi kalıntıların muhtemelen 100 ila 200 yaş arasında olduğunu gösterdi.
Müze kayıtları, söz konusu kalıntıların Karaayak topraklarından Smithsonian’a götürüldüğünü gösteriyor ancak bunun tam olarak nasıl ve ne zaman olduğu belli değil. Geleneksel olarak Karaayak halkı, ikinci cenaze töreninden önce ölenlerini ağaçlara ya da iskelelere koyuyor. 19. ve 20. yüzyılda hastalık ve kıtlık dönemlerinde ölenlerin bir kısmı iskelelerde kaldı, çürüdü ve yere düştü. Bilim insanlarının ve diğerlerinin bu kalıntıları mezarlık alanlarından çaldıkları biliniyor; bu da Karaayak atalarının Smithsonian’a nasıl geldiğini açıklayabilir.
Araştırmacılar, modern ve antik bireylerin genomlarını karşılaştırdı ve bunların, halkların çok eski zamanlardan beri burada varlığını kanıtlayan Karaayak sözlü geleneklerini destekleyen birleşik bir soya ait olduklarını buldu.
Daha sonra araştırmacılar, bu soyun, Kuzey ve Güney Amerika’da genetik olarak incelenen diğer tüm günümüz yerli halkına yol açtığı bilinen ana soydan ne zaman ayrıldığını tahmin etti. Bu bölünmenin yaklaşık 18.000 yıl önce meydana geldiğini buldular. Araştırmanın yazarlarından genetikçi Ripan Malhi, yeni tespit edilen soyun “çok şaşırtıcı” olduğunu söylüyor. “Karaayak genomları istatistiksel olarak daha önce Amerika’da gördüğünüz aynı soylara ait görünmüyordu.”
Çalışmanın yazarları, “DNA çalışması aynı zamanda Kan Kabilesi/Kainai’ye anlaşmaların ve yerli haklarının geliştirilmesine yardımcı olacak yeni bir dizi kanıt sağlıyor.” diyor.
New York Genom Merkezi’nde doktora sonrası araştırma görevlisi olan ve bu çalışmaya dahil olmayan genetikçi Nathan Nakatsuka, “Yaklaşık 18.000 yıl öncesine dayanan bir genetik dalın tanımlanması, farklı erken soyların birbirleriyle olan ilişkileri açısından birçok sonuca sahip” diyor.
Ancak örnekler yalnızca küçük miktarda genetik kod sağlıyordu ve makale, gizlilik nedeniyle tüm verileri rapor etmiyordu. Dolayısıyla, yeni ortaya çıkan bu soyun diğerleriyle nasıl ilişkili olduğuna dair sonuçlar “henüz tam olarak net olmayabilir.”
Kaliforniya San Diego Üniversitesi’nden genetikçi Keolu Fox, bu tür projelerin ana hedefinin, bilim insanlarını bu çalışmalara liderlik edecek şekilde eğitmek ve sorulması gereken bilimsel sorulara öncelik vermelerine olanak sağlamak olması gerektiğini söylüyor. Fox, antik DNA çalışmalarının genom bilimindeki en “tehlikeli” alan olduğunu ve yeni nesil yerli genom bilimcilerini teşvik etmenin bu gidişatı değiştirebileceğini söylüyor.
Çalışma için analiz edilen antik kalıntılara ne olduğu veya ne olacağı belli değil. Yazarlar, bu çalışma için örneklenen insan kalıntılarının gelecekte topraklarına geri gönderilebileceğini belirtiyor.
Science. 3 Nisan 2024.
Makale: Rider, D. F., Wolf, A. C. E., Murray, J., de Flamingh, A., Dos Santos, A. L. C., Lanoë, F., … & Malhi, R. S. (2024).
Bu yazı hakkında yorum bulunamamıştır. İlk yorumu siz ekleyebilirsiniz >